Bölüm 1

6.3K 130 58
                                    

Buz gibi su tenime batıyordu. Kabusun izlerini silmeye çalışırken kendimi deli gibi hissediyordum. Lifi hala sıcak olan vücuduma bastırırken derimin soyulup damarlarımın patlayacağını düşündüm.

Beni bu acıdan uyandıran kapının sertçe vurulması oldu. Sabahın körü olmalıydı. Bu saatte hiçliğin ortasında kapıma kim gelmiş olabilirdi? Uzak bir komşu olmalıydı. Buraya geldiğimden beri gelip gidenim çok olmuştu. Uzak akrabalar, yakın tanıdıklar, tatile gelenler derken bir an evi kapatıp şehre dönmeyi bile düşünmüştüm. Ama yapmadım. İzmir'e dönmek anılarımın tekrar canlanması demekti ve şu an en son ihtiyacım olan şey anılarımdı.

Kapının tekrar tıklanmasıyla dönüp suyu kapattım ve saçımdaki suyu sıktım. El yordamıyla bir havlu bulup önce saçımı kuruladım, sonra da vücuduma sardım. Paytak adımlarla odama geçtim. Yatağımın üzerinde bornoz mu sabahlık mı belli olmayan bir penye vardı. Havludan kurtulup onu giydim. Gelen kişi kimse gerçekten ısrarcıydı ve sabrımı tüketiyordu. Hızlı adımlarla geniş holden uzaklaşıp salona girdim. Kapıyı açtığımda gözlerime inanamadım. Bahçe çitlerime girmiş bir eski model bir chevrolet vardı.

"Daha ne kadar izlemeyi düşünüyorsun?"

Beni düşüncelerimden uyandıran yanıbaşıma gelmiş bir adamdı. Kafamı kaldırdım ve su yeşili gözlerle karşılaştım. Tehditkar bir ifadeyle beni süzüyordu.

"Afedersiniz, siz kimsiniz?" sesim çatlamıştı. Lanet olsun. Öksürdüm ve boğazımı temizleyince tekrar konuştum.

"Yaralandınız mı? Bir şeye ihtiyacınız var mı?" Tekrar kafamı kaldırıp o gözlerle karşılamak istemediğimden gözlerimi çamurla kaplanmış ayakkabılarına diktim. Ne salakça bir soru sormuştum elbette bir çekiciye ihtiyacı vardı.

"Hayır, bir kahve içeriz diye düşünmüştüm. Arabamı genellikle bu şekilde park ederim." dediğinde önce gözlerimi devirdim. Sonra kafamı kaldırıp tekrar yüzüne baktım. Ter içinde kalmıştı. Güneş tam olarak yüzüne vurmasa da saçlarını kumraldan sarıya çeviriyordu. Uzun bir sessizlik oldu ve ben onu inceledim. Daha önce görmediğim biriydi. Buranın yabancısı olduğu da her halinden belliydi. Aklı olan biri evimin bulunduğu bu araziye arabayla özellikle de eski bir chevrolet ile girmezdi. Mart ayının sonlarıydı ve son yağmurlar sebebiyle ortalık domuz vadisine dönmüştü.

"Bana yardım edebilecek biri yaşıyor mu bu evde?"

Ellerimi göğüslerimin altında birleştirdim. Kimden yardım isteyebilirdim. En yakın komşularım Serra ve eşi Mark'tı. Sanırım onları aramalıydım.

"Hayır. Ama telefon edebilirim." dediğimde küstahça gülümsedi.

"Evet, çok mantıklı. Telefonum olmadığı için kapını çaldım zaten." Bu cevabı beklemiyordum. Ne kaba bir adamdı bu böyle.

"Biraz daha kibar olmayı deneyebilirsiniz. Bu kapıyı açmayabilirdim. Hatta her an kapatabilirim." Bir adım gerilediğimde omzuma dokundu.

"Kimi arayacaksın? Eşini uyandırır mısın belki aracınızla beni burdan çekip kurtarabilirsiniz?"

Yalnız olduğumu belli etmek hiç de güvenli gelmemişti. Konuyu değiştirdim.

"Bir şey içmek ister misiniz? Telefonumu alıp geleceğim."  Bahçedeki masayı ve sandalyeleri gösterip oturmasını işaret ettim.

Döndü ve arabasına doğru ilerlerken konuştu.

"Kahve içerim mümkünse, teşekkürler."

Neden arabaya ilerlediğini anlamadım ama umursamadım da. Kapıyı kapatıp arkasına geçtim. Tanrım. Kabusun etkisi tamamen üzerimden silinmiş öfke dolmuştum. Ne küstah bir herifti bu böyle. Hem gel bahçemin içine et, hem de benden kahve bekle. Ben de salak mıydım neydim, neden teklif ediyorsam artık.

Sessizce mutfağa yöneldim. Bir an dünden kalan bayat kahveyi ısıtmak geçti aklımdan. Sonra nasıl olsa kendim de içeceğim diye taze bir kahve demledim. Kupalara uzanırken başımın döndüğünü hissettim. Serra'ya telefon etmeliyim diye hatırlattım kendime. Kahve demlenirken sigara paketimi aradım. Yatağımın baş ucunda olmalıydı.

Yatak odama giderken kapı tekrar tıklandı. Yok artık diye iç geçirdim. Hızla sigaramı alıp mutfağa geri döndüm. Düz bir tepsi çıkardım. Kupalara kahve doldururken bir sigara yaktım ve ağzımda sigarayla dışarı çıktım.

Bahçe masama kurulmuş, güneş gözlüğü takmış beni bekliyordu. Ah demek o sebeple arabasına dönmüştü derken masanın üzerinde bir stanley matara gördüm. Bu ne demekti? Bardağım olmadığını mı sanıyordu küstah herif.

Tepsiyi masaya bırakıp bir sandalye çektim. Sigarayı alırken telefonumu da almıştım. Serra tek çalışta açtı telefonu.

"Merhaba hayatım günaydın"

Ona kısaca durumdan bahsettim. Bu esnada kahve kupasından termosuna kahveyi aktarmakla meşguldü. Ahhh ne gıcık adam ama.

"Tamamdır 15 dakika içinde sende oluruz. Kahvaltılık bir şeyler ister misin birlikte hazırlar mıyız ne dersin?" dedi telefondan Serra.

Hiç tadım yoktu aslında ama arkadaşımı da kırmak istemedim. Pekala dedim ve telefonumu kapattım.

Üzerimde gözlerini hissettiğimde konuşma ihtiyacı hissettim ancak o yüzüme değil göğüslerime bakıyordu. Soğuk rüzgar göğüs uçlarımı belirginleştirmiş üzerimdeki penye de hiç yardımcı olmamıştı. Benden önce o konuştu.

"Manzara için teşekkür ederim öncelikle" dediğinde gözlerini gözlerime çevirmişti tekrardan. Dudakları bir gülümsemeyle çevrilmişti. Kahvesinden bir yudum aldı.

"Tekrardan başlayalım mı? Günüm gerçekten çok kötü başladı ve kahve içmeden kendime gelemiyorum. Ben.."

Bir an bütün kan beynime sıçradı. Hızla yerimden kalktım. Ne olduğunu anlayamamıştı şaşkınlık bütün yüzüne hakim oldu.

"Anahtarlarını ver!" kullandığım emir kipi terbiyesizceydi ama umrumda olmadı.

"Ne?" Anlamadığı belliydi. Anahtar diye tekrar sesimi yükselttim.

"Üzerinde ama ne yapmayı..." o cümlesini bitirmeden uzaklaştım ve arabaya doğru yürüdüm.
Yıllardır chevrolet kullanmamıştım ancak o öfkeyle arabayı çalıştırdım. Nasıl yani? Şaşkınlıkla bana doğru gelirken arabayı kitlendiği bahçe çitinden kurtardım ve ters yöne çevirdim. Ben de şaşkındım arabanın çalışmasına ancak umrumda değildi çok sinirlenmiştim. Aynı hızla arabadan indim ve anahtarları ona fırlattım.

"Ben polisi aramadan önce, arazimi terk etmek için 1 dakikan var." dedim ve yanından geçip uzaklaşmaya çalıştım.

Beni belimden yakaladı ve gerçekten ürktüğümü hissettim.

"Öncelikle" dedi ve nefes alıp devam etti.

"Çok etkilendiğimi söylemeliyim, ama" duraksadı. Sakinliği beni çok korkutmuştu o öfke yerini tedirgin bir ruh haline bırakmıştı.

"Beni bir daha tehdit edersen, hatta bırak tehdit etmeyi sesini yükseltirsen. Olacaklardan ben sorumlu olmayacağım."  Beni hızla itti. Düşmek üzereyken bahçe çitine tutundum.

Bakışları bir anda karardı. İmdat diye bağırmak geldi içimden ama sesimi duyacak kimse yoktu. Ne yapacağımı düşünürken uzaktan gelen araba sesleriyle içim rahatladı. Serra ve Mark geliyordu ve ben kesinlikle polisi arayacaktım.

Güneş BatıncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin