Ertesi gün sabahtan yola çıktım. Dün gece uyuyamamış Eylül'ün evini bulmuştum. Sosyal medya paylaşımlarına kesinlikle dikkat etmeliydi.
Ona ne söyleyeceğimden emin olmayarak kapısına dayandım. Kapı açılınca karşıma neredeyse yere kadar uzanan siyah ipek sabahlığıyla, yanakları kızarmış, saçı başı dağılmış bir Eylül çıktı.
"Nil." dedi soluk soluğa. "Bu ne sürpriz."
"Bu şekilde habersiz geldiğim için özür dilerim. Sadece küçük bir soru sormak istiyorum sana."
"Ya?" Kapının çerçevesine yaslanmıştı, kapıyı da kısmen kapalı tutuyordu.
"İçeri girebilir miyim?" diye sordum gergince.
"Şey." Omzunun üstünden içeriye baktı. "Gelmesen daha iyi."
"Misafirin olsa da benim için önemli değil. Söz veriyorum, uzun sürmeyecek."
"Nil..." Dudaklarını yaladı. "Nasıl söylesem..."
Ellerim titriyordu ve midem perişan haldeydi. Beynim Eylül'ün arkasında duran çıplak Deniz imgeleriyle işkence yapıyordu bana. Kafası olaylara bir türlü basmayan bir kız arkadaş olarak sabah sevişmelerini bölmüş olabilirdim. Sabahları erken saatte sevişmeyi ne kadar sevdiğini bilecek kadar tanıyordum Deniz'i.
Ama genel olarak da iyi tanıyordum onu. Hatta onu o kadar iyi tanıyordum ki Eylül'e "Kes numarayı." dedim.
Gözleri büyüdü. Alaycı bir ifadeyle büktüm dudaklarımı.
"Deniz bana aşık. Seninle yatıp kalkmıyor."
Çabuk toparlandı. "Seninle de yatıp kalkmıyor. Biliyorum. Çünkü bütün boş zamanını bana ayırıyor."
Peki. Demek kapı önünde konuşacaktık bu mevzuyu.
"Deniz'i tanıyorum. Onu her zaman anlamıyorum o ayrı konu. Ama bana bunu yapmayacağını biliyorum. Tek merak ettiğim şu, seninleyken ortadan kaybolduğu oluyor muydu? Başka biri gibi davrandığı?"
"Özelimizi neden seninle paylaşayım?"
"O iyi durumda değil, Eylül. Onu sevdiğini biliyorum, lütfen yardımcı ol."
Duraksayıp beni inceledi.
"İçeri gel."
Davet etmesiyle devasa salona girdim. Bu kadın gerçekten zengindi. Beni geniş koltuğa buyur ettiğinde etrafı incelemeyi bırakıp oturdum.
"Biz geceleri beraber uyumuyorduk, sana bunu söyledi mi?"
"Evet."
"Bazen evde bulamıyordum onu. Aradığımda telefona cevap vermezdi genelde. Beni aldattığını düşünüp kafayı yerdim günlerce. Sonra ne yaptığını bilmez bir şekilde geri gelirdi. Ona sorduğumda sinirlenirdi."
Tüylerim diken diken olmuştu. Ve o soruyu sordum.
"Sana hiç şiddet uyguladığı oldu mu?"
Sorum karşısında bariz bir şekilde gerildiğini fark ettim.
"Hayır."
"Hiç doktora gitti mi bunun için? Tedavi olmayı denedi mi?"
"Sanmıyorum, hayır. Bu konuyu açtığımda paniklerdi ve bir şekilde konuyu değiştirirdi. Hep kaçtı bu şekilde."
İnanamayarak ona baktım.
"Siz evliydiniz Eylül. Böyle ciddi bir problemi nasıl görmezden geldin?"
"Deniz çok iyi bir manipülatördür. Bunu hala fark etmediğine şaşırdım. Onunla konuşmaya çalıştığımda dikkatimi dağıtırdı benim."
Ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. Seks. Bana da aynı tarifeyi uyguluyordu. Tanrım.
"Evliliğimizi bitiren de bu oldu. Daha fazla cevapsız soruya dayanamadım ve onu terk ettim."
Daha fazla dinlemek istemiyordum. Teşekkür ederim diyip kalktım. Ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Arabama doğru yürüyüp Deniz'in evine sürmeye başladım. Onunla yüzleşmeliydim.
Yol boyunca kafamda farklı farklı senaryolar döndü.
Arabamı park ettiğimde onun evden çıkıp arabasına yürüyor olduğunu gördüm. Beni fark etmemişti. İnip ona doğru yürümeye başladım.
"Konuşmamız gerekiyor."
Beni fark ettiği an gözleri kısıldı.
"Ne halt ediyordun sen? Eylül'e gitmişsin."
"Senden cevap alamayınca ondan alabileceğimi umdum."
"Ne bilmek istiyorsan bana sorabilirdin, Nil."
"Ya öyle mi? Neredeydin dün? Ertan bey ile randevumuz vardı."
"İşlerim vardı. Sana haber vermiştim."
"Yalan söylüyorsun."
"Söylemiyorum."
"Bırak artık, Deniz. Senden korkmuyorum. Ne varsa konuş benimle."
Bir anda panik oldu. Gerginliğini tenimde hissettim.
"Gitmeliyiz." Beni kolumdan yakalayıp arabaya sürüklemeye başladı.
"Ne oluyor, Deniz. Lanet olsun. Konuş benimle."
"Geliyor. Gitmemiz lazım."
Beni çoktan arabaya bindirmiş. Kemerimi bağlıyordu. Sinirim tepeme çıkmıştı.
"Kim geliyor? Tanrı aşkına."
"Sana zarar verecek, gitmeliyiz."
Arabayı hızla çalıştırdığında yerime çakıldım.
"Kim? Kimden bahsediyorsun?"
"Hep bizi izledi, seni korumaya çalışıyordum."
"Deniz kim o?"
"Bir şeytan. Yıllardır peşimde."
Tanrım. Olmayan şeyler mi görüyordu? Sakin olup doğru soruları sormam gerekiyordu. Eğer şu an cevap alamazsam belki de bir daha asla onu bu denli savunmasız bulamazdım.
"Nerede şu an?"
"Evde. Ama gelecektir."
Köyün girişine ulaştığımızda yolu umursamadan araziye girdi. Araba çakılacaktı. Yine.
Tanrım. Belki de tanıştığımız gün yine bir şeylerden kaçıyordu. Belki de o yüzden arazime girmişti.
Arabayı durdurdu ve beni çekiştirmeye başladı. Kendimizi eve zor attık. Hızla kapıyı kilitledi. Kapının önünde nefes almaya çalışıyor tıkanıyordu.
"Deniz!" Tutup sarstım onu.
Göz bebekleri ufalıyor gözleri kısılıyordu.
"Deniz! Kendine gel!"
Ve o esnada bir şey oldu. Deniz sanki biri karnına yumruk atmışçasına iki büklüm oldu. Kafasını ellerinin arasına alıp acı çekiyormuşçasına sıkmaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim donup kalmıştım.
"Deniz!" Yere çöktüm ve onu bileklerinden yakaladım.
Beni kusursuz bir güçle ileri savurdu. Ellerini kafasından çekti. Sonra ateş gibi olan gözlerini açıp beni yerime mıhlayacak o cümleyi kurdu.
"Merhaba, kaltak. Seninle tanışmayı uzun zamandır bekliyordum."