Bölüm 26

450 22 15
                                    

Mekana geldiğimizde özel bir asansöre bindik. Kapılar kapanırken Deniz bana döndü ve derhal elbisemin büstiyerini yukarı doğru çekmeye başladı.

"Dikkatli olmazsan." diye uyardım. "Üstten çeke çeke kıçımı açıkta bırakacaksın."

"Kahretsin."

"Eğlenebiliriz de bununla. Ben senin aletinin ve mirasının peşinden koşan aptal sarışını oynarım, sen de kolunda en son oyuncağıyla dolaşan dul çapkını. Tek yapacağın ben sana yaltaklanıp, övgüler düzerken, sıkılmış ve hoşgörülü bir ifade takınmak."

"Hiç komik değil." derken yüzü aydınlandı. "Bir şala ne dersin?"

&

Kadınlar ve çocuklar için yapılan yeni bir sığınma merkezinin yararına düzenlenen galanın yapıldığı yere girer girmez basın mensuplarının önüne çıkarıldık. Bu bendeki ifşa olma korkusunu tetikledi.

Hiçbir şey aklımı onun kadar meşgul edemediği için Deniz'e odaklandım. Kendimi oyalamak için. O kadar dikkatli baktığım için de, onun özel hayattaki halinden sıyrılıp toplum önündeki imajına bürünüşünü izleme şansım oldu.

Maske kusursuzca oturdu yerine. Göz bebekleri buz gibi bir renge dönüştü. O seksi dudaklar düz bir çizgi halini aldı. İrade gücünün etrafımızı sarışını hissedebiliyordum adeta.

Yalnızca o istediği için dünya ile aramızda bir kalkan oluşmuştu. Onun yanında durduğum sürece, ondan onayladığına dair bir işaret almadan kimsenin benim yanıma yaklaşmaya ya da benimle konuşmaya kalkışmayacağını biliyordum.

Ama bu yasak, dokunmayla sınırlı kalıyor, bakışları kapsamıyordu. Balo salonuna doğru ilerlerken bütün bakışları üzerinde topluyordu Deniz. Bütün bu ilgi bende gerginliğe neden olsa da, o sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi son derece soğukkanlıydı.

Gerçekten Deniz'e yaltaklanıp övgüler düzmeye kalksam sıraya girmem gerekecekti. Durduğumuz an etrafı sarılıverdi. Onun dikkatini çekmek amacıyla yarışanlara fırsat tanımak amacıyla ondan uzaklaşıp kendime bir şampanya bulmaya gittim.

Tam yanımdan geçen bir garsonun elindeki tepsiden bir şampanya kapmayı başarmıştım ki birilerinin bana seslendiğini duydum. O tarafa dönünce annemin en yakın arkadaşı Şenay ablanın yeğeninin, yüzünde geniş bir gülümsemeyle bana doğru geldiğini gördüm. Koyu renk saçlı, yeşil gözlü bir adamdı ve benim yaşlarımdaydı. Tatillerde -aramız açılmadan önce- annemi ziyaret ettiğim zamanlardan tanıyordum onu ve gördüğüme sevinmiştim.

"Toprak!" Kollarımı açarak onu selamladım ve kısaca kucaklaştık. "Nasılsın? Şahane görünüyorsun."

"Ben de aynı şeyi senin için söyleyecektim." Beğeniyle süzdü elbisemi. "Çeşme'ye taşındığını duymuştum, seni arayacaktım. Ne kadardır buradasın?"

"Oldu baya."

"Şampanyanı iç haydi, sonra da dans edelim."

Nancy Sinatra'nın sesinden 'Summer Wine' eşliğinde piste çıktığımızda şampanya hala hoş bir şekilde kabarcıklanmaktaydı içimde.

"Çalışıyor musun?" diye başladı.

Dans ederken ona işimden söz ettim ve onun bir yatırım firmasında çalıştığını öğrendim. Durumunun iyi olduğunu öğrenince hiç şaşırmadım.

"Bir ara gelip seni yemeğe çıkarmak isterim." dedi.

"Harika olur."

Müzik sonlanırken geriye doğru bir adım attım ve arkamdaki birine çarptım. Beni tutmak isteyen eller belime doğru uzandı ve omzumun üstünden baktığımda arkamda Deniz'i buldum.

"Merhaba." diye mırıldandı. Buz gibi bakışlarını Toprak'ın üzerinden ayırmıyordu. "Tanıştırsana bizi."

"Deniz, bu Toprak. Annemin yakın bir arkadaşının yeğeni." Derin bir nefes aldım. "Toprak, bu Deniz. Erkek arkadaşım."

Toprak gülerek uzattı elini. "Kim olduğunu biliyorum tabi ki. Tanıştığımıza memnun oldum. İşler yolunda giderse belki toplantılarda görüşürüz."

Deniz'in kolu omuzlarıma dolandı. "Tabi, görüşürüz."

Tanıdığı birileri Toprak'a seslendi ve o da gitmeden önce eğilip yanağımdan öptü beni.

"Yemek için arayacağım seni, gelecek hafta nasıl?"

"Harika, hoşça kal."

Deniz'den yayılan enerjiyi hissedebiliyordum. Ama dönüp baktığımda yüzü sakin ve ifadesizdi.

'What a wonderful world' eşliğinde dans etmeye başladı benimle.

"Ondan hoşlandığından emin değilim." diye homurdandı.

"Çocukluk arkadaşım yalnızca."

"Senin bana ait olduğunu bilsin de."

Yanağını şakağına yasladı ve elini sırtımda elbisenin açık bıraktığı yerleştirdi. Beni bu şekilde tuttuğunda ona ait olduğumdan şüpheye düşmek mümkün değildi.

Herkesin içinde onun enfes bedenine bu denli yakın olmanın tadını çıkarıyordum. Kokusunu içime çekerek kendimi onun usta kollarına bıraktım.

"Hoşuma gidiyor bu."

Burnunu bana sürterek mırıldandı.

"Amaç da bu zaten."

Saadet. Dans bitene kadar devam etti.

Deniz bir an tökezler gibi oldu. Ben acaba yerde mi bir şeyler var diye bakarken sessizce fısıldadı.

"Seni tanıştırmam gereken biri var."

Başımı kaldırıp nereye doğru gittiğimize baktım. Bir kadın Deniz'i fark edip ona doğru dönmüştü. Göz göze geldikleri an, Deniz'in kolunun parmaklarımın altında kasıldığını hissettim.

Nedenini görebiliyordum.

Kadın her kimdiyse Deniz'e deli gibi aşıktı. Yüzünden ve hülyalı soluk mavi gözlerinden okunuyordu bu.

Güzelliği çarpıcıydı. Hatta öyle enfesti ki, gerçeküstü bir hava veriyordu ona. Kömür karası, gür saçları neredeyse beline kadar dümdüz uzanıyordu. Buz mavisi elbisesi gözleriyle aynı tondaydı, teni parlak bir bronz, vücudu uzun, hatları mükemmeldi.

"Eylül." diye selamladı Deniz onu, sesindeki doğal hırıltı daha da belirginleşmişti. Beni bırakıp kadının ellerini tuttu.

"Geleceğini söylemedin bana. Bilsem karşılardım seni."

"Evdeki telesekreterine birkaç mesaj bıraktım." dedi kadın kültürlü ve nazik bir ses tonuyla.

"Ah, son zamanlarda pek orada kalmıyorum."

Sanki bu ona benim yanında olduğumu hatırlatmış gibi kadını bırakıp beni kendisine çekti.

"Eylül, bu Nil."

Ona elimi uzattım, o da sıktı.

"Nil, bu da Eylül. Eski karım."

Merhabalar yine ben 💕 Karakterlerin nasıl göründüğünü merak ediyor musunuz? Burdaki sisteme pek hakim değilim. Ama eğer isterseniz diğer bölümlerde karakterleri yazarken kimleri hayal ettiğimi sizinle paylaşabilirim. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Hoşça kalın.

Güneş BatıncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin