25. Bölüm - Buz Gibi Orman

2.8K 285 259
                                    

"Gözlerine ormanlar yakışıyor, buzdağları değil. Ben ormanında huzur bulmak istiyorum. Ne olur buzdağında üşütme beni."

Bölüm Şarkısı: Aspova - Eskimiş Senelere

Herkese Merhaba!

Umarım iyisinizdir.

Bir süredir mental olarak iyi değildim, bu yüzden hiç yazamadım. Yedekte olan bu bölümü yayınlayıp eski yazma düzenime geri dönüyorum.

Yaz mevsiminde daha düzenli bölümler gelecek. Hatta her şey istediğim gibi ilerlerse size bir sürprizim bile olacak yaz mevsiminde veya Eylül ayında.

Umarım beğenirsiniz.

Keyifli Okumalar 💫

Oy sınırı: 350

Yorum sınırı: 350

_________________________________________

GÖKÇE'NİN AĞZINDAN

İrkilerek uyandığımda yere oturduğumu ve başımı Karan'ın yattığı sedyeye koyduğumu fark ettim. Yüzümde hâlâ siyah maskem, başımda hâlâ siyah şapkam vardı. Dün Karan'ı kurtardıktan sonra hemen askeriyenin sağlık ocağına gelmiştik. Alfa Timinden yaralananlar da pansuman yaptırmıştı, Kaya hariç. Kendisi askeriyeden yarım saat uzaklıktaki eski sağlık ocağına gitmişti. Nedeni ise, Ada'nın o sağlık ocağında görev almasıydı. Kim olduğumu bilen yoktu, Alfa Timi anlamıştı. Levent Albay da anlamıştı. Maskemi hiç çıkartmamıştım. MİT üssüne gitmeden de çıkarmayı düşünmüyordum.

Usulca Karan'ı incelemeye başladım, yüzünde yaralar vardı. Yıpranan yüzü ve kısa saçları onu farklı biri gibi gösterse de o aynıydı. Yine de eskisi gibi değildi, değişmişti. Ruhu, hissettikleri değişmişti. Gözlerini açsa da orman yeşillerini görsem diye geçirdim içimden. Sonra bir anda vazgeçtim bu istekten. Bir buçuk yıldan sonra onunla tekrar konuşmaya hazır değildim, büyük ihtimalle bana karşı soğuk olacaktı. Benim zamanında ona yaptığım gibi...

İçeride ayakta nöbet tutan askerler, Alfa Timi'nin yeni üyeleriydi. Ben timden ayrıldıktan sonra time alınmış olmalılardı. Benim burada olmama hayret ediyorlardı ve Karan'ın neyi olduğumu merak ediyor olmalılardı.  Boynumu biraz hareket ettirdim, fena tutulmuştu. Karan'ın baş ucundan ayrılmak istemesem de ayağa kalktım. "Kusura bakmayın hanımefendi, merakımdan soruyorum. Siz, Karan Komutanımın neyi oluyorsunuz?"

Soru soran askere baktım. Burukça gülümsedim ve sorusunu cevapladım. "Hiçbir şeyi."

Bir zamanlar her şeyi olduğum adamın, artık hiçbir şeyiydim.

Söylediğim şeyle başını salladı, bir şey demedi. Kıpraşan Karan'ın, rahatsızlaştığını fark edince hemen yastığını düzelttim. Elimle yanağına dokundum, elimdeki soğuklukla yine kıpırdadı ama ne gözleri ne de bilinci açık değildi. Dudakları kuru olduğu için yanda duran küçük masadan bir su şişesi aldım, parmaklarıma biraz su döküp dudaklarına dokundurdum. Susamış olabilirdi. Ona dokunurken garip hissediyordum, ilk defa ona bu kadar yakındım.

Burukça gülümsedim. Ne zaman bir dava kazansam kazanmaya devam edeceğimi söylerdim. Artık söyleyemiyordum. O, benim kaybettiğim ilk davamdı ve onu kaybettiğimde bir daha hiçbir davayı kazanmak istemedim.

"Yine çok merakımdan soruyorum. Madem hiçbir şeyi değilsiniz o zaman neden bu kadar ilgilisiniz? Hem yüzünüzde neden maske, başınızda neden şapka var? Üstelik sıradan biri olsanız sizi askeriyenin sağlık ocağına almazlardı ve yine sıradan biri olsanız bizi kurtaramazdınız." Bana tekrar soru soran askere baktım. Diğer asker onu yine uyarmıştı. "Oğlum sussana, önemli biri demek ki. Ne kadar meraklısın!"

Dilhun Kalbimin Davası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin