"Papatya kokulu kadın."
Bölüm Şarkısı: İstanbul Beyefendisi - Yaşlı Amca
Hayat zaten bu kadar acımasızken neden çocuklar için daha acımasızdı? Özellikle de kız çocukları için...
Çocukluğumun kulağıma fısıldadığı şeyle donup kalmıştım. Kendime geldiğimde küçük kız bana dikkatle bakıyordu.
"Merak etme babanın seni dövmesine izin vermem. Bu kurabiyeleri gönül rahatlığıyla yiyebilirsin küçüğüm."
"Annemi dövmesine de izin verme olur mu? Beni dövemeyince annemi dövüyor." dedi hüzünle.
"Olur." dedim gülümseyerek. Ama bu buruk bir gülümsemeydi. "Adın ne küçüğüm?"
"Emine." dedi kurabiyeyi yavaşça eline alırken.
"Benim adımda Gökçe. Benimle konuşmak istediğin konu baban hakkında mı?" Oysa böyle insanlara baba demek bin şahit isterdi. Babalar, böyle olmazdı...
Kurabiyesini yerken başını 'evet' anlamında salladı. "Babam, hem annemi hemde beni dövüyor. Annemi dövünce çok üzülüyorum ve bazen ağlıyorum. Ağladığım zaman beni de dövüyor. O dövünce daha çok ağlıyorum."
"Merak etme Emineciğim, hem anneni hem seni babandan kurtaracağım."
Elindeki kurabiyeyi tabağa bıraktı, elini cebine attı. Cebinden çıkardığı paraları masanın üstüne koydu. Koyduğu iki ellilik, üç beşlik ve on tane birlik demir paraya baktım. Kağıt paralar, buruşmuş ve biraz yırtılmıştı.
"Bu kadarcık param var. Bu kadarcık para, bizi kurtarmana yeter mi?" diye sordu masum bir şekilde.
Sertçe yutkundum, boğazım düğümlenmişti sanki. "Emine, sizi kurtarmam için paraya gerek yok. Parasız da kurtarabilirim annenle seni. Sen bu paraları, kendine sevdiğin şeyleri alarak harca canım benim." deyip paraları elimle ona doğru ittirdim.
Genellikle durumu zayıf olan müvekillerimden çok cüzi miktarda para alırdım. Lakin bu tarz olaylarda hiç para almazdım. Tabi bunu bağlı olduğum baroya bildirmem gerekiyordu. Baro, artık alıştığı için hiçbir şey demiyordu. Hatta aradığım zaman bunu tahmin ediyorlardı.
"Tamam!" dedi coşkuyla.
"Kaç yaşındasın sen Emine?"
"Yedi yaşına gireceğim. Ama okula gidemeyeceğim." dedi üzüntüyle.
"Eğer babanın göndermeyeceğini düşünüyorsan yanılıyorsun canım benim. Okula gideceksin. Senin gibi güzel bir kız elbette okula gidecek." dedim sevecen bir şekilde. Ancak söylediklerim onda travma tekrarı yaşatmış olmalı ki, aniden yerinden kalktı ve bağırmaya başladı.
"Hayır! Hayır, güzel değilim ben! Güzel olmak istemiyorum!" dedi bağırarak. Gözlerindeki korkuyu gördüm. Yanına gidip ona sıkıca sarıldım. Ona sarılmamdan korkmuştu ama aynı zamanda sarılmam kendisini iyi hissettirmişti.
"Tamam, güzel değilsin. Sakinleş. Neden güzel olmak istemiyorsun?"
"Babam, 'Çok güzel bu kız, kolay satılır. Ergin olunca hemen satacağım.' diyor. Ben satılmak istemiyorum. Oyuncaklar satılır, ben oyuncak değilim ki. Beni neden satmak istiyor? Hem ergin ne demek? Anneme sordum ama söylemedi. Eğer ergin olunca satılacaksam ergin olmak istemiyorum. Sahi ben ne zaman ergin olacağım? Ben ergin olmadan bizi kurtarırsın değil mi?" Ardı ardına sorduğu soruların sonunda derin bir nefes aldı.
Emine, bilmiyordu ama ben gayet iyi biliyordum. Babasının satmaktan kastı evlendirmekti. Gerçekten şerefsiz kelimesinin tanımıydı bu canavarlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhun Kalbimin Davası
Teen FictionAvukat Gökçe Eraslan, yanlışlıkla müvekkili yerine bir askeri arar ve o askerin hayatını kurtarır. Ardından olan olaylar nedeniyle Gökçe, geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalırken şehit ve asker çocuklarını eğiten gizli Oğuz Teşkilatı'nın varlığını öğre...