*18*

101 5 0
                                    


(Barış Akarsu-Islak ıslak) (bölüm sonuna kadar döngüye alıp dinleyebilirsiniz)

Aniden başım döndü ve yere çöktüm, Ozan ile tüm anılarımız canlandı gözümde. Ellerime karıncalanma girdi yavaş yavaş indi, bedenimde gezindi o uyuşma. Hafifçe ayağa kalktım koşmaya başladım, arabaya bindim hızlıca. Sabah saat 09.13 gibiydi, 43 dakikalık yolum vardı. Keçiören şelalesine gidecektim. Ozan sinirlenip kontrol altına alınamadığında annesinin aracılığıyla babası beni arardı başka şehirden "oğlumu al sulu bi yere götür seninle rahatlar" derdi, Ozan'ı aldığımda çığlık atmak istediğini söylerdi. Bende onu Keçiören şelalesine götürürdüm. Orada o bağırırdı, kendisine vurmaya çalışırdı. Ona sımsıkı sarılınca geçerdi siniri hemen.

Ozan'ın ağzından

Her şey buraya kadardı, içimde tuhaf bi his vardı sabah 6-7 gibi kalkardı Alya genelde. Neden bu kadar gecikmişti? Ya da ben mi öyle düşünüyordum.

Hafifçe geçilmesi yasak olduğu için örülmüş çitlerden şelale kayalıklarına atladım ve şelalenin en üstüne yürüdüm burası biraz gölgeli kalıyordu. Saatime baktım. Saat 09.30'du yarım saat sonra umutsuzca eve gidip kapının önündeki saçma mektubumu alacaktım yerden. Gözlerim dolmuştu.

*

Hafifçe ayaklandım saat 10'a geliyordu.

Alya'nın ağzından

"Siktiğimin trafiği" diye haykırdım direksiyona sinirle vururken ya beklemeyip giderse! Az kalmıştı iki dakika .. Yaşlarım hâlâ yanaklarımdan akıyordu saçlarımı taramamıştım kabarık bi şekilde sırtıma uzanıyorlardı. Heryerim kıpkırmızıydı. Göz yaşlarım durmuyordu. Sonunda gelmiştim arabayı ağacın altına park ettim Ozan görmesin diye. Şelale tepesindeydi, arkadan dolanıp sürpriz yapacaktım.

Ozan'ın ağzından

Son anda kalbime yaramaz ve şirin bir ağrı girdi ve ayakta beklemeye başladım hafifçe kollarımı açıp şelaleye seslendim
"Nolur gelsin, Alya gelsin!"

Aniden belimde bi çift kol hissettim. Gözlerim dolmuştu, usulca bedenim titredi. Hafifçe mırıldandım "teşekkürler.." Arkamı dönüp suratı ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, kabarık olmasına rağmen şirin saçlara sahip, minik bir civcive benzeyen mavi gözlü prensesime baktım.

Kollarını boynuma doladı ve beni kendine çekti, karşısında iki büklüm olmuştum. Zorlanmamak için kollarımı beline dolayıp onu kucağıma aldım. Başını omzuma gömdü ve ağlamaya devam etti, bacaklarını belime doladı. Gözlerim büyüdü ve usulca yutkundum. Kucağımdan indirdim onu, anında mızmızlanmaya başladı. "Ne yani, sümüğüm omzuna aktı diye hemen tiksindin mi?!!" Hafifçe dudaklarımı birbirine bastırdım. Hafifçe elini kavradım, şelalenin altına doğru inmeye başladık. "Ozan saçmalama! Islanacağız." Ellerimi eğilip onun yanaklarına sardım, "ağlamaktan yeterince ıslağız zaten hem girmeyeceğiz ki sadece yandan biraz su sıçrayacak bize o kadar." İkna olup başını salladı, artık in gibi duran gölgeli yere girdik şelaleyi buradan aşırı yakın görebiliyorduk. Hafifçe oturup sırtımı duvara yasladım, o da yanıma çöktü ve yana doğru vücudunu serbest bırakıp bedenini omzuma yasladı. Saatlerce ağladık..

Alya'nın ağzından

Elimdeki mektubu hafifçe sıktım ağlarken. Yutkunduktan sonra usulca mırıldandım, "kendi dünyamda..uçan atlar var..bunu nasıl bildin?" Gururla gülümsedi, "zor olmadı güzelim.." elini kalbime yasladı "burayı hissettim." Gözlerim tekrar doldu, kollarımı onun boynuna doladım ve yavaşça bacaklarına oturdum. Sımsıkı sardım bedenini, nefesi hızlanmıştı. Nefesi boynuma çarpıyordu. Heyecanlanmıştım, bi süre sadece susup ağladık. Duyulan tek ses burun çekmelerimiz ve arkada usulca akan şelaleydi.

Komşu Oğlu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin