Uyandığımda Kris'in kolları hala etrafımdaydı.
Beni gerçekten seviyor muydu? Kimseye izin vermediği şeye izin verecek kadar! Ona hiç kimse dokunamazdı. Sadece ben dokunabiliyordum. Beni istediği için katlandığını söylüyordu hep. Sanırım gerçekten acımasız bir canavarım.
Uyurken gerçekten masum göründüğünü söyleyebilirim. Eminim ben de öyleyimdir. Her gece başkalarına dokunduğunu bilmesem bir gün onu sevmeye çalışabilirdim. Ama sanırım bu da çoğu şey gibi mümkansız..
Gözlerini açtığında ona bakışlarımla karşılaştı. Bunun hoşuna gitmiş olması bile acınası.
"Öyle bakma Kris. Sadece etrafımdaki kollardan nasıl kurtulacağımın planını yapıyordum."
"Biliyorum.. Sadece tadını çıkarmama izin veremez misin?"
"Hayır! Tek mutlu olan sensin. Bırakacak mısın?"
"Hatırlıyor musun bana bir söz vermiştin? Benim olacaktın."
"Böyle bir şeye hazır olduğumda demiştim Kris. Buna bir gün izin verecek olursam ilk seninle yatacağım söz."
"Sadece benimle olmasını istiyorum. Anlıyor musun?"
"Hayır anlamıyorum."
"Tamam üstüne gelmeyeceğim bebeğim. Bir gün benim olacaksın. Bunu düşünmek bile huzur verici."
"Dün gece kimle yattın? Hatırlamıyorsun bile değil mi? Şu tiksinç oyunu bırak artık Kris. Senin sevgine inanacak bir mal var mı ki?"
"Min Seok bak-"
"KES! Şu kollarını çek etrafımdan! Sana bir daha asla dokunmam Kris! Anlıyor musun? Beni bırakmazsan bir daha seninle yatmam!"
Tehdit ettiğimde hemen yola geliyordu. Tam bir salak!
Ondan kurtulup kendimi evime attım. Aklımdan atmaya çalıştıkça aklıma o çirkin geliyordu ve bu canımı sıkmaya başlamıştı. Bunu çözmek istiyordum. Belki de onunla bir kez daha yatarsam aklımdan çıkabilirdi.
İki gece üst üste çalıştığı bara gittim. Sahneye çıkan kişi bir başkasıydı.
"Heey Suho? Buradaki çocuk nereye kayboldu?"
"İşten ayrıldı. Bir daha gelmeyecek. Taşınmış."
"NEE? NEREYEE? NE DEMEK TAŞINMIŞ!?"
"Sakin ol serseri şaka yapıyordum. Sen fena abayı yakmışsın. Bir kaç gün izinli. Gerçekten komiksin hahahah."
"Saçmalamayı kes! Aşkın ne olduğunu bile bilmiyorum ben. Hiç bir şey yakmadım."
Sürekli bunu söylemelerinden nefret etmiştim. Ama bir şeyler sürekli beynimi kemiriyordu. Bir süre dayandım. En fazla ertesi güne kadar..
Nasıl oldu da onun evine geldim bilmiyorum. Hem de koşarak.. Onun evine geldiğimi kapısını çalarken fark ettim. Ne hoş!
Ona dokunma isteğimi bastıramıyordum. En berbat olanı da onu özleyen sadece bedenim değildi. Görmek istiyordum. Gözlerine bakabilmek..
Kapıyı açtığında önce haline biraz şaşırmıştım. Ama hiç bir şey umurumda değildi.
Tuhaf bir şekilde bana barda kullandığım isimle hitap etmesinden hoşlanmamıştım. Gerçek adımı söyledim ve dudaklarına yapıştım. Bu hissi biliyordum: ÖZLEM!
Ona karşı bir hissim yoktu belki ama saçlarımda gezinen elini, dudaklarımda duran dudaklarını, boynuma dolanan kolunu ve bedenimde hissettiğim sıcaklığı kesinlikle özlemiştim.
Kucağıma aldığımda hemen bacaklarını belime sardı ve dudaklarını çekip fısıldadı.
"Rüya görmüyorum değil mi?"
"Bizi rüyanda böyle mi görüyorsun?"
Gözlerime öyle bir bakıyordu ki sadece bakışları bile beni delirtmeye yetiyordu. Odasına götürüp yavaşça yatağa yatırdım.
Kendime anlam veremiyordum. Çünkü ben kimseye böyle davranmam. Elimden geldiği kadar acımasız olurum ve sadece kendimi düşünürüm. Ama bu çocuğa ilk dokunduğumdan beri böyleyim. Sadece ona karşı!
Neden bilmiyorum ama ona dokunurken korkuyorum. Sanki kırılacak bir eşyaya dokunuyormuş gibi hissediyorum. Ama içime dolan huzur da korkum kadar büyük oluyor. Bu da başka bir korkuyu getiriyor aslında: bağımlılık!
Kris'in benim bedenime olduğu gibi ben de ona bağımlı olmaktan korkuyorum. Çünkü başkalarına dokunduğumda bile onu görüyorum. Bu gerçekten berbat bir şey! Uyuz olduğunuz biriyle yatıyorsunuz ve o her an gözlerinizin önüne geliyor.
O gecede kalması gereken bir şeyi şimdiye taşıdığım için kendime kızgınım elbet. Ama hayatım boyunca dokunduğum hiç bir beden bana bunları hissettirmediği için de tuhaf hissediyorum.
Ona dokunmak gerçekten tuhaf..
Hem de fazla tuhaf..
Sabah uyandığımda birbirimize uzaktık. Bir kez daha sarmaş dolaş uyanmayı bekliyordum. Hayal kırıklığına uğramış gibi hissetmem ne kadar da salakça!
Asla hiç bir salaklığımın üstüne çıkamayacağı bir salaklık yaptım. Bana arkası dönük uyuyan eğlenceme yaklaşıp sarıldım. Hala uyuyordu. Hem de büyük bir huzurla..
Yavaşça dönüp kollarını belime sardı. Ben de fırsattan yararlanarak onu daha fazla kendime çektim. Bunu neden yaptığımı ben bile bilmiyorum.
Bana hissettirdiği şeyi tarif etmem gerekirse söyleyebileceklerim çok açık. Sanki çok yüksek bir yerden düşmüşüm ve vücudumda kocaman bir yara açılmış, kabuk olsa da bir türlü iyileşmiyor, ama onu hissettiğimde o yaranın ardından iz bile kalmadan yavaş yavaş iyileşip kapanıyor. Hissettiğim şey tam olarak bu. Sanki çok büyük bir acı çekiyormuşum gibi.. O sarılınca bütün acılarım, ağrılarım diniyor gibi..
Daha tanımadığım biriyle ilgili bu kadar fazla hisse sahip olduğum için kendimi adam tutup dövdürteceğim!
Çarşafı üzerine çekip düzgünce örttüm. Sonra da durduramadığım lanet olasıca elim beni umursamadan onun saçlarına gitti.
Elimi bile anlayabilirim ama dudaklarımın onu alnından, şakağından ve en son da sanki başka bir yer kalmamış gibi dudaklarından öpmesini anlayamam!
Bu kadarı fazla!
ÇOK FAZLA!