14. Bölüm

3K 302 83
                                    

Kyung Soo olduğu fark ettiğim an koşup kucağıma aldım.

"Kyung Soo? Neyin var? Neden ağlıyorsun? Burada ne işin var?"

"Ben.."

Solgun ve bitkin görünüyordu. O yüzden hemen evime götürdüm. Sessizce ağlıyordu.

"Neyin var Kyung Soo? Neden ağlıyorsun? Bir şey söyle yalvarırım."

Koltuğa yatırdığımda boynuma sarılıp kendine çekti. Ben de karşılık olarak ona sıkıca sarıldım.

"K-kimsem yok Jong In. Hiç kimsem.."

Saatlerce onu sakinleştirmeye çalıştım. En sonunda ağlamasını durdurmayı başarıp kucağımda uyutmuştum. Nasıl bu hale geldim bilmiyorum ama onu asla bırakmak istemiyordum.

Gözlerini açtığında hala yorgun görünüyordu.

"İstersen biraz daha uyu?"

"Hayır istemiyorum. Gitmem gerek."

"Gitmeyeceksin Soo! Ne olduğunu anlatacaksın!"

Uzun bir süre ikna etmeye çalıştım ve sonunda onu ağlattım. Lanet olasıca ısrarlarım neden bitmiyordu ki?!

"Benim annem yok Jong In.. O artık yok.."

"Ne oldu söyle. Ona bir şey mi oldu? Anlat Kyung Soo!"

"Ben eve gittim ama orada başkaları vardı. Bizim evimizde başkaları yaşıyordu Jong In."

Ağlaması şiddetlendiğinde daha sıkı sarıldım.

"Nasıl yani?"

"Annemi aradığımda evi sattığını söyledi. İnanabiliyor musun? Beni burada bırakması yetmiyormuş gibi bir de sokağa attı."

"Bunu nasıl yapabilir? Sen onun oğlusun!"

"Değilim Jong In. Değilmişim.."

"Ne demek bu?"

"Bana gerçek oğlu olmadığımı söyledi. Beni başkasından almışlar. Kim olduğunu bile söylemedi. Onu bir daha aramamamı söyleyerek kapattı. Benden kurtulmak için yalan söylüyor."

Ağlarken resmen titriyordu. Hıçkırıklara boğulan minik bedene daha sıkı sarıldım.

"Ben varım Soo. Benimle yaşar mısın?"

"Bana acıyor musun?"

"Hayır tabi ki. Sadece benimle yaşamanı istiyorum."

"Bunu yapamam. Biliyorsun.."

"Biliyorum Soo. Sen de bilmelisin. Ben de seni.."

"Söyleyemiyorsun. Hissetmediğin bir şeyi söyleyemezsin Jong In. Nereye gideceğimi bilemediğim için iki gündür seni orada bekliyordum. Ama bu yanlış biliyorum. Ayrıca çok da saçma. Gitmeliyim."

"Kal Soo, lütfen."

"Olmaz. Burada yapamam Jong In. Senin Kai olarak yaşadığın hayat beni acıtıyor. Burada kalıp seyredemem."

Beni gerçekten seviyor muydu yani?

İşte bunu hissettiğim an tuttum onun elini. Defalarca kez gitmek istemişti. Ama asla izin vermemiştim. Her geçen gün ona daha fazla bağlandım. Aşk dedikleri şeyin bu kadar harika hissettirdiğini bilmiyordum. O kesinlikle benim huzurumdu.

Min Seok için de sürekli böyle bir aşk istiyordum Tanrıdan. Onun da böyle mutlu olmasını diliyordum ve o hayattan kopmasını..

Nasıl olduğunu ben bile bilmiyorum ama bir daha asla bara gitmedim. Ona dokunmak bana yetiyordu. Kalbime de bedenime de iyi geliyordu. Başkasını istemek şöyle dursun düşünmüyordum bile. Hatta geçmişimin onun kadar temiz olmasını her şeyden çok istediğim anlar yaşıyordum.

Aramızda hala soğuk olan bir şeyler vardı tabi. O Kai olarak yaşadığım günlere ait bir şey gördüğünde ağlıyordu. Başkalarına dokunmam canını yakıyordu. Ondan önce de olsa bunu kaldıramıyordu.

Her anlamda ilkiydim. Bunu bile çok seviyordum. Ona her dokunuşumda bu duygu bana daha çok huzur veriyordu.

O kadar kırılgan görünüyordu ki bu beni her saniye ona daha fazla çekiyordu. Min Seok her ne kadar garip bulsa da bir gün onun da hissedeceğine emindim.

Bir gün dolaşmak istediğini söyleyerek beni dışarı çıkardı. Elimi tutup gözlerime baktığında bir kez daha kendime engel olamayıp dudaklarımızı birleştirdim. Onu gerçekten çok seviyordum.

Mutluluğumuzu bölen şey geçmişim oldu. El ele dolaşırken karşıdan gelen kişi sevgilimin yüzünün düşmesine yetmişti.

"Heeey Kai? Nasılsın?"

İstemsizce Kyung Soo'ya bakmıştım. Kalbindeki acı gözlerinden taşıyordu. Bunun üzerine karşıdan gelen sırnaşık çocuk kollarını boynuma sarıp bedenini bedenime bastırdı.

"Seni özledim Kai. Neden artık gelmiyorsun?"

Onu sertçe itip Kyung Soo'ya sarıldım.

"Bir daha bana yaklaşma Tao. Senden iğrendiğimi biliyorsun. Sevgilim var kör müsün? Artık oraya gelmeyeceğim."

"Min Seok geliyor ama. Bence sen de devam etmelisin. Hem bu ufaklık sana yetmiyordur."

"Kes sesini Tao!"

Soo'nun elini daha sıkı tutup ilerledim. Ama hassas sevgilim elini elimden çekip ağlamaya başlamıştı bile.

"Bebeğim neden ağlıyorsun?"

"Bana acıdığın için yanında tutuyorsun değil mi? O haklı değil mi? Yetmiyorum sana değil mi? Özlüyorsun Jong In. Kai olmayı özlüyorsun."

"Böyle mi düşünüyorsun Soo? Sana bunu düşündürecek ne yaptım bilmiyorum ama ben seninle çok mutluyum. Söylediklerin asla doğru değil. Ben sadece seni istiyorum."

Ne dersem diyeyim sakinleşmiyordu. Eve döndüğümüzde bile odaya kapanıp ağladı.

Onu çok seviyordum ve uzun süren bu mutsuzluğu artık canımı yakıyordu.

Odaya girip yattığı yerde sırt üstü çevirdim.

"Gözlerime bak sevgilim. Ben sadece seni istiyorum. Sarıl bana."

"Beni bırakmayacaksın değil mi?"

"Asla."

Dudaklarımızı birleştirdiğimde elleri çoktan harekete geçmişti.

"Yapma Soo. O beyinsizin söyledikleri yüzünden kendini zorlama."

"Bana dokunmanı seviyorum Jong In. O umurumda bile değil."

Tereddüt etsem de bir kez daha ona dokunmuştum.

Bunun üzerine onu inciten bir şey daha oldu. Min Seok bana Kai dediğinde Soo delirmişti. Onun incinmesi kalbimi kırıyordu.

Bizim için bazı şeyler zordu evet ama tamamen aşabilirdik.

Belki de onu alıp uzak bir yere gitmeliydim.

Ona olan sevgim geçmişimi silmeye yetmişti. Ona tutunup ömür boyu sadece ona ait olmama da yetebilirdi. Sadece ikimiz olsak bile..

Coincidence ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin