Yeni kapağımız nasıl?
Muhteşem tatlışlıktaki yazar @CandyDeer bu kapağı inboxıma bırakıp kaçmıştı.
Ficimi okuyup beğendiği ve bu kapağı yaptığı için teşekkür ediyorum ♥
13-14 KaiSoo bölümleri olacak. Bu yüzden 15i de atacağım. İyi okumalar canlarım ♥
Renkli bir hayatım vardı. Renkli kelimesi bile tanımlamıyordu aslında. Yetmiyordu..
Min Seok'la yıllardır arkadaşız. Hatta biz kardeşten bile öteyiz. Yatağımıza aldığımız insanları bile paylaşacak kadar yakınız..
Her zaman barlarda gezen serseri tiplerden olduk. İkimiz için de hisler önemsizdi. Ama ben bu yolda kardeşimle sonuna kadar yürüyemediğim için kötü hissediyorum. Daha doğrusu onu da kendimle birlikte çekip çıkarmadığım için..
İnsan yaşadığı bazı şeylerin asla değişmeyeceğini düşünür. Ama karşınıza öyle bir şey çıkar ki imkansızı yaşarsınız. Kyung Soo da benim imkansızım oldu. Bana aşkı getiren bir melek..
Onu ilk gördüğümde kör kütük sarhoştu. Etrafında olanların veya nerede olduğunun bile farkında değildi. Bedeninde gezinen ellere karşılık sadece kıkırdıyordu. Eller onu zorlamaya başladığında bakışlarında korku vardı. Ama sesini çıkarmıyordu.
Adamın biri ona kendisiyle yatıp yatmayacağını sorduğunda 'istediğini yap buradayım' demişti. Tertemiz görünüyordu. Etrafında onu elleyen üç adamı da tanıyordum. Yanlarına yaklaşıp Kyung Soo'yu kendime çektim.
"Birbirimizin malını yemiyorduk hani? O bu gece benim. Rahat bırakın!"
Onu kollarıma aldığımda bana sımsıkı sarılmıştı. İçimdeki sıcaklığın sebebini o zaman anlamamıştım aslında. Ama gün geçtikçe kalbimi saran şeyin aşk olduğunu görmüştüm.
O gece onu kendi evime götürdüm. Yatağıma yatırıp diğer odaya geçtim.
Sarhoş olduğu için bakmak istemiştim. Odaya gittiğimde o masum yüzü beni daha fazla çekmişti. Normalde iyilik yapan biri değildim. Ama tuhaf bir şekilde onu kurtarmıştım.
Sabah uyandığında bedenini kontrol edip bana bağırdı.
"Ne yaptın bana?! Tecavüz ettin değil mi?! Pislik!"
Ona dokunmamıştım bile. Eline geçirdiği her şeyi fırlatmaya başlamıştı. Daha sonra saatler süren konuşmalarımızda ona aslında gece onu kurtardığımı anlattım. O da bana neden o halde olduğunu anlattı. Annesi adamın biriyle yurt dışına kaçmış ve bu kadar savunmasız bir meleği burada yalnız bırakmış.
Bir kaç gün evimde kalmasını teklif ettiğimde kabul etti. Paylaştıklarımızdan sonra bana güvenmişti. O evimdeyken bir iki kez bara gittim. Tabi onları kendi evime getiremeyeceğim için yattıklarımın evine gidiyordum. Sabaha karşı döndüğümde hep koltukta uyurken buluyordum. Bunu ona bir kez sorduğumda yalnızken korktuğunu söylemişti.
O kadar masum görünüyordu ki bakışlarındaki saflık kalbimde bir şeyleri harekete geçirmişti. Bana bakışlarında tuhaf hissettiren bir şey vardı. Gideceği zaman biraz daha kalması için ısrar etim. En fazla iki gün daha yanımdaydı ama ona kapılmam için yetmişti.
Bir gece ağlarken yanına gittim. Bana sarıldığında kalbimdekilerden kesinlikle emin olmuştum. Kollarımda uyuduğu gece sabaha kadar onu izledim. Ona dokunmak istiyordum ama sadık kalamayacağımı biliyordum. Bu kadar acı çeken birini mutsuz etme düşüncesi bile içimi acıtmıştı.
Sabah uyandığımda yüzüme bakıyordu. Yüzümdeki elini aniden çekip kucağımdan kalktı.
"G-günaydın Jong In."
"Günaydın. Neden kaçtın?"
"Şey ben.. Özür dilerim sadece.."
"Neden yüzünü astın?"
"Hiç.. Ben artık gitmeliyim."
"Neden? Biraz daha kal."
"Jong In sen.... Burada daha fazla kalamam."
"Eve kimseyi getirmiyorum. Rahatlıkla kalabilirsin."
"Başkalarının evinde olman bile rahatsız edici. Her neyse işte. Gideceğim bugün."
Bir şekilde onu ikna etmeye çalışsam da inat ediyordu. Nereye gittiğimi biliyor olması onu rahatsız etmişti. Bu beni anlamadığım bir şekilde üzüyordu ama bir türlü çözemiyordum. Hala yaşadığım hayatı istiyordum.
Kahvaltı hazırlamak için gittiğinde öylece oturduğum yerde kaldım. Bir kaç kez seslendi ama yorgun hissediyordum. Yavaşça yerimden kalkıp odadan çıktığımda aniden bana çarptı. Kollarımı hemen etrafına sardım.
"Kyung Soo! İyi misin!? Bir şeyin yok değil mi? Canını acıttım mı?"
"Şey... İyiyim.."
Göz göze geldiğimizde dürtülerime yenildim. Aniden dudaklarımızı birleştirip öylece kaldım. Bir süre geri çekilmedi ve bu da kalp atışlarımın değişmesine fazlasıyla yetmişti. Öpücüğü derinleştirdiğimde tişörtümün eteklerini avuçları arasına aldı. O kadar tatlıydı ki fazlasından korkmama sebep oluyordu.
Akşam olduğunda bara gitmek için evden çıktım. Kyung Soo ben çıkarken televizyon izliyordu.
Bara girdiğimde bir içki alıp oturdum. Ortada dans eden bir çıtır masama geldi.
"Birini arıyor musun?"
"Seni arıyordum. Otursana."
Bir süre orada oturduk. Sonra evine gitmek için ayrıldık. Aklım Kyung Soo'dayken birine nasıl dokunabilirdim ki? Yarı çıplaktım ve başkasının yatağındaydım. Ama hiç bir şey için geç değildi. Hızla kalktım.
"Üzgünüm bunu yapamayacağım. Beni bekleyen biri var."
"Ne?"
"Neresini anlamadın. Evimde beni bekleyen biri var ve sana dokunamam."
Kendime küfürler yağdırıyordum. Taksi veya otobüs umurumda bile değildi. Hızla koşmaya başladım. Evimin kapısına geldiğimde nefes nefeseydim. İçeri girdiğimde ise resmen ev başıma yıkılmıştı.
O gün yanımda kalacağını düşünmekle büyük hata etmiştim. Gideceğini nereden bilebilirdim ki?
Tüm evi gezmiştim ama o yoktu. Masadaki not kalbimin paramparça olmasına sebep olmuştu.
'Ben gidiyorum Jong In..
Bu evde olmaya hakkım yok.
Tüm yaptıkların için teşekkür ederim.
Başkalarına dokunmana katlanamıyorum.
Buna da hakkım olmadığını biliyorum.
Sana aşık olduğum için üzgünüm..'
Aşk.. Eskiden bana fazla uzak bir kelimeydi. Min Seok'la birlikte yaşadığımız hayatın yanından bile geçmiyordu. Ama bu duygu eğer benim hissettiğim şeyse çoktan ben de ona aşık olmuştum.
Gittiğinden beri 3 gün geçmişti. Değil biriyle yatmak bara bile gitmiyordum. Min Seok aradığında da işim olduğunu söylüyordum.
Akşam olduğunda giyinip çıktım. İçmeye ihtiyacım vardı. Onu nerede bulabileceğimi bile bilmiyordum. Öfkeyle barlar sokağına doğru hızla yürüdüm.
Karşıdan karşıya geçerken neredeyse bir araba çarpıyordu. En sık gittiğim bar sokağın başındakiydi. Soo'yla tanıştığım..
Oraya doğru yürürken binanın yan tarafında yere oturmuş birini gördüm. Duvara yaslanıp yere doğru eğilip oturmuş, ellerini de başının yanında tutuyordu.
Yaklaştıkça o minik bedeni tanıdığımı fark ettim.
Kyung Soo?
Ağlıyor muydu?
Hem de en sık geldiğim barın yanında..
Neden??