Kris'i hızla üzerimden ittim.
"Eğer bana bir daha dokunmaya kalkarsan seninle bir daha yatmam Kris! Benim için bir kayıp değilsin."
Odaya çıkıp kapıyı kilitledim. Bu geri zekalının sevgilim gibi davranması ve bu şekilde peşimde olması midemi bulandırıyordu.
"Özür dilerim Min Seok. Aç kapıyı lütfen."
"Git buradan Kris! Yoksa beni bir daha asla göremeyeceksin!"
Saatlerce kapıma vursa da en sonunda pes edip gitmişti. Ona bir daha dokunmamaya karar vermiştim o an. Çünkü şu aşk saçmalığını çıkarması işleri zorlaştırıyordu.
Kendimi sokağa atıp saatlerce dolaştım. Eve döndüğümde hazırlanıp bara gitmek için odaya çıkıp giyindim. Çıkmadan mutfakta bir şeyler atıştırmaya gittiğimde masadaki parayı gördüm. Bu da ne demek? Üstelik bıraktığı para neredeyse ailemin gönderdiğinin üç katıydı. Hemen cebime atıp evden çıktım. Kris'in evine gittiğimde yoktu. Ben de paraları kapının altındaki minik aralıktan zar zor iterek içeri atıp gittim. Bana fahişe muamelesi yapmasından tiksinmiştim!
Jong In'e uğramak istiyordum ama geçen söylediği şeyler kafamı çok karıştırmıştı. Bir düzen kurup onları rahat bırakmamı istiyor olabilirlerdi. Bu yüzden artık daha az gitmeyi düşünüyordum. Duyguları olan bir insan değilim. Bu yüzden de küslükler, kırgınlıklar bana göre değil. Belki de onlara alınganlık yapıyor gibi görünebilirdim ama kesinlikle anlayışlı olmaya çalışıyordum.
Saatlerce boş boş dolaştım. Karnımın gurultusunu duyunca çocuğun banka bıraktığı para aklıma geldi. Tabi ki salak olmadığım için onu cebime koymuştum. Neyse ki kıyafetlerimi sık değiştirmiyorum. Hemen bulduğum ilk fast food dükkanına daldım. Açlıktan neredeyse ölecektim.
Elimdeki tepsiyle ilk masaya oturup yemeğe saldırdım. 10 dakika bile olmamıştı ve tepsim bomboştu. Şişen karnımla arkama yaslanıp gülümsedim. Karşı masamdan bana bakan çocuğu fark edince şaşırdım. Bu çocuk beni mi takip ediyordu? Bu kadarı da tesadüf olmamalı. Önce market, sonra sokak, şimdi de yemek yediğim yer..
Tepsisini iterek ayağa kalktı. Bana doğru yürümeye başladığında laf sokmak için hazırlıyordum. Nereden bilebilirdim rezil olacağımı?
"Yüzünüze ketçap bulaşmış." diyerek elindeki peçeteyi uzattı.
Bir kaç yere değdirip silmeye çalışsam da bulamamıştım. Elimden peçeteyi alıp ağzımın yanını hızla sildi. Teşekkür edecek değildim. O da umursamayarak arkasını dönüp gitti. Dramalardaki o meşhur saçma sahnenin kıyısından döndüğümüz için mutluydum.
Bu çocukla bir kez daha karşılaşmamak için içimden dua ediyordum. Son zamanlarda, normalde hiç gitmediğim yerlere gidiyordum. Belki de alışkanlıklarımı değiştirmeden yaşamalıydım.
Gece her zaman gittiğim barlardan birine gittim. Ortada dans eden bir çıtır vardı. Kendini kaybetmiş gibi sallanıyordu. Arandığına emindim. Yavaşça oraya doğru ilerleyip arkasında durdum. Sonra da bedenimi bedenine iyice bastırarak kollarımı önünde birleştirdim.
"Seni burada hiç görmemiştim çıtır. Nereden geldin?"
"Gökyüzünden geldim ben. Meleğim.."
"Öyle mi? O zaman bu gece benim mutluluk meleğim olur musun?"
"Çıtır olabilirim ama beni hemen yiyemezsin."
"Zoru oynamana gerek yok bence. Aranıyor gibi bir halin vardı kalçalarını sallarken. Buraya gelmişsen zaten gecenin nerede biteceğini biliyor olman gerekirdi."
"Senin yatağın?"
"Bilmem belki."
Hızla bana doğru dönüp kollarını belime sardı. Sonra kulağıma eğilip konuştu.
"Yalnız ben.. Öpüşmem!"
Dediğiyle gülümsedim.
"Aferin güzellik ben de bunu söyleyecektim. Dudaklarını dudaklarımdan uzak tutacaksın!"
Eyeliner bir erkeğe ne kadar yakışabilir ki? Kesinlikle o bunun için yaratılmış gibiydi ve kesinlikle sabaha kadar yatağımda kalabilirdi.
"Biraz daha eğlensek olur mu?"
"Çok şirinsin ama ben sabırsız bir adamım. Anlayacağın eğlenceni kısa kesmelisin. Anlaştık mı?"
Kafasını sallayarak yeni bir içki söyledi. İçimden umarım bu bücür hesabı bana kilitlemez diye geçiriyordum ki imdadıma yetişti.
"Hesabı ben ödeyeceğim! İtiraz istemiyorum!"
"Daha önce neredeydin? Yani bunu gerçek anlamda soruyorum."
"Sana bir sır vereyim mi? Ben aslında pek evden çıkmam. Ama bugün hayattan intikam alıyorum."
"Nasıl yani?"
"Buradan çıkınca anlatırım."
Saatlerce tepindikten sonra nihayet çıkmak istemişti. Eve giderken biraz daha bira almak istediği için markete girdi. Çıktıktan dakikalar sonra yolun ortasında durdu.
"El ele yürüyebilir miyiz?"
Neden herkes elimi tutmakla bu kadar ilgileniyordu ki?
"Sen fazla sevgi böceğisin sanırım. Hı?"
"Hayır sadece.. Ya tut işte yemeyeceğim elini!"
Parmaklarımı parmaklarına geçirip yürümesi için çekiştirdim. Evimin kapısına yaslanmış beni bekleyen Kris'le karşılaşınca şaşırmıştım.
"Ne işin var burada?"
"Seni görmeye gelmiştim ama.."
Ellerimizi görünce dişlerini sıktı. Bana yaklaşıp boynumdan bir kaç kez sesli bir şekilde öpüp kokumu içine çekti.
"Özledim bebeğim bu herifle ne işin var? Kıza benziyor!"
"Yaa! Ne yaptığını sanıyorsun! Kız mı?! Sensin o!"
"Defol git Kris! Sana peşimi bırakmanı söylememiş miydim ben?"
Kris bu kez ellerimizi ayırıp kolunu belime sardı. Bedenim tamamen ona yapışık duruyordu. Kulağıma eğilip fısıldadı.
"Onunla yatacaksın değil mi? Buna izin veremem anladın mı? Beni çıldırtıyorsun! Dur artık!"
"Eğer şimdi gitmezsen sevgilimle beni rahatsız ettiğin için polisi arayacağım Kris! Anladın mı?"
"NEE?"
"NEE?"
İkisi de aynı anda bağırmıştı. Baekhyun'a göz kırptığımda hemen durumu toparladı. Beni kollarına çekip sarıldı.
"O bana ait koca dev! Defol buradan!"
"Ne diyorsun sen? Doğru mu söylüyor Min Seok? O sana dokundu mu?"
"Evet dokundum! Ne var bunda?"
"Peki onunla öpüştün mü?!"
Ona cevap verse de benim gözlerime bakıyordu. İkimiz de susunca tekrar bağırdı.
"Onunla öpüştün mü diye sordum! Cevap verin bana!"
"E-evet.."
Baekhyun'dan duyduğu tedirgin cevapla bakışları daha öfkeli bir hal aldı.
Söylediği şey yüzünden gözlerimin devasa boyuta ulaştığına emindim. Asla yapamayacağım bir şey istiyordu.
"Yap o zaman Min Seok! Gözlerimin önünde onunla öpüş!"