"Chen? Yani şey. Jong Dae? Sen? Evimi nasıl buldun?"
"Evin? Tanrım! Camda kiraya vereceğin yazıyor. Yani sen miydin? Az önce konuştuğum?" diyerek elindeki telefonu salladı.
"Yani sen miydin? Sen mi arıyorsun? Ciddi misin?"
"İçeri girmeyecek miyiz?"
"Ah pardon geç."
Koltuklara yerleştiğimizde ikimiz de şaşkındık.
"Şimdi sen vazgeçtiğini veya kabul etmeyeceğini söyleyeceksin değil mi? Ben de izin günümün kalanını da ev arayarak geçirmek zorunda kalacağım.."
"Neden taşınıyorsun?"
"Maaşım yetmiyor. Yalnız yaşamak zor ve senin gibi bir evim yok."
"İnan benim de pek farkım yok. Çünkü parasız kaldığım için ev arkadaşı aramaya başladım. Ama.."
"Ama olmaz değil mi? Çünkü benimle bir şeyler yaşadın ve bu eve sürekli birilerini getireceğin için olmaz.."
"Hayır ben rahatsız olursan diyecektim.. Yani eğer tamam dersen bana uyar."
"Ciddi misin? Tanrım! Ciddisin değil mi? Peki hemen taşınabilir miyim? Yani ben bir an önce yerleşip işe öyle dönmek istiyorum da. Gerçekten olur dedin değil mi?"
"Hahaha sakin ol evet olur dedim."
"Çok teşekkür ederim gerçekten.Çok çok çook teşekkür ederim."
Koşup kollarını boynuma sardığında neye uğradığımı şaşırmıştım. Yavaşça ittiğimde üzüldüğünü görebiliyordum ama benim amacım içimdeki tuhaflıktan kurtulmaktı. O bana sarılırken bu ne kadar kolay olabilir ki?
Yine de içimdeki gerizekalı o tam gidecekken susmayıp bu gece burada kalmasını söylemişti. Neden kendime ve çeneme engel olamıyorum ki? Belki bunu becerebilseydim sabah uyandığımda aynı yatakta çırılçıplak olmazdık! Gerçekten bağımlı olmuş olabilir miyim? Azaltarak bırakırsam işe yarar mı? Tanrım!
Gözlerimi açtığımda bana sarılıyordu ve ben itememiştim bile. Ne zaman bu kadar zayıfladım ben? Ne zaman yıktım duvarlarımı? Ne zaman birilerine sarılmaya başladım? Belki de suçu şu masum güzel suratta aramalıyım! Ona karşı hassas davranmasaydım duvarlarım erimeyecekti! Lanet olsun!
"Günaydın."
"Sana da günaydın. Duşa girmeliyim."
"T-tamam."
Üzerimdeki kolunu çekip kalkmaya izin verdi. Soğuktum.. Fazla soğuk.. Kurtulmak istiyorum ama başaramayacağımı biliyordum. Bu yüzden de ona kötü davranma kararı almıştım. Bu yüzden de yüzüne bile bakmadan duşa gittim. Yaklaşık 15 dakika sonra kapıyı çaldı.
"Telefonun çalıyoooor."
"Kim arıyor? Jong In mi? Eğer oysa sonra aramasını söyle. Geri dönmemi beklemesin."
"Hayır anne yazıyor."
"Tamam getir o zaman. Hoparlörü aç ve bana doğru tut."
"P-peki geliyorum içeri."
"Gelsene!"
Keşke paralarıma kıyıp sonra kendim arasaydım. Çünkü annem beni resmen rezil etmişti.
"Minik bebeğiiiiiim nasılsın?"
Jong Dae kıkırdamaya başlayınca öfkeli bakışlarımı gönderdim. Hemen ciddi bir ifadeye büründü ama içten içe güldüğünü anlayabiliyordum.
"Efendim anne? Duştayım çabuk söylersen sevinirim."
"Beni üzüyorsun Minniee. Seni özlüyorum ve bana kötü mü davranıyorsun? Kalbimi kırdın."
"Trip yapma meleğim. Söyle bakalım ne oldu?"
"Önemli bir konu en iyisi duştan çıktığında arayayım."
"Tamam durulanıp çıkıyorum."
Telefonu kapatıp dolabın üstüne koyduktan sonra yüzüme bir süre baktı. Tam çıkacakken kolundan tutup yanıma çektim.
"Bana ne yaptığını hatırlıyor musun?"
"N-ne? H-hangisi?"
"Hani duştayken.."
"Ne duşu? H-hatırlamıyorum.."
"Hatırlatayım mı?"
"Şey..."
Aniden dudaklarına yapıştım. Hani kötü davranacaktım?! Lanet olsun!
Neyse ki öpücüğü kısa kesip onu orada bırakarak dışarı çıkabilmiştim. Hemen telefonumu alıp annemi aradım ve belimdeki havluyla koltuğa yayıldım.
"Anne?"
"Tatlı oğlum beniiim."
"Anne az önce telefonu ev arkadaşım açtı. Lütfen başkalarının duyacağı şekilde söyleme böyle şeyleri."
"Utanıyor musun seeen?"
"Anneeee"
"Tamam sadede geliyorum."
"Evet dinliyorum."
"Bebeğim geçen gün evimize bir kadın geldi. Epey yaşlı bir kadın.."
"Hızlı anlat anne. Meraktan öleceğim!"
"Tamam anlatıyorum işte! Bağırma anneye! Bu kadın bize çok önemli bir şey söyledi."
"Ne gibi bir şey?"
"Hani sen küçükken kardeşin olmuştu ama onu kaybetmiştik. Hatırlıyorsun değil mi?"
"E-evet.."
"Onun aslında ölmediğini söyledi. Çok zengin biri bebeğimizi kaçırmaları için tehdit etmiş."
Duyduklarım gerçek mi?
Nasıl yani? Kardeşim yaşıyor muydu?