"Mutluluğu tatmanın tek yolu onu paylaşmaktır,
Çünkü mutluluk ikiz olarak doğar."
Lord Byron
Bu hayatta başımıza ne geldiyse, hep bu duygularımız yüzünden gelmedi mi? Öfkeyle kalktık, zararla oturduk, içimizde attık hasta olduk, öfkemizi kustuk geçimsiz olduk.
Duygular... Duygular... İçimize atsak dert, dışa vursak başka dert... Kimse de söylemedi ki bize, nedir bu duygular? Onlarla nasıl baş ederiz?
Ne okullarda öğretildi, ne de evde. Bize sadece, "Üzülme, geçer" dediler. Ama nasıl geçer, kimse söylemedi.
"Kafana takma, olur böyle şeyler" dediler. Fakat kafaya nasıl takılmaz, kimse bize söylemedi.
Şimdi bu bölümde, birlikte bu nasıllara bir göz atalım istiyorum.
Mutsuz olmak günahtır diye haykırıyoruz ama kendimizi bu mutsuzluktan nasıl koruyacağımızı da öğrenmemiz gerekiyor.
Size duygularla ilgili çok basit bazı sırlar vermek istiyorum. Duygularımızı ve onların sırlarını deşifre edelim, ne dersiniz?
Söz konusu duygular olunca, karmakarışık şeyler canlanıyor gözlerimizin önünde. Ben sizi duygularımızla, oldukça sade ve elle tutulur bir şekilde yeniden tanıştırmak istiyorum. Hatta onlarla tokalaşabilirsiniz bile. Bu konuda çok ciddiyim. Biraz sonra okuyacağınız bilgiler; duygularınızla şu ana kadar yaptığınız en samimi karşılaşmayı mümkün kılacak belki de...
Öncelikle şu önemli bilgiyi, zihninizde hiç kaybolmayacak bir yere kazımanızı istiyorum.
Düşünceler zihnimizdedir, duygular ise bedenimizde.
Ne demek bu? Düşünce ve duygu aynı şey değil miydi? Tamam, aynı şey olmasa bile, en azından aynı yerde olmaları gerekiyordu. Ne demek oluyor şimdi bütün bunlar?
Düşünceler zihnimizdedir, duygular ise bedenimizde
Nokta!
Düşünceler kafanızın içinde dönüp dolaşırken, duygular vücudunuzda bir yerlerde sürekli hareket halindedir.
Aklınıza takılan bir düşünceyi ve kalbinizin hızla çarpmasını sağlayan korku duygusunu karşılaştırın. Fikirler ve düşünceler, kendi kendinize yaptığınız canlandırmalar ve içsel konuşmalardır. Duygular ise, bedeninizde açık bir şekilde hissedilir.
Korku sadece zihnimizde oluşmaz. Kalbimiz hızla çarpar, karnımızda taş gibi bir ağırlık oluşur, midemize kramplar girer.
Aşk da böyledir. Âşık olduğunuz kişiyi gördüğünüz anda bedeniniz titremeye başlar. Nefesiniz hızlanır, bakışlarınız canlanır.
Peki, nefret nasıldır? Aşk gibi midir? Tam tersi, nefret duygusuyla birlikte kalbinizde taş gibi bir duygu oluşur. Nefesiniz göğsünüze doğru çıkar. Kan basıncınız artar, gözleriniz patlayacakmış gibi açılır, dişlerinizi sıkar ve bütün bedeninizi kasarsınız.
İşte duygu denen şey budur. Hissettiğiniz, elle tutulur gözle görülür bir etkidir.
Beynimiz duyguları akıl almaz bir biçimde oluşturur. Belki de duygular, beynimizin mucizeleri arasında ilk sıraya yerleşmelidir. Bana soracak olursanız, duygular sadece bir hayalden ibarettir. Tıpkı bir çizgi film ya da bir masal gibi...
Duygular vücudumuzda gerçek anlamda yoktur. Korktuğunuz zaman kalbinizde bir daralma hissedersiniz ama kalbinize bir doktor göz attığı zaman hiçbir şey bulamaz. Hem gerçek gibi, hem de tamamen hayalidir duygularımız.
Sanki gerçekten kalbimize bir şey batıyor gibi hissederiz ancak kalbimiz tertemizdir.
Başımızdaki ağrı bizi çıldırtırken, başımızın içinde bir şeyler olduğunu düşünürüz, ama orası tertemizdir.
Hem gerçektir duygular, hem de kocaman bir yalan. Biz bu bölümde, duygularımızla tıpkı oyun hamuruyla oynar gibi oynayacağız.
Her duygu bize kendisiyle ilgili bütün ipuçlarını cömertçe verir. Bunu neden yapar? Çünkü duygular bizim dostumuzdur ve bize zarar vermek istemezler.
Başınızdaki ağrı bile, bir an önce sizi rahatlatmak için oradan uzaklaşmak ister. Vücudunuz size her an bir şeyler fısıldar. Onu duymak için, aynı dili konuşuyor olmanız gerekir.
Kural 1: Her duygu, bizi güçlendirmek için vardır.
Kural 2: Duyguların bizimle bir alıp veremediği yoktur.
Kural 3: Her duygu, onu tanımamız için ipuçları verir.
Kural 4: Duygular misafirdir. Yatıya kalmazlar!
Kural 5: Hepsi bu kadar...
Duygularınızın sizin sadık dostlarınız olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü duygular dördüncü maddede söz ettiğimiz gibi, misafirdirler. Elbette siz onları zorla alıkoymadığınız sürece...
Evinize bir misafir geldiğinde onu elinizden geldiğince güzel ağırlamaya gayret gösterirsiniz. Misafir gitmek istediğinde ise, onunla güzel bir şekilde vedalaşır ve onu yolcu edersiniz. Ama eğer misafir gitmek isterken, siz zorla alıkoyarsanız, onu sinirlendirmiş olursunuz. Eğer bu tavrınız devam ederse, misafir iyice öfkelenmeye ve kendini kaybetmeye başlayabilir. Son derece güzel başlayan bir akşam, kavgayla sonuçlanabilir.
Eğer biri gitmek istiyorsa, onu zorla tutmamalısınız. Bu kural duygularımız için de geçerlidir. Duygular bize kene gibi yapışmazlar. Aksine duygular saman alevi gibidir. Hızla etkisini kaybederler. Ama siz o alevin üzerine benzin dökerseniz, yangın hiç bitmeyecektir.
Duygularınız, biraz çabayla ve biraz da inançla çok kısa sürede kontrol altına alınabilir.
Artık hayatımızda yepyeni bir sayfa açıyoruz ve her şeye yeniden başlıyoruz öyle değil mi?
Evet dediğinizi duymak istiyorum. Şu anda gerçekten de, "Evet!" diye bağırın. Nerede olduğunuz önemli değil ya da ne yaptığınız. Kocaman bir "Evet" duymak istiyorum sizden.
Harikasınız!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutsuz Olmak Günahtır - (Raflarda)
Non-FictionBu kitap, Mustafa Çay'ın yıllardır çok satan kitabı Mutsuz Olmak Günahtır'ın kısa bir özetidir. Hikayenin tamamını içeren basılı kitabı, tüm kitapçılardan ve internet satış sitelerinden temin edebilirsiniz. Kitabın Arka Kapak Yazısı: Mutsuz Olmak...