Ona reddedemeyeceği bir teklifte bulunacağım.
Baba Filminden
Bizi mutsuz eden sebeplerin başında, insanlara "Hayır" diyememek gelir. Sırf onlar mutlu olsun diye kendimizi mutsuz edebiliriz. Böylece kendi hayatını ve duygularını kendi elleriyle kurban veren o kadar çok insan vardır ki bu dünyada...
Hayır demek bize utanç verici bir günah gibi gelir. Sanki o kişiye "Hayır" dersek, onu kaybedeceğimizi, onun gözünde çok küçük düşeceğimizi düşünürüz. Bu ezik bir ruh halinin yansımasıdır. Genellikle kendimize olan güvensizlikten dolayı hayır diyemeyiz.
İnsanlara kendimizden daha çok değer verme düşüncesi, bizim temiz duygularımızla doğrudan bağlantılıdır. Bu, özünde çok büyük bir erdemdir. Eve misafir geldiğinde baş tacı ederiz, en güzel yemekleri yapar, hiç kullanılmayan takımları çıkarırız. Misafir bizim için çok kıymetlidir ve misafire karşı sergilediğimiz bu tavır, dünyada çok az ulusun sahip olduğu inanılmaz bir nezakettir.
Buraya kadar sorun yok. Her şey normal... Ama maalesef, her şeyi abarttığımız gibi, bunu da abartınca, ortaya tuhaf görüntüler çıkabiliyor. Hayır diyememenin temelleri de çoğunlukla burada yatıyor.
Çocukken misafir odasına giremezdim. Sanki orada radyoaktif bir madde varmış gibi korunurdu misafir odası. İçerisi çok gizemli ve büyüleyici bir yerdi. Koltuk takımlarının üstü örtülüydü. Kapı sıkıca kapatılır ve kilitlenirdi içeride sadece misafirler geldiği zaman kullanılan yemek takımları, bardaklar ve örtüler vardı.
Annem bir ara balkona çıksa, hemen gizlice girerdim misafir odasına. Korkardım da... Sanki suç işliyormuşum gibi gelirdi bana. Eğer, evdekiler tarafından misafir odasına girdiğim görülürse, yaka paça sınır dışı edilirdim!
Misafir odasına ancak, bir misafir geldiğinde girebilirdim. Gerçi ben ve misafirin çocuğu genellikle oynamamız için yine sınır dışı edilirdik ama misafir odasında bulunduğum zamanlarda bile koltuğa oturmam yasaklanırdı. "Sandalyeye otur" diye hep engellenirdim. Ama gelen misafirin çocuğu, rahat rahat otururdu koltuğa. Hele bir de annem, "Sırtına yastık verelim mi evladım?" demez miydi ona, deli olurdum. "Ben insan değil miyim?" şarkısını söylemek gelirdi içimden ama o zamanlar henüz bilmiyordum bu şarkıyıJ
Misafirler gidince, boynum bükük bir şekilde, "Anne! Biz ne zaman o koltuklara oturacağız?" diye sorardım küçük Emrah bakışlarımla.
"Onlar misafir oğlum" derdi annem.
"Ama bende senin oğlunum" derdim.
"O başka" derdi annem. Anlamazdım ama "Haa, tamam o zaman" derdim.
O koltuklar gözüme o kadar büyüleyici gelirdi ki... Gizli gizli odaya girer, misafir taklidi yapardım. Beni odadan her kovduklarında, "Yıllar sonra size göstereceğim" derdim. Hayalimde, yıllar sonra büyük bir iş adamı olduğumu canlandırırdım. Günün birinde bizimkiler odaya girdiklerinde, sırtım onlara dönük bir şekilde sandalyede oturuyor olurdum. Sonra onlara;
- "Yıllar önce koltuklarınıza oturtmadığınız, fakir ama gururlu bir genç vardı",
- "Mustafa, yoksa... Yoksa sen..."
- "Evet! Ben..." diyerek elimdeki bir tomar parayı havaya savurduğumu hayal ederdim.
Ne koltuktu ama... Misafir koltuğu... Sanki Cumhurbaşkanlığı koltuğu gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutsuz Olmak Günahtır - (Raflarda)
Non-FictionBu kitap, Mustafa Çay'ın yıllardır çok satan kitabı Mutsuz Olmak Günahtır'ın kısa bir özetidir. Hikayenin tamamını içeren basılı kitabı, tüm kitapçılardan ve internet satış sitelerinden temin edebilirsiniz. Kitabın Arka Kapak Yazısı: Mutsuz Olmak...