Bütün Kapıları Açan Anahtar: Sevgi

312 51 23
                                    

Bu çılgınlık, fakat seni seviyorum!

Back Street Filminden


"Sevgi" kelimesi, içinde hayatın sırlarını barındıran ender sözcüklerden biridir. Yaşama dair ne varsa güzel olan, hepsini içine alır.

Sevgiyle yapılmıştır güzel olan her şey ve sevgisizliğin eseridir dünyadaki bütün kötülükler.

Sevmek kelimesini mikroskop altında inceler ve onu moleküllerine, hatta atomlarına ayırırsanız, onun hücrelerimizde bile kodlanmış olan bir var olma gücü olduğunu fark edersiniz. Yaşamda karşılaştığımız her şeyin sevgiyle mutlaka direk bağlantısı vardır.

Genetik kodlamamız sevgi üzerine kuruludur. Vücudumuz ve bütün sistemleri sevgiyle çalışır. Bizi hayatta tutan en değerli organ yani kalbimiz, sevginin sembolüdür. Sevgiyi anlatan her yerde kalp resimleri vardır. Kalp olmadan hayatta kalamayız ve sevgi olmadan da yaşayamayız. Yaşarız belki ama bu gerçek bir yaşam olmaz...

Sevgi öylesine evrensel ve sınırları o kadar geniş bir kavramdır ki, bir tek insanın sahip olduğu bu enerji, bütün kâinatı kavrayabilir.

Sevgiyi; sizi oluşturan atomlarınızı sevmekten tutun da, kâinatın öte ucundaki bir yıldızı seviyor olmaya kadar götürebiliriz.

Ama neyi seviyor olursanız olun, sevmenin öyle bir kuralı vardır ki, ona uymadığınızda sevginizin hiçbir anlamı yoktur.

Sevgi yalnızca kendimize yönelik olduğunda birinci el bir sevgi olur. Sizin dışınızda kalan herkes, sizden yayılan ikinci el bir sevgiyi hissedebilir ancak.

Burada ikinci el araba gibi bir benzetmeyle karşılaşmak sizi şaşırtmasın. Kimi severseniz sevin, kesinlikle o insanlara verdiğiniz sevgi sıfır kilometre, gıcır gıcır bir sevgi olmayacaktır. Aksine kullanılmış ve ikinci el bir sevgi veriyor olacaksınız onlara...

Sevgiyi ancak kendinizi sevdiğinizde "Sıfır kilometre" ve "Birinci elden" yaşayabilirsiniz.

Ne demek şimdi bütün bunlar? Sevgi nasıl ikinci el olur? Sevgi sevgidir alt tarafı...

Siz birisine ya da bir duruma karşı sevgi hissettiğiniz anda, bu sevgi önce sizin içinizde oluşur. İlk siz hisseder ve tadına bakarsınız bu sevginin. Sonra bu sevgiyi kaynağından, yani kendi içinizden alır ve o kişiye, duruma, canlıya gönderirsiniz.

Eşinizi sevdiğiniz zaman, önce kendinizi sevmiş olursunuz. Çocuğunuza sarıldığınızda ve sevginizi onunla paylaştığınızda, ona sıfır kilometre bir sevgi vermiyor; aksine, kendi içinizde üretmiş olduğunuz sevgiyi gönderiyorsunuz.

Demek oluyor ki; sizin sevginizin onunla bir ilgisi yok! Sevgi sizin içinizde oluşuyor ve sonra onu paylaşıyor ya da içinize atıyorsunuz.

Bu sözler bana "Sevmek Zamanı" adlı çok çok eski bir Türk filmini hatırlattı. Filmde Müşfik Kenter, boyacıdır ve boyadığı evlerden birinde bir bayan fotoğrafı görür. Bu resme âşık olur. Ama ne aşk... Sonra o bayanla karşılaşır. Bayan, bundan çok etkilenir ve o da âşık olur. Ama boyacı, kadına değil, resmine âşıktır...

Kız, "İyi ya işte, madem resmimi sevdin, ben o resmin gerçeğiyim" dese de, delikanlı, "Ben seni değil, resmini sevdim" diye onu reddeder.

Sevgi içimizde evet ama bu kadar da abartmamak lazım canım...

Sevginin birinci elden bizim içimizde oluştuğunu biliyoruz. Demek ki bir insanı sevmek için, önce kendimizi sevmemiz gerekiyor. Zaten kendisini sevmeyen birisi, kolay kolay da kimseyi sevemiyor.

Mutsuz Olmak Günahtır - (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin