/1/SESSİZ AĞIT/
Ne çöken omuzlarım anlatabilirdi halimi ne de sesimdeki titreme... Gözlerimden damlayan yaşlar bile görünmez olmuştu. Halim yoktu artık derdimi anlatmaya. Anlamak isteyen de yoktu zaten.
Bu kez her zamankinden hüzünlü bir türkü mırıldandı dilim. Sinemdeki yara her sözde daha fazla kanayıp daha fazla acı çekti. Giydiğim beyaz benim için kefenden farksızdı. Benim beyaza dönük umutlarıma kara çalmışlardı. Göz göre göre ateşe attıkları hayatımın en çaresiz seyircisi bendim. Sessiz sedasız çaresiz eli kolu bağlı kendi sonumun gelişini izliyordum. Davullar zurnalar ortalığı inletirken benim dilimdeki türkü ağıtlar yakıyordu. Halay yüzü gülen insanlarla git gide uzarken benim içimdeki çocuk küsüp bir kenara çekilmişti. Yanımdaki küçük adam kadar isteksizdim. Kim ister ki kaderinin kendinden küçük bir erkekle birleşmesini. Tanımadığım etmediğim bu küçük ağayla tek ortak noktamız birbirimizi istemememiz.
"Kız şu suratını düzelt biraz "
Yengeme cevap vermeyince masanın altından bacağımı dürtüp "görende cenazen var sanır . Az tebessüm et bari herkesin gözü sende" dedi.
"Cenazem var ama helvam yok vah vah! Bacak kadar çocukla evlendirdiniz diye millete gülücük saçmamı beklemeyin"
"Kız sus duyacak şimdi. Hem küçük dediğin adam koskoca ağa"
"He yengem küçük ağa"
Duvağımı kapatıp düğünümün(!) geri kalanını cenaze merasimi izler gibi izledim. Amcam benim üzerimden kazandığı bağ bahçenin aşkıyla halay çekerken ben sevdiğimden haberi bile olmayan Boran'a baktım. Yıllarca bir umut beni farkeder de sever diye bekledim. Ne yazıkki beni görmeyi bırak yokmuşum gibi davranıyordu. Onun kahverengi gözleri haram olmuştu artık bana. Bundan sonra görebileceğim tek göz bu küçük ağanın gözleriydi. Ona bile doğru düzgün bakmamıştım.
İçim acıyor da olsa son kez baktım Boran'a... Ona olan aşkımı ,sevdamı ,duygularımı,kendimce biriktirdiğim anılarımı bu düğün meydanın da bırakıp kara günümün kara gecesinin olacağı odaya girdim. Daha ilk dakika da nefesim kesilmişti. Yıllarca hayal ettiğim ,yaşamayı umduğum aşk ellerimden kayıp gitmiş bu odaya geri kalan ömrüm hapsedilmişti.
Çaresizce odaya göz gezdirip yatağın üzerine oturdum. O çocuğun kocam olacak olması içimi acıtıyorken birde bedenimi ona teslim edecek olmak çok kötüydü. Nasıl müsaade ederdim kalbim bir başkası için çarparken bedenime sahip olmasına? Sonra bir umut onunda beni istemeyişine tutundum. İstemediği bir kadına heleki aramızda üç yaş varken ilişmezdi değil mi?
Kafamdaki karman çorman düşünceler kapının açılmasıyla son buldu. Bir süre bekledikten sonra kapıyı kapatıp bana doğru gelmeye başladı. Sağ bileğimi sol elimle tutup tırnaklarımı etime batırdım.
'Lütfen dokunmasın lütfen' diye dualar ederken tam önümde durup ellerini duvağıma getirdi.
Hafif eğik olan başımı duvağımı kaldırmasıyla kaldırıp ona baktım. Yaşı benden küçük olsada boyu benden uzundu. Mavi gözleri kumral teninde kendini öne atarken ona daha önce hiç dikkatlice bakmadığımı farkettim. Bir ay nişanlı kalmıştık ve ben her fırsatta ondan kaçıyordum. Gözlerine bakmayı bırak hiç konuşmamıştık bile. Şimdi ise kaçıp saklanacak bir yerim yoktu. Elini yanağımın üzerine koyup adımı fısıldadığında ölmeyi diledim. Yeni gün doğmamalıydı üzerime...
Okuyan herkese çok teşekkür ederim.Hatalarım olduysa affedin.Lütfen hikayeme bir şans verip okumaya devam edin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Ayazı (Revan)
General Fiction-Ara verildi - ' Çok değil aramızdaki mesafe; bir karış ya var ya yok. Ondan duymadım ancak yakınlarından öğrendiğim özgürlüğüne düşkün olduğu. Ben ise özgürlüğün yalnızca sözlükteki anlamını biliyorum. Ruhuma hiç uğramadı, tadı nasıldır, neler hiss...