/16/UZAKLAŞMAK İSTEDİKÇE YAKINLAŞMAK/
Kuruyan toprağım, üzerine yağan nisan yağmuruyla azcıkta olsa nefes aldı. Hemen ardından kavurucu sıcaklar gelecek, toprağım yeşermeden yağmura hasret kalacaktı. Mahkûmdum bir kere ekin vermemeye, doyasıya yağmur görmemeye. Mahkumdu benim kalbim kuruyan toprak misali yağmur dilenmeye, aşkı beklemeye... Anlıkta olsa nefes olmuştu bu dengesiz bana ve şimdi bu nefes kalbimi acıtıyordu. Çünkü onun şehrime pek uğramayan nisan yağmurundan farkı yoktu.
Defalarca kez ihtiyaç duyduğum Ayaz usulca bağımızı kopardığın da başımı utançla önüme eğdim. Elimi dudaklarımda bastırıp, ona karşılık verdiğim için kızdım kendime. Birde kalbime kızdım, yerinden çıkacakmış gibi atıyor diye. Az önce olanların yaşanmaması gerekiyordu. Bu olmamalıydı!
"Revan..."
Yüzüne bakmaya utandığım Ayaz çenemden tutup kendisine bakmamı istediğin de elini itip birkaç adım geriye gittim. Bu kadarı fazlaydı ikimiz için. Kalplerimiz başkaları için çarparken bunu yapmak...?
"Kızdın mı...?"
Sesi üzgün çıkan Ayaz' a başımı olumsuz anlamda sallayıp yere bakmaya başladım. Ona değil kendime kızmıştım, kalbine dokunacak ne yaptım diye. Ağlayıp sızlanmaktan, durmadan Boran için üzülmekten başka bir şey yapmayan ben onun kalbine nasıl etki etmiştim? Hemde böylesi kısa zaman da...
Yüzüne kısa bir an baktığım Ayaz yanıma geleceği sırada ondan önce hamle yapıp kapıya doğru ilerledim. En iyisi burada daha fazla kalmayıp konağa dönmekti. Kaldıkça cevapsız sorularım da boğulacak, onunda canını sıkacaktım.
Kapının kolunu kavrayıp açacağım sırada "Bir şey söylemeden... öylece çekip gidecek misin Revan? " demesiyle duraksadım. Kapı kolundan çektiğim elimi, içime dolan çaresizliğin verdiği sinirle kapıya vurdum. Yetmedi, dinmedi kalbime öfkem bir kez daha vurdum.Sırtım ona dönük kapıya vurmaya devam ederken "ne söylememi bekliyorsun" dedim ve artık göz yaşlarım da eşlik ediyordu çaresizliğime. Ne söyleyecektim ona? Ne söylesem kalbi kırılacak, kalbim acıyacaktı. Boran'a olan hislerimi bilirken ve herşeye rağmen gidecekken neden böyle bir şey yaptı? Neden?
İçimde sıralanan soruların can yakan cevabını duymamak için kapıya yeniden vuracakken bir eliyle belimi diğeriyle kapıya vurduğum elimi tuttu. Arkamda olup içime dolan kokusunun verdiği huzura ve güvene rağmen " bırak gideyim..." diye fısıldadım. Elimi sıkıp "olmaz" dediğinde ona doğru dönmek istedim fakat izin vermedi.
Alnımı kapıya dayayıp "gitmeme izin ver " dediğim de kollarını belime dolayıp, alnını başıma bastırdı. Bedenini bedenime yaslayıp daha sıkı sardı. Gereğinden fazla yakındı yine. Gereğinden fazla yanıyordu canımız... Farkında değil miydi?
"Ayaz... Yapma böyle. Yapma bunu bize"
"Asıl sen yapma Revan. Acıtma canımı, gitme. Cesaretimi kırma"
Cesareti beni, bizi farklı acılara sürükleyecekti ama haberi yoktu. Uçurum kenarında ölümle yaşam arasında kalan birinden farksızdı halimiz ve o bunu anlamak istemiyordu. Ha deyince olmuyordu bazı şeyler cesaretin ne kadar olursa olsun. Cesareti işleri daha da çıkılmaz hale sokuyordu ve kördüğüm olduğumuzda kalplerimiz bile çözüm bulamazdı. Ve ben onun kadar cesaretli değildim. Daha doğrusu kalbim aynı acının yükünü kaldıramazdı, buna cesaret edemezdi. Onun gibi güçlü değildim ben. Birkaç dakika sonra bir şey olmamış gibi davranamazdım. Kaldığı yerden devam etmeye halimde, gücüm de yoktu. Bu yüzden az önce yaşananları unutmalı, ondan uzak durmalıydım.
"Cesaretin canımızı yakmaktan başka bir işe yaramıyor Ayaz. Kalırsam canını daha çok acıtırım"
Sessiz kalıp, kokumu içine çektiğinde ellerimi belime sarılı kollarının üzerine koydum. Olan gücümü kullanıp bırakması için çabaladım fakat bırakmak gibi bir niyeti yoktu. Son çare olarak canının yanacağını bile bile yeniden konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Ayazı (Revan)
General Fiction-Ara verildi - ' Çok değil aramızdaki mesafe; bir karış ya var ya yok. Ondan duymadım ancak yakınlarından öğrendiğim özgürlüğüne düşkün olduğu. Ben ise özgürlüğün yalnızca sözlükteki anlamını biliyorum. Ruhuma hiç uğramadı, tadı nasıldır, neler hiss...