/2/SUSMA/
Alışmıştır bir kadın susmaya... Alışmak zorunda kalmış... Alışmak zorunda bırakılmış...
Türlü seçenekleri vardı ve sonuç belliydi. Susacaktı kadın. Bir erkeğe karşı gelmeyecek, zorunlu olarak ona saygı duyacaktı. Attığı tokatları, sarf ettiği hakaretleri sineye çekip kendinde haklı taraf aramayacaktı. Erkek her zaman haklıydı! Olmasa bile haklı kabul etmek zorundaydı kadın.
Öğretilenlerin ilerisine gidememiş, bana biçtikleri dar kalıpta yaşamaya alışmıştım. Söylenen neyse onu yapmalı, kesinlikle söylenen sözün üstüne söz söylememeliydim. Aslında hepsine kafa tutmaya yetecek aklımda, sözümde vardı fakat yüreğim yoktu. Dilimin ucunda tonlarca kelime birikip, koca bir hayal kırıklığı ile geldikleri yere geri dönüyordu. Bana belletilen şeyi hiçbir zaman unutmamalıydım.
'Elinin hamuruyla erkek işine karışma'
Bu yengemin sürekli kullandığı bir sözdü ve üzerimde baya bir etki bırakmıştı. Öyle ki amcam, beni bu küçük ağaya verirken ses etmemiş, kabullenmiştim. Kabullenmek zorunda kalmıştım!
"Neden karşı koymadın?"
Üzerimdeki yoğun baskı onun sorusuyla daha da artmıştı. Sanki karşı çıksam beni dinleyeceklerdi. Sorduğu soru bile doğduğu topraklar hakkında bir fikri olmadığını ortaya koyuyordu.
Burada 'kadın' olmak zordu ve o bunun farkında bile değildi. Havasını soluduğu, yaşantısına alıştığı topraklar kadını çok farklı tanıtmıştı ona. Özgürlüğü bilen, yaşamlarına kısıtlama getirilmeyen, haklarının farkında olan, kendini savunan kadınlar yer etmişti onun renkli dünyasında.
Her yerde böyle kadınlar vardı fakat eninde sonunda susmak zorunda kalıyorlardı. Ve hatta kimi kadın ölümün sessizliğine gömülüp gidiyordu. Ölüm sessizliğine onu ya bir erkek mahkûm ediyor ya da mecburen kendi tercih ediyordu (ölümü).Bir kadın ölümün soğuk nefesine kendini teslim etmek zorunda kalıyorsa kimse bana eşitlikten söz etmesin. Çünkü benim yaşadığım şehirde eşitlik söz konusu bile değil!
"Sana soruyorum cevap versene! Neden karşı koymadın? Neden kabul ettin?"
Nedenleri sıralamıştı önüme küçük ağa. Anlatsam anlamayacaktı ve ben boşuna konuşmuş olacaktım.
Ellerini saçlarının arasından geçirip " yoksa sen dilsiz falan mısın? Tabi ya babamın bulacağı kızda kendi gibi özürlü olur! " dedi.
Benim bir engelim olduğunu düşünüyordu saygı değer ağamız. Nişanlı kaldığımız bir ay süresince karşılaştığımız her yerde kaçtım ondan. Ona tahammül bile edemezken şimdi kurbanlık koyun gibi karşısında bekliyorum.
Sessizliğimi koruyup öylece ona baktım.
Bakışlarım üzerine kaşlarını çatıp yanımdan ayrıldı. Sırtını duvara yaslandığında "konuşamadığını söylememişlerdi. Hoş söylemişlerse de unutmuşumdur" dedi."Konuşabiliyorum" dedim zar zor çıkan sesimle.
Cevap vermem üzerine çatık kaşları birkaç saniyeliğine düzeldi ve yine eski halini aldı.
"Dalga mı geçiyorsun benimle?"
"Hayır" deyip başımı önüme eğdim. Onunla göz teması kurmak bir yana aynı odada olmak bile fazlasıyla rahatsız ediciydi.
"Peki bayan sessiz kaç yaşındasın?"
"23" dediğimde tiskinici bir bakış atıp "Hımm. Ne güzel birde benden büyüksün" dedi.
Ben bu geceyi atlatabilmenin derdindeyken, o yaşımı beğenmiyordu.
Sırtını yasladığı duvardan ayırıp masanın üzerinde duran şerbetten içti. İlk gece gelin ve damadın odasına şerbet ve çerezler konulması adettendi. Bunu bulan kişi istemeden evlenen kızları hiç düşünmemişti galiba. İsteksiz, zorlu geçirecekleri gece şerbeti ne diye içsinler?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Ayazı (Revan)
Художественная проза-Ara verildi - ' Çok değil aramızdaki mesafe; bir karış ya var ya yok. Ondan duymadım ancak yakınlarından öğrendiğim özgürlüğüne düşkün olduğu. Ben ise özgürlüğün yalnızca sözlükteki anlamını biliyorum. Ruhuma hiç uğramadı, tadı nasıldır, neler hiss...