Bölüm 34

17.2K 1.3K 212
                                    

Bölüm Şarkısı: Tarkan – Gitti Gideli

*****

Kabinler bana hep bir mezar gibi gelirdi, elbise denemek için kısa bir süre girsem bile içim sıkılırdı. Şimdi bu geniş ve güzel kabin benim gerçekten mezarım olacaktı. Kadın eliyle ağzımı kapatmıştı, başıma bir silah dayalıydı. Karşıdaki aynadan kendi çaresizliğimi görünce bakışlarımı oradan alıp tavana yöneltmiştim. Öleceğimi biliyordum, bağırmaya tenezzül bile etmiyordum.

Kadın "Şimdi beni iyi dinle" deyip silahı başıma daha çok bastırınca canımın acısıyla inledim ama sesimi bastırdığı için sadece gözlerimdeki acı görünmüştü. Gözlerimi ona çevirdiğimde öldürücü bakışlarının canımı acıtmanın verdiği keyifle yumuşadığını gördüm.

"Canın mı yandı prenses?" diye  fısıldadı alay ederek. "Eğer söyleyeceklerimi yapmazsan, canın daha çok yanacak. Aras Aslanoğlu'ndan ve o şirketten ayrılacaksın. Bir daha asla onunla görüşmeyeceksin. Tabi eğer o ve ailenin yaşamasını istiyorsan. Şimdi ben buradan çıkacağım, sen de benden biraz sonra çıkacaksın ve kimseye bir şey belli etmeyeceksin. Anlaşıldı mı?"

Gözlerimden yaşlar akarken başımı salladım. Kadın bir süre daha bana bakıp, bir anda elini ağzımdan çekti. Beni bıraktığı anda yere yığılmıştım. O sanki hiçbir şey olmamış gibi silahını ceketinin altına saklayıp etrafı kontrol ettikten sonra kabinden çıkmıştı, arkasında bir enkaz bırakarak. Evet fiilen öldürmemişti ama ruhen beni öldürüp cesedimi parçalamıştı. Arkasından çaresizce ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

Aras'ı bırakmam lazımdı!

Bırakamazdım ki! Ben onsuz ne yapardım. O bensiz ne yapardı! İkimiz de ölürdük.

Dizlerimi karnıma çekip başımı dizlerimin üzerine gömüp daha fazla ağlamaya başladım. Sesimi bile çıkaramıyordum. Sessizce çaresizliğime, kaybedişime ağlıyordum.

Bir insan bir uçurumun kenarındaymış ve geri dönüşü yokmuş gibi hayatından kaç kere hissederdi? Bir mi? İki mi? Zorlasan belki üç kere de hissederdi. Ama devamında bir şekilde devam ederdi. Ya uçurumdan düşerdi, ya da o histen kurtulur yaşamaya devam ederdi. Herkes bir şekilde devam ederdi, ben hariç. On altı yaşından sonra hayatım bir uçurum kenarında kuruldu. Diğer insanlar gibi o uçurum bunalımlı zamanlarımda uğradığım bir durak değildi, ben o uçurum kenarında ev tutmuştum. Her an aşağı düşme riskim vardı, belki arada sırada da kurtulmak.

Ben hep uçurumun kenarındaydım ve önceden kurtulma ihtimalim olsa da, artık düşmekten başka yolum yoktu. Tek seçeneğim vardı, ya yalnız gidecektim ya da sevdiklerimi de götürecektim. Ben yalnız gitmeyi tercih edecektim.

Dışarıdan kabinin kapısına vurulup "Kabin dolu mu?" diye bir ses işitince başımı kaldırdım. İçeriye kimsenin girmemesi gerekiyordu. Sesimi zorlukla düzgün çıkarıp "Evet dolu" dedim. Kapının önündeki ayak seslerini duyunca kapıdaki kadının uzaklaştığını anladım. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Aynada kendime bakarken çaresizlik bir kez daha içimi yakmıştı. Aynadaki yansımam harap olmuş bir kadındı. Ben harap olmuş bir kadındım. Sabah mutlu bir kadınken artık ben harap bir kadındım ve bundan sonra da hiç mutlu olamayacaktım.

Çantamdan güneş gözlüklerimi çıkarıp gözlerime taktım. Bu soğuk ve güneşsiz havada taktığım gözlüklere gülebilirlerdi ama harap ve kan çanağı gözlerimi göremezlerdi. Denemeye bile fırsat bulamadığım elbiseleri poşetlere geri tıkıp, üzerime montumu giyindim. Derin bir nefes alıp kabinden çıktım. Kimseye bakmadan buradan çıkmam lazımdı. Elbiselerin arasından kapıya doğru hızla ilerlerken bir ses beni durdurdu.

Yalanlar Üzerinde AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin