Güneşli bir günde başlamıştı her şey... Zengin çocuk, köylü kızını zorla getirildiği çiftlik evinde görmüş; görür görmez de peşine düşmüştü. Ürkek ve utangaç kız kaçmıştı delikanlıdan. Ününü çok duyduğu genç adamdan korunmaya çalışmıştı, ne yazık...
Almaya alışkın olan genç adam direnişle karşılaştığında duyduğu arzu kamçılanmıştı. Bırakmamıştı güzel kızın peşini.
Direnişi uzun sürmemişti küçük hanımın. Önce masum bakışları buluşmuştu alev alev yakan gözlerle. Sonra damla damla akmıştı yüreği karanlık zindanlara. Hapsolmuş olarak bulmuştu kendisini delikanlının bakışlarında. Gerisi çorap söküğü gibi gelmişti zaten.
Ufak dokunuşlar önce kaçamak öpücüklere bırakmıştı yerini. Kaçamak öpücüklerse daha tutkulu dokunuşlara... Tutkulu dokunuşlar samanlıkta alev almış, genç kızın masumiyeti bu alevler arasında cayır cayır yanmıştı.
Buluşmaları sıklaştıkça genç adamın hevesi azalmıştı. Kızın bedenine duyduğu tutku olduğu yerde duruyor olsa da, yasak olanı tatmış olmanın verdiği toklukla gün geçtikçe uzaklaşmaya başlamıştı. Kızın ise kalbindeki duygular her an biraz daha çoğalmıştı. Genç adamın dokunuşları yalandan ibaret olamazdı. Hiçbir yalan böylesine güzel dokunamazdı.
Böylece genç kız kendisini adamın değiştiğine inandırdı. Her akşam çiftlik çalışanı olan amcasının sofrasına otururken suçluluk hissini derinlere sakladı. Her gece çiftlik uykuya daldığında genç adamın kollarına atıldı. Fakat bir süre sonra genç adamın gelmediği geceler sıklaştı. Buluşma yerine giden genç kız her seferinde yalnızlığıyla baş başa kaldı. Yine de genç adamın daha sonraki ziyaretlerinde ona karşı koymadı.
Koca bir yaz bitmek üzereydi. Sıcaklar yerini serin rüzgarlara bırakıyor, ağaçlar kendilerini kışa hazırlıyordu. Genç kızın hali ise hal değildi. Hazan rüzgarlarında savrulup giden bir yaprak gibi kuruyor, rengini günden güne kaybediyordu. Nasıl bir hastalığa yakalanmışsa artık, midesi yediği hiçbir şeyi kabul etmiyor; genç kızı anında istifra etmeye zorluyordu. Oysa genç kız bu belirtilerin neye işaret ettiğini içten içe biliyordu. Yıllar içinde yengesinden gördüğü tüm bu şikayetlerin sonunda iki hamilelik yaşanmamış mıydı?
Fakat genç kız düşünmeye korkuyordu. Hem bu gerçek olamazdı, değil mi? Genç adam dikkat ettiğini söylemişti. Belki de bunların hepsi anlamsız bir hastalığın eseriydi?
Çiftlikteki son günlerini hızla tüketen genç adam ve ailesi dönüş için hazırlıklara başlamıştı. Yaz boyu gönlünü hoş tutan kızla da iyi ayrılmak isteyen adam, kıza gece buluşmak üzere randevu vermişti. Genç kıza hayatının en unutulmaz gecesini yaşatarak kapanışı yapmak istiyordu. Oysa o gece kendisine beklenmedik, istenmeyen bir sürpriz hazırlamıştı kader. Asıl unutulmayan kendi hatıraları olacaktı gelecekte.
Genç kızın korkuları umudun ışığında bir köşeye gerilemişti buluşma talebiyle. Belki de her şey güzel olacaktı. Genç adam belli ki kendisine, 'Benimle Gel!' diyecekti. Bu bebek onların bağlayıcısı, genç yaşlarında büyümeleri için kendilerine verilen bir hediye olacaktı.
Öyle ummuştu genç kız. Her türlü imkansızlığı, bu umutlarla yok saymıştı.
Karanlık çöktüğünde iki bedenin de hissettikleri dışarı taşıyordu. Son defa genç kıza sahip olacak olmak genç adamın ateşini artırıyor, gözlerindeki karanlık tutkuyu yıldızlarla süslüyordu.Ağaçların arkasında beklerken sabırsızlığına kendisi de bir anlam veremiyordu.
Duyduğu hışırtı sesleriyle sus pus olup beklemişti. Telaşlı adımlar yaklaştıkça genç adamın kasları gerilmişti. Kız sonunda delikanlının saklandığı ağaca ulaşınca, adam arkasından sarılıp genç kızı ağaca yaslamıştı.
Çığlık atmak üzere açılan dudaklar,sıcak ve telaşlı başka dudakların esareti altına girmiş, tanıdık kokular sayesinde gerilim sona ermişti. Gecenin son hediyesi olan ılık havada, nemli çimenlerin üzerinde ve bulutsuz gökyüzünün altında özgürce sevişmişlerdi.
Sonra...
Sonra genç kız yorgun bedenini adamın sert göğsünde dinlendirirken dudaklarından taşmıştı içinde tuttukları.
"Hamileyim," demişti kırılgan sesi. "Ve seni seviyorum," diyerek devam etmişti konuşmaya.
Altındaki bedende meydana gelen değişiklikleri an be an hissetmişti genç kız. Önce taş kesilmiş, sonra da buza dönmüştü genç adam. Paylaştıkları tutkunun harareti buhar olup uçmuştu bir anda. Elleri iradesizce kızın kollarını sıkmaya başlamıştı. Kendisini genç kızın altından kurtarıp çıplaklığından utanmadan karşısında dikilmişti. Genç kızın toparlanıyor olmasına aldırmadan tek kolundan tuttuğu gibi ayağa kaldırmıştı.
Ay ışığında parlayan gözleri öfke saçıyordu. Tek suçlu karşısındaki kızmış gibi davranıyordu.
"Ne dedin sen?" diye soran sesi sertti. Genç kızı ne kadar korkuttuğunu bir türlü göremiyordu. Karşısındaki sinirli adamı tanımayan genç kız yerde duran giysilerinin korumasına ihtiyaç duymuştu. Eğilip almaya kalksa, adamın daha da çok sinirleneceğinden endişe ederek gerilemişti.
"Be-ben..."
Kekelerken doğru düzgün cümle kurma yetisini kaybetmişti. Herkesin uyuduğunu unutan genç adamın, "Sen ne, sen? Sen ne, lanet olası?" diye gürlemesi ise hiçbir yarar sağlamamıştı. Genç kızın gözleri bağımsızlığını ilan eden yaşlarla bulanıklaşmıştı. Derin derin solurken, bir cevap vermekten çok uzaktı.
Adam kızı arkasında bırakıp ağaca dönmüş ve öfkesini kusar gibi güçlü bir yumruk sallayarak, başını ağacın gövdesine yaslamıştı. Gözlerinin gördüğü çıplaklığından ilk defa tiksinerek, yerdeki kıyafetlerini çarçabuk üzerine geçirmişti.
Kızın titreyen görüntüsü içine dokunmak şöyle dursun, öfkesini körüklüyordu. Kendisini tuzağa düşmüş gibi hissetmişti.Sanki tüm suç karşısında dikilen biçaredeydi.
Ellerini saçlarının arasına daldırıp çekiştirmişti. Gözleri karşısındaki kızın çıplak bedeninde dolandığında daha da çok öfkelenmiş, yerde kalan kıyafetleri alıp kıza fırlatmıştı.
"Giy şunları," demişti.
Genç kız korku içindeki gözlerini kaçırmış, genç adamı daha fazla kızdırmamak adına titreyen elleriyle kendisine fırlatılan giysilerini üzerine geçirmişti. Terliklerini de giyerken genç adam tarafından göz hapsinde olduğunu bilmiyordu.
Genç adam ise normalde birlikte olduğu kızların ayaklarında görmeye alışkın olduğu pahalı ayakkabıları düşünüyordu o sırada. Yaptığı hatayı bir kere daha anlıyordu.
Sonunda doğrulan kız, bakışlarını kaldırıp genç adamın ay ışığında parlayan çehresine odakladığında, kalbindeki kırıkların açtığı yaralardan sızan acılarını kendisine sardığı kollarıyla tutmaya çalışmıştı.
Adamın ruhsuz dudaklarından çıkan "Kaç aylık?" sorusuyla toparlanmaya çalışmıştı.
"Bilmiyorum," diye cevaplamıştı. Genç adam aldığı cevapla sabit tutmaya çalıştığı sesinin bir kere daha yükselmesine engel olamamıştı.
"O zaman hamile olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun kahrolası?"
"Be-ben... Biliyorum işte."
Kızın sözleri üzerine alaycı bir kahkaha atan adam kıza zarar vermemek için yumruk yaptığı ellerini gevşetip tekrar sıkmıştı. Kaderin şaka anlayışına lanet etmişti içinden. Çünkü genç adam o anda gülebilmek için büyük bir çaba harcamıştı.
Sonunda derin bir nefes verip mantıklı düşünmeye çalışarak, "Bir çaresine bakacağız artık," demiş ve kızı arkasında artık tutamadığı göz yaşlarıyla baş başa bırakarak oradan ayrılmıştı.
Ancak o çareye hiçbir zaman bakılamamış; bir yaz kaçamağının tek masum kanıtı, o gecenin üzerinden yedi ay geçtikten sonra hayata göz kırpmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİTEM
RomanceBir kadın, Hayatı zor yoldan tecrübe eden, zor bir karar vermeye itilen, dimdik ayakta kalan... Bir adam, Sevmeyi bilmeyen, henüz yeterince büyümeyen... Bir yabancı, Kadının her anında yardımcı... Ve bir çocuk, Geleceği masumiyetle yıkanmış, geçmişi...