Kısa bir bölüm oldu, farkındayım ama ders çalışmak zorunda olduğum için burada kestim ve sizleri de bekletmemek adına hemen ekleyeyim dedim. Bir sonraki bölümde telafi ederim diye umuyorum. Bu arada bir sonraki bölüm ne zaman gelir bilemiyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim :)
Evlilik için gerekli belgeleri hazırlarken, velayet davalarına bakan başarılı bir avukat da arıyordu Hale ve Alaz. Sonucun olumlu olabilmesi için öyle titiz davranıyorlardı ki, şu ana kadar istediklerini karşılayan bir görüşme gerçekleştirememişlerdi. Kime gitseler durumlarını öğrendikten sonra davayı açmadan vazgeçmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Açılan dava para ve emek kaybından başka bir şey olmaz, diyorlardı. Fakat işi inada bindiren kişi Hale'ydi. Alaz'ı evliliğe zor ikna etmişken bu fırsatın avuçlarının arasından kayıp gitmesine izin vermeyecekti.
Alaz ise kuklaya dönmüştü. Kim ne yöne çekerse o yöne ilerliyordu ve rüzgârın savurduğu bir yaprak gibi oradan oraya sürükleniyordu. Bunalımlı ruh hali üzerine öyle bir yerleşmişti ki iş yerinde bile verimli çalışamıyordu. Bir kere içi hiç rahat değildi. Bu kararı almadan öncesini özlemle arıyordu. Uykuları tamamen haram olmuştu. Bir hafta geçmeden birkaç kilo vermiş, gözlerinin altındaki morluklar artık orayı evi bellemişti. Gönlü rahat değildi, aklı rahat değildi.
Bir yanı oğluyla ilk defa yakınlaşabileceğini düşünüp heyecanla titrerken, diğer yanı Zeynep'le başka bir savaşa daha girecek olduğu için huzursuzlukla kıvranıyordu. O kadın bu kadarını hak etmiyordu. Elinde kalan son şey oğluyken Alaz onu da almaya çalışıyordu. Vicdanının sesini bastırmak için kendisine söyleyebildiği tek şey oğlu için daha iyi bir gelecek sunacak olmasıydı. Unuttuğu şey ise bir annenin evladı için yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığıydı.
İşleri ağırdan almaya çalışsa da evlilik için gereken her şey bir haftanın sonunda tamamlanmış; evlilik için gün ve saat alınmıştı. Tek yapmaları gereken belediyeye gidip birer imza atmak ve Aile Cüzdanını almaktı.
Nikâhın yapılacağı gün Alaz yataktan istemeyerek çıktı. Aldığı duşun ardından üzerine bir kot, bir gömlek giydi ve kahvaltı bile yapmadan Hale'yi almaya gitti. Hale'nin oturduğu apartmana girip, bulunduğu kata çıktı ve kapıyı çalıp beklemeye başladı. Çok fazla beklemesine gerek kalmadan Hale heyecan içinde kapıyı açtı. Üzerindeki beyaz diz hizasındaki dantelli elbisesiyle tam da nikâhına giden bir kadın gibi görünüyordu; Alaz'ın aksine...
Genç kadının yüzündeki heyecanlı ve sabırsız ifade Alaz'ı görmesiyle ağır ağır söndü.
"Hazırsan çıkalım," dedi Alaz.
Genç kadın bunun böyle olacağını tahmin edemediği için kendisine kızdı. Gözlerini dolmakla tehdit eden yaşları geldikleri yere yollamaya çalışırken, Alaz'dan bakışlarını kaçırıp başını salladı ve içeriden çantasını almak için geri döndü.
Kapının önündeki bavullarının üzerine bıraktığı çantasını alıp, arkasından kapısını kilitledi. Alaz'ın açtığı asansör kapısından içeri girip kabinin en köşesine usulca ilişti. Aynaya bakmaya çekiniyordu. Aynada göreceğini bildiği kadının gözlerindeki hayal kırıklığından ölesiye korkuyordu. Hayal kırıklıklarının üzerine basa basa yoluna devam eden o kadının kanlı geçmişini hatırlatacak her şeyi bugün bir kenara atacaktı. Sonunda istediğine kavuşuyordu. Alaz onun olacaktı. Bundan sonra hayatı için endişelenmesi, geleceği için gereksiz çabalara girmesi gerekmeyecekti.
Bu düşüncelerle ulaştıkları belediyede buldukları iki temizlik görevlisinin şahitliğinde nikâhları kıyıldı. Memurun verdiği nikâh cüzdanını Alaz aldı. Ve işte bu kadardı. Hale oraya gelirken hissettiği bütün olumsuz duygulardan arınmış, yerine içi içine sığmayan başka bir ruh gelmişti. Kocasının koluna girip yüzündeki geniş gülümsemesiyle başını kaldırarak Alaz'a baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİTEM
Roman d'amourBir kadın, Hayatı zor yoldan tecrübe eden, zor bir karar vermeye itilen, dimdik ayakta kalan... Bir adam, Sevmeyi bilmeyen, henüz yeterince büyümeyen... Bir yabancı, Kadının her anında yardımcı... Ve bir çocuk, Geleceği masumiyetle yıkanmış, geçmişi...