Hayırlı akşamlar herkese. Kaçaktım, çok geç kaldım biliyorum fakat artık buradayım. Okulu tatil edip, eve döndüm. Diplomayı bu sene de alamadım ama en azından artık uzun bir süreliğine evimdeyim. Yeni bölümü yazarken biraz zorlandım. Uzak kalmak beni köreltmiş gibi hissettim. Bu yüzden hatalarım varsa affedin lütfen ^-^ Bundan sonra bir sıkıntı olmadığı sürece her hafta Salı günü yeni bölüm gelecek efendim. Hatta eğer yetiştirebilecek olursam, haftada iki bölüm eklemeye çalışacağım. Hikayenin sonlarına ağır ağır yaklaşıyoruz. Umarım geçiş bölümü olarak yazdığım bu bölümü severek okursunuz. Ben burayı ve sizleri özlemişim. Yorumları okumayı da özlediğimi hissediyorum. Bölümden sonraki düşüncelerinizi dört gözle bekliyorum. Sevgiyle kalın arkadaşlar, iyi okumalar :)
Ölmek böyle bir şey olsa gerekti. Yok olmaktı ölmek. Hiç düşünmeden geride bıraktığı karısı ve oğlunun gözünde aslında hiç var olmamış gibi yitip gittiğini görmekti Alaz için ölmek.
Toprağa verdiğinin babası olduğunu sanıyordu. Ancak oğlu Sinan'a 'baba' dediği zaman aslında ölenin kendisi olduğunu sandı genç adam. Ayakta duramayacak kadar sarsılırken suçlayan bakışları Zeynep'e kaydı. Kadının bakışlarını kaçırması üzerineyse gözleri Sinan'a döndü. Bir zamanlar en yakın arkadaşı olan adamın da kendisine bakmadığını gördüğünde delirmiş bir adam gibi kıkırdamaya başladı. Kıkırtıları kahkahalara dönüşürken dizleri üstüne toprağa çöktü ve yumruk olmuş elleri ile yeri yumruklarken öfkeye bürünmüş gözlerini tekrar Zeynep'e dikti.
Sinan Ateş'in bu olanları görmemesi için aceleyle oradan uzaklaşırken Lale Hanım, Zeynep ve Alaz baş başa kaldı. Lale Hanım her ne kadar oğlunun bunları hak ettiğini düşünse de "Neler oluyor Zeynep?" diye sorarak olanların bir açıklamasını bekledi eski gelininden.
Zeynep sıkıntıyla iç çekerek açıklamaya çalıştı.
"Sinan ve ben evlendik," dedi kısaca.
Alaz gülmesini kesip Zeynep'e nefretle baktı.
"Ve bütün bunlar BENİM oğlumun, o adama baba demesini açıklıyor, öyle mi?" diye sordu.
Zeynep onun zaten yeterince üzgün olduğunu unutarak dişlerini sıktı.
"Zamanında baba olsaydın da oğlunun bir babaya ihtiyacı olduğunu hatırlasaydın bugün böyle olmazdı. Ateş Sinan'a baba demeyi kendisi seçti. Buna öylesine muhtaçtı ki, ona karşı çıkmayı düşünmedim bile. Sinan zaten yıllardır senin yapmadığın babalığı yapıyordu Ateş'e. Ne bekliyordun ki?"
Alaz kendisiyle alay eder gibi bir nefes verdi burnundan.
"Ne bekliyordum ki?" diye mırıldandı kendi kendine. Sonra yere dayalı yumruklarını kaldırdı. Zeynep ve Lale Hanım onun ne yapacağını anlayamazken, genç adam arkasında duran ağaca dönerek yumruklarını sert kabukların yer yer döküldüğü ağaca indirmeye başladı.
"Allah beni kahretsin, Allah beni kahretsin!" diye bağırıyordu Alaz bir yandan da. Göz yaşlarını en fazla saklamak isteyeceği insanların yanında hiç utanmadan ağlıyor, sinir krizi geçiriyordu. Zeynep ve Lale Hanım aynı anda ufak birer çığlık atarak Alaz'ın ellerini tutmak üzere harekete geçtiler. Ancak Alaz öylesine kilitlemişti ki kendisini, ona ulaşmaya çalışmak kadar nafile bir çaba yok gibiydi.
Zeynep Lale Hanım'a bakıp "Lale anne, ben hallederim," dedi. Kadın kocasının ölümünün ardından oğlunun bu dağılışına şahit olmanın getirdiği yorgunlukla onlardan birkaç adım uzaklaştı. Sonra da bir zamanlar birbirlerine karı-koca olamayan bu çifti yalnız bırakmak için oradan ayrıldı. Lale Hanım'ın uzaklaşmasının ardından Zeynep Alaz'a odaklandı. Onun yumruklarının önüne kendi küçük ellerini kapatıp bütün gücüyle ittirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİTEM
RomanceBir kadın, Hayatı zor yoldan tecrübe eden, zor bir karar vermeye itilen, dimdik ayakta kalan... Bir adam, Sevmeyi bilmeyen, henüz yeterince büyümeyen... Bir yabancı, Kadının her anında yardımcı... Ve bir çocuk, Geleceği masumiyetle yıkanmış, geçmişi...