Aman Tanrım! Buraya bölüm yüklemeyeli ne uzun oldu. Heyecanımı, şu an titreyen ellerimi, çarpan kalbimi size nasıl anlatırım! Gelecek yorumların heyecanını yaşamanın getirdiği duyguları size nasıl anlatabilirim? Söz verdim, çok geçti üzerinden. Ama sonunda sözümü tutmanın verdiği huzuru da eklersek, size şu anda kendimi anlatmanın imkanı yok. Onların hikayesi bu sonla bitiyor ama siz kalplerinizde sürdürmeye devam edin, olur mu? Onlar benim için çok özeller. Dün yetiştirmeyi çok isterdim ama yetişmedi. Şimdiden hepinize keyifli okumalar dilerim. Sizi seviyorum. Yakın zamanda geri dönebilmem ve sizlerle yeniden buluşabilmem dileğiyle <3
Zeynep elindeki kahveyle, pencerenin önünde dışarıyı seyrediyordu. Böyle havalarda her zaman hüzünlenirdi. Dışarıda kapalı bir hava vardı. Gri bulutlar gökyüzünü sarmıştı. Fakat ufak bir güneş ışığı bulutların arasından yolunu bulmuş, olanca parlaklığıyla kendini gösteriyordu.
Zeynep düşüncelerinin hissettirdikleriyle buruk bir şekilde gülümsedi. Üzerindeki krem rengi hırkasının kolunu tek avucu içinde sıkıştırırken, kahvesini diğer avucunda daha bir sıkı tutup omzunu pencere kenarına yasladı.
Bu havaları kendi hayatına benzetiyordu artık orta yaşlarında olan kadın. Hayatı uzun süre tıpkı bu gri bulutlar gibi kapamıştı mutluluğun, huzurun önünü. Kendisine ulaşmasına engel olmuştu tüm bu duyguların. Sonra bir gün tıpkı bu güneş ışığı gibi ele almıştı kontrolü Zeynep. Bir müddet daha hükmünü sürdürmüştü gri bulutlar. Fakat sonra Güneş olanca parlaklığıyla ele geçirmişti hayatının her yanını. Biliyordu Zeynep, Güneş birazdan tüm güzelliğiyle dağıtacaktı gökyüzündeki bulutları.
Tam o sırada bir çift güçlü kol tarafından sıkıca sarmalandı. Zeynep güvenebileceği bir omzun olduğunu bilmenin huzuruyla daha bir gülümseyerek arkasındaki kocasına yaslandı. Ağırlığının bir kısmını Alaz'a yükleyerek derin bir iç çekti.
"Yine derinlere dalmışsın kadınım," dedi Alaz.
Zeynep ufak bir kahkaha attı. Sonra "Bu havaların üzerimdeki etkisini biliyorsun," diyerek elindeki kahveyi pencerenin pervazına bıraktı. Ardından arkasına dönerek Alaz'ın beline kollarını doladı. Alaz Zeynep'e biraz daha sıkı sarılıp, kendisinden daha kısa olan karısının başının üzerine sıcacık bir öpücük kondurdu.
"Biliyorum," diye mırıldandı. Gözleri Zeynep'in başının üzerinden ilerilere dalarken "Keşke hayatının gri bulutları olmak yerine her zaman güneşin olsaydım," dedi.
Zeynep Alaz'dan biraz uzaklaştı, adamın gözlerini yakalayabilmek için başını kaldırmak zorunda kaldı.
"Şimdi öylesin, yetmez mi?" diye sordu.
Alaz başını iki yana salladı. Zeynep'i saran kollarını çözüp, karısının güzel yüzünü avuçları arasına aldı. İki çift göz kesişti; birbirlerine derin derin, anlamlı anlamlı baktı.
"Sana çektirdiğim acılardan sonra hissettiğim suçluluk duygusunu bastırmak için mi? Sen yaralarıma merhem oluyorsun kadınım, ancak içimdeki bu duyguları gidermeye hiçbir şey çare olamaz."
Zeynep iç geçirdikten sonra mecburi bir kabullenmeyle başını tekrar Alaz'ın omzuna bıraktı. Sözlerinin bir işe yaramayacağını biliyordu. O Alaz'ı affetmişti belki ama Alaz'ın kendisini affetme konusunda Zeynep kadar cömert davranmaya niyeti yoktu.
Yirmi yıl olmuştu. Tekrar bir araya gelmelerinin üzerinden neredeyse bir çeyrek asır geçmişti. Bu yirmi yılda çok şey değişmiş, pek çok yara sarılmış, pek çok ilişkide yaşanan ihtilaflar çözüme ulaşmış, fakat Alaz kendisini affedememişti. Zeynep ise denemekten vazgeçmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİTEM
RomanceBir kadın, Hayatı zor yoldan tecrübe eden, zor bir karar vermeye itilen, dimdik ayakta kalan... Bir adam, Sevmeyi bilmeyen, henüz yeterince büyümeyen... Bir yabancı, Kadının her anında yardımcı... Ve bir çocuk, Geleceği masumiyetle yıkanmış, geçmişi...