Herkese merhaba :)
Öncelikle hepinize hayırlı ramazanlar diliyorum. İkinci bölümle bir kere daha sizinleyim. Bölümde küfür etmek, sinirlenmek serbest :) Hatalarım varsa affedin. Yeterince uzun tutmaya çalıştım ancak yorgunluktan sonunu yazarken kendimi pek veremedim. Dilerim beğenerek okuduğunuz bir bölüm olur. Görüşlerinizi ve yorumlarınızı benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Şimdiden keyifli okumalar, sevgiler :)
Alaz karısını mutfakta bir başına bıraktıktan sonra evden çıkıp gitmişti. Güneş iyice yükselmiş olsa da, şirkete gitmek için hala çok erkendi. Yine de arabasını iş yerine yönlendirmişti.
Asansöre binip yönetim katına çıkarken, uykusuzluk ve yaşadıklarından dolayı yorgun düşen bedeninin isyanını hissediyordu. Odasına girip, kaliteli deri koltuklarına uzanabilir, birkaç saat hiç kimse tarafından rahatsız edilmeden uyuyabilirdi. Ancak Alaz aklındaki yüzlerce, hatta binlerce sorunun içinde bunu yapabileceğine emin değildi. Zira yabancı etkenler tarafından değil, kendi iç sesleri tarafından rahatsız edilirken bu imkânsızdı.
Ateş'in hastalığı sırasında onları bir başlarına bırakıp, kendi hayatına dalmış olduğu için vicdanı kendisini yargılıyordu. Ona iyi bir baba olamadığı için huzursuzluk duyuyordu. Ancak hepsi bu kadardı. Daha fazlasını yapacak ne isteği ne de cesareti yoktu.
Dört sene önceki öfkesi olduğu yerde, tüm canlılığıyla duruyordu. İstemediği bir çocuğa, istemediği bir evliliğe sahip olmasının tek sebebi Zeynep'ti. Eğer vücudunun kendisine yolladığı sinyalleri anlayabilecek kadar zeki bir kadın olsaydı, bebek on haftalık olmadan önce bu hamileliğin önü alınabilirdi. Zeynep'in amcası ve yengesinin ağzı verilecek üç beş bin lirayla susturulabilir; asıl önemlisi, Alaz babasından hayatının tokadını yemez ve bu evlilik karşılığında şirketle tehdit edilmezdi.
Bunları düşünmek için artık çok geçti. Ailesinin dayatması sonucu yaptığı bu evlilik hiçbir zaman gerçek amacına ulaşamamıştı. Zeynep'e değil dokunmak, gözünün ucuyla bile bakmayı yasaklamıştı kendisine. Onun yerine hayatına giren onlarca kadınla idare etmesini biliyordu. Bunu çok da güzel başarıyordu.
Odasına girdiğinde uyuyamayacağını bildiği için kendisini özel banyosuna attı. Vücudunun yorgunluğunu atmak ve kafasını toparlamak adına üzerindekilerden kurtulup ılık bir duş aldı. Hazırda bulunan bir takım temiz kıyafeti üzerine geçirdikten sonra kendisine kahve yaptı.
Masasının başına geçti ve döner koltuğuna oturup bilgisayarını açtı. Fakat baktığı bilgisayarın ekranı değil, Zeynep'in yaşlarla ıslanmış yüzüydü. 'Keşke öldürsen...' demişti. En sonunda bunu da dedirtmişti. Alaz bıkkınlıkla gözlerini kapatıp, elleriyle yüzünü sıvazladı. Böyle olmayacaktı. Eğer kafasını toparlayamazsa bu günü atlatamazdı.
Kapısı tıklandığında fazlasıyla rahatlamıştı. Gelen her kim olursa olsun şu anda ona minnettardı. "Gel," diye seslendikten sonra içeriye sekreteri girdi. Orta yaşlı kadına gülümseyen Alaz başıyla içeri girmesini işaret etti.
"Buyurun Sezin Hanım," dedi.
Babasına da hizmet etmiş olan kadın Alaz'ı gençliğinden beri tanırdı. İşleri devraldığından beri onu böyle erken bir saatte ofiste görmemişti. Şirkete girdiğinde güvenlik Alaz'ın gelmiş olduğunu haber vermiş; Sezin Hanım ters giden bir şeylerin olduğundan şüphelenmişti. Ancak genç adamın kararan gözaltlarına baktığında bunun kişisel meselelerden kaynaklanan bir sorun olduğunu anlayabilmişti.
"Estağfurullah efendim," derken Alaz'a sevgiyle bakıyordu.
"Günün programını hatırlatmak için mi gelmiştin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİTEM
Roman d'amourBir kadın, Hayatı zor yoldan tecrübe eden, zor bir karar vermeye itilen, dimdik ayakta kalan... Bir adam, Sevmeyi bilmeyen, henüz yeterince büyümeyen... Bir yabancı, Kadının her anında yardımcı... Ve bir çocuk, Geleceği masumiyetle yıkanmış, geçmişi...