Son

6.4K 311 36
                                    


"Annie!" Gözlerim sesi duymadan önce açılmıştı. Farkındalıkla tüm bedenim gerilmiş, kolumdaki saydam tüyler ayaklanmıştı. Adımları evi sarsarken doğruldum. Kapının önünde heybetli silueti belirdiğinde binayı sallayan yürüyüşü ve kükremesi aniden kesilmişti.

Bakışları bakışlarımı vakit kaybetmeden yakalamıştı. Onun bu kadar yakınımda olması boğazımı kavramış nefesimi kesmişti. Bu hisler asla hafifleyecek miydi?

Yoldan geçen arabaların farları karanlıkta tenine yansıyor yavaş hareketlerle yanıp kaybolurken bedenini okşuyordu. "Hala buradasın. Telefonuna ulaşamayınca ben..." sesi o kadar zayıf ve kırılgan çıkıyordu ki göğsümdeki ani ağrıyla inledim. Jett'in duygularını iliklerimde hissediyordum. Daha fazla ondan ayrı kalamazdım.

Yorganın üzerinden emekleyerek ilerlerken, yeşil-gri gözlerinden geçen şehrin yansımasını izledim. Kendisini olanlara bırakmıştı. Yanına vardığımda ellerimi boynuna yerleştirdim. Kalbi avuçlarımın arasında atıyordu. Şimdi ışıklar ikimizin de üzerinden akarken öylece durduk.

Sonunda akışa kapılmıştık. 

Sürükleniyorduk.

En başından beri akan şelalenin içinde olduğumuz yerde durmaya çalışmıştık. 

Hayat bu değildi.

İnsanların topraktan geldiğini söylerlerdi. Ama bize hayat veren suydu. Yaşam hareketti. Değişimdi. 

Ölümün aksine. 

Bakışları bakışlarımın içinde ruhlarımızı birleştirirken dudakları hareket etti. 

"Bana inanmışsın." Boğuk sesi kalbimi kırıyordu. Yüzüm perişan olan kalbimi yansıtırcasına kasılmıştı.

"Sana inandım." Diye fısıldadım. Elbette inanacaktım. O benim bana benden yakın olan parçamdı. Başını iki yana salladı.

"Elinde hiçbir kanıt yokken."

"Elimde bir sürü kanıt vardı Jett." Tekrar başını iki yana salladı. Sanki kendisiyle savaşıyordu. Onu durdurmak istiyordum ama bu kurtuluşunu ertelemek olurdu. 

"Üşüyeceksin. Neden çıplaksın?"

"Ben..." Aklımda dönüp duran bahane ve yalanları söylemeden önce durdum. Buna gerek yoktu. Endişeler tükenmişti. Utanmama gerek yoktu. Artık korkmuyordum. Gözlerimi gözlerine diktim ve hiçbir şeyi saklamadan ona kendimi açtım.

"Yorganların arasında kokuna daha yakın olabiliyordum. Seni hissedebiliyorum." Sözler havaya karışır karışmaz ne olduğunu anlamadan kendimi kollarının arasında buldum. Güçlü kolları sıcacık ve...

Ev gibiydi.

Hayır.

Daha ötesiydi ait olduğum yerdi. Tamlayıcıydı.

"Seni kaybettiğimi sanmıştım." Saçlarımın arasındaki yüzü yanaklarımda gezinen dudakları birbirine karışan nefeslerimiz evin içinde yankılanıyor etrafımızı sarıyordu.

"Jett..." diye hıçkırdım. Her şey o kadar fazla... Doğruydu ki.

"Anlamıyor musun? Seni kaybetmenin bana neler yaptığını hiç anlamıyor musun?" Kollarının arasına daha çok gömüldüm. Kolları sarsılan bedenimi daha sıkı sardı. Vücutlarımızı saran enerji öylesine yoğundu ki, hasret o kadar fazlaydı ki, ne kadar yaklaşırsam yaklaşayım yeterince yakın olamazdım.

Bir anda beni bırakınca geriye doğru sendeledim ama düşmeden güçlü bir el yardımıma yetişmişti. Ardından tekrar gözlerini gözlerime dikti. Yoğunluk mahvediciydi.

"Daha fazla dayanamıyorum sevgilim. Yalvarmamı mı istiyorsun öyle olsun." Önümde dizlerinin üzerine çöktü. "Ne olur beni bir daha terk etme Annie." Ayakta durmak benim için aşırıydı artık. Ben de önüne oturduğumda dizlerimiz, bacaklarımız ve göğsümüz birbirlerine değiyorlardı.

Ağzımı konuşmak için açtım fakat hiçbir kelime yeterli gelmiyordum. Dudaklarımı kapattığım anda Jett'in nefesini duydum. Elini huzursuz bir ifadeyle saçlarının arasına geçirmişti. Ardından omzumun ilerisinden uzaklara bakarken aynı ifadeyle konuşmaya başladı.

"Çok üzgünüm Annie. Ben... Senden önce öğrendim olanları ama... O benim ablam. Onu korumak zorundayım. Akıl hastası o... Hapiste ona ne yapabileceklerini hayal dahi edemezsin. Yaptığı şey kabul edilemez biliyorum ama...

Yapamadım. Onu öylece tecavüze uğramaya ve taciz edilmeye terk edemem. Onu Japonya'da bir rehabilitasyon merkezine yerleştirecektim. Herkesten uzakta ve kendisini toparlayacağı gizli bir yere. Sana daha önce söylemeliydim ama her şey güzeldi ve korkuyordum. Sen tekrar kaybetmeye..."

Gözlerimden istemsizce süzülen yaşlar bir arınmaydı. Tüm endişeler akıp gidiyordu.

"Annie yapma... " Ne yapacağını bilmiyormuş gibi sağa sola bakındı ardından uzanıp gözyaşlarımı sildi. "Böylesi mutlu edecekse giderim ama..." Jett'in kırık dökük sesi duygularımı daha fazlasının imkansız olduğunu düşünsem de şiddetlendirmişti.

"Seni seviyorum. Buradayım. Sen benimle kalacak mısın?" Dondum. Her şey o kadar fazla, o kadar yoğundu ki her an aklımı kaybedebilirdim.

" Annie..." Elimi yanağına koyup parmağımla dudaklarını susturdum. Sıra bendeydi.

"Sonsuza dek seni seveceğim, seninim. Senin için güçlü olacağım ve seninle mutlu olacağım. Var olduğum hiçbir gün bu değişmeyecek. Ruhum ve bedenim tamamen senindir." Elini bileğimin üzerine koyup dudaklarından çekti. İçimi deşen bakışlarının içinde kendi gözlerimi görebiliyordum. Dudakları vahşi bir gülümsemeyle kıvrıldı.

"Sonsuza dek seni seveceğim, seninim. Senin için güçlü olacağım ve seninle mutlu olacağım. Var olduğum hiçbir gün bu değişmeyecek. Ruhum ve bedenim tamamen senindir." Bu bir düğünden ötesiydi. Kimsenin onayına ihtiyacımız yoktu. Sadakatimiz için diğerlerinin şahitliğine gerek yoktu.

Ruhlarımız kutsanmıştı ya da lanetlenmişti çoktan.

Ben onundum. O benimdi.

Vahşi gülümsemesine cevaben tırnaklarımı yanağında gezdirerek fısıldadım. "Kendimi uçurumdan atmakla tehdit etmeden önce kabul etmene sevindim." Başına arkaya atarak damarlarımı ısıtan bir kahkaha attı.

"Ah, Annie... Seni hayatta tutmaya çalışmakla geçecek bir ömür için az önce söz verdim öyle değil mi?" Ona baktım ve kıkırdadım.

"Senin için yapabileceklerimin sınırı hakkında hiçbir fikrin yok değil mi?" Onu kendime çektim ve dudaklarımı kulağına yaklaştırdım ve devam ettim. "Şanslısın ki bunu öğrenebileceğin bir ömrün var." 

Nefesi kulağımı yalarken omzunun ardından tezgâhın üzerinde duran yeni kahve makinesi gözüme çarptı. Bu modeli sadece ben sütü seviyorum diye almıştı. Süt köpürtmek için kenarında asılı duran metal çubuk şehrin ışıklarıyla parlıyordu.

O an onunla karşılaştığımız ilk günü anımsadım.

Tek başıma mağara gibi bir dairede bir ineğin memesinden çıkmış olması için fazla ucuz görünen bir sütü kaynatmaya çalışıyordum. Yanmış beyaz sıvı gürültüyle ocağa dökülüyordu.

Yapayalnızdım.

Üşüyordum.

Korkuyordum.

Tek istediğim kaçmaktı. Nereye olduğu hiç önemli değildi. Çünkü ne istediğim, kim olduğum, neyin güvenli olduğun hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Kendimi ararken kendimden kaçıyordum.

Güvenliğe koşarken tehlikenin ortasına düşüyordum.

Gözümü kırpmadan büyülenmiş gibi süt köpürtme çubuğuna bakmaya devam ettim ve gülümsedim.

Bir ömre yetebilecek kadar çok kaçmıştım ve artık bitmişti. Bu son duraktı.

Eve varmıştım.

Son.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Yeni kitap için profilime ve diğer her şey için son notlarıma bakabilirsiniz.

KaçakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin