Annie'nin Günlüğünden.
Bugün Tina kaçmak için yaptığı plandan söz etti. Asla kendimi affedemeyeceğimi biliyorum ama kabul ettim. Çünkü hak ettiğim bu. Cezamı çekmeliyim.Oturduğum koltuğun yanındaki camdan yansıyan güneş tenimi ısıtmaktan çok sanki göğsümdeki havayı sıkıştırıyor gibiydi. Çok sıcaktı. Güneşin dokunuşuyla parlayan aylak aylak uçuşan toz taneleri, her soluğumla tek tek boğazıma yapışıyordu. Yutkunmak yetersizdi.
Sandalyeden kalkıp uzaklaşmayı denedim ama kaslarım jöle gibiydi. Çok yorgundum. Fazla yorgundum. Gözlerimi kapayamayacak kadar yorgundum. Işıktan başka hiçbir şey göremeyecek kadar yorgundum.
Renkleri birbirinden ayıramıyordum. Sadece her yeri kaplayan koca bir ışık kütlesi vardı.
Bitkin bir halde tekrar nefes almaya çalıştım ama artık göğsüm dozları ciğerlerime çekecek kadar bile havalanmıyordu. Işık topu birinin siluetiyle gölgelendi ama kim olduğunu seçemeye yetecek kadar gücüm yoktu.
Mırıldanmaya başladı ama kulağım sesleri analiz edemiyordu sadece yankılanan rahatsız edici mırıltı ve fısıltılar vardı. Çok geçmeden ya da sonsuz bir bekleyişin ardından anlamadığımı fark eden kız sinirlenmiş gibi ellerini oynatmaya başladı. Yüzü silikti sadece hareket eden uzuvları ışığın şeklini değiştiriyordu.
"KATİL." Bu sefer kulağım iniltiler arasındaki sesi seçebilmişti. Ortamdaki ısı aniden yükselirken ciğerlerim daha fazla yanmaya başlamıştı. Etrafımda alevlerin yükseldiğini o an görebilmiştim. Üzerime yansıyan güneş ışığı değil alevlerin dansıydı. Kıvılcımlar tenimi yalarken dehşet içinde en başından beri kızı tanıdığımı fark ettim.Yüzünü göremiyordum ama kim olduğunu biliyordum.
Bree.
Fısıltılar ve mırıldanmalar artarken binler kişinin "Katil." Diye inlemesi yankılanıyordu. Sesler sanki bir insana değil acıyla bedenindeki tüm kasları titreterek uluyan bir köpeğe ait gibiydi.
Hareket etmeye çalışırken burnumu yakan çürümüş et ve gül kokusu başımı döndürünce nerede olduğumu idrak ettim. Cehennem.
Aniden bedenime dolan adrenalinin verdiği güçle yerimden kalkıp alevlerin arasından koşmaya başladım. Her bir adımın son adım olacağını düşecek kadar yorgundum hala. Islak zeminde dengemi korumaya çalışırken inlemeler beni takip etmeye devam ediyordu.
Korku ve acı katran gibi bedenime yapıştı. Sonunda kaydığımdan değil yumuşak bir nesneye takılarak düştüğümde bundan mutluluk duyuyordum. Hak ettiğim buydu.
Artık kaçmayı bırakmalıydım. Acıyı kabullenmeliydim.
Ama en büyük zaafımdı bu. Kaçmaya devam etmek benim kendi cehennemimdi. Altımdaki beden titriyordu. Hayır gülüyordu. Tanıdık kahkahası yankılanırken emekleyerek ondan uzaklaşmaya çalıştım. Ancak yere birikmiş su bataklık gibiydi.
Beni sırtımdan yakaladığında yüzüm bataklığın içine girmişti. Ağzıma demir tadı dolarken dehşet içinde tüm bedenimi sarsan bir kuvvetle öğürdüm. Bu su değildi.
Kandı.
Tüm vücudum Ren'in kanlarıyla kaplıydı.
Çığlığım gırtlağımda düğümlenirken dudaklarımdan yalnızca hayvani bir ses dökülmüştü. Ellerimi dizlerime dayayarak doğrulmaya çalıştım ama kanla kaymasına engel olamıyordum. Beni dibe çeken bir şeyler vardı. Elim kolum bağlı değildi. Hayır, onları kullanabiliyordum. Ama hala ters çevrilmiş bir böcek gibiydim. Bir şekilde bedenimi doğru hala getirip kaçamıyordum.
Ve tanıdık gri gözler umudumu ve hayal kırıklığımı hastalıklı bir zevkle izliyordu.
Ardından tüm renkler tekrar birbirine girdi. Güçlü bir kol mengene gibi belimin etrafına dolanarak beni havaya kaldırdı. Bir an sonra üzerime sıcak bir yağmur yağıyordu. Çıplaktım. Her taraf karanlıktı. Su olması gerektiği gibi hissettiriyordu.
Tek bildiğim kanlardan kurtulmam gerektiğiydi.
Demirin tadı hala ekşi ekşi dilimdeydi. Tiksinerek öğürdüm. Ellerim tenimi yollarcasına kanla kaplı vücudumda geziniyordu. Derimi rendeleyerek soymak ondan olabildiğince uzağa kaçmakistiyordum. Ama bir an sonra bileklerim sert bir şey tarafından kavranarak bedenimden sökülürken inledim.
Hala temiz değildim. Yapışmış kanı vücudumdan sökemiyordum.
"Sakin ol Annie. Kendine zarar veriyorsun." Tanıdık ses beni şaşırtmıştı. Biraz önce gülen hasta adamınkine benziyordu ama daha genç ve daha güzeldi. Bu sesi nereden tanıdığımı hatırlayamıyordum ama bir şekilde iyi hissettiriyordu.
"Çok... Çok pisim... Her yerde kan var." Diye inledim hıçkırarak. Ciğerlerim kesik kesik aldığım nefeslerle yanıyordu.
"Hayır değilsin." Kollarımı sırtımın ardında birleştirip beni çıplak ve sıcak bedenine hapsetti. Ama bu seferki sıcaklığın sakinleştirici bir etkisi vardı. İyileşiyordum.
"Kahretsin! Kendine gel Annie. Lütfen kendine gel. Temizsin. Kan yok söz veriyorum kan yok." Yalvaran ses çok tanıdıktı. Bedenim sert kollarının arasında titrerken ona güvendiğimi hissetti.
Ona güveniyordum. Yüzümü göğsüne gömüp kokusunu içime çekerek hareketsizce durdum. Ardından suyun daha fazla ses çıkarmadığını fark ettim. Ses kesilmişti.
"Kendine zarar vermeyeceksin." Diye fısıldadı kulağıma. Nefesi boynumu yalamıştı. Bu seferki bir emirdi. Altında tehdit vardı. Ama korkmuyordum.
İrkilerek başımla onaylayınca ellerini bileklerimden çekerek serbest bıraktı. Bir havluyu tüm vücuduma sardıktan sonra tekrar kendisine çekti ve kucağında aldı.
Tenim, tenini özlemişti.
Üşüyordum. Ama şimdi buz tutmuş kanım tekrar sıvılaşmaya başlamıştı.
Beni yatağa bırakıp uzaklaşırken korku göğsümden nefes boruma ulaşmıştı.
"Beni bırakma." Diye bağırdım kırık dökük bir sesle.Eş zamanlı olarak Kendimi tutman gerekiyor diye fısıldadı biri ama çok kısıktı. İtaat etmek için hiçbir sebep göremiyordum. Beyninim kurallarla ilgili olan kısmı devre dışıydı.
"Sana ihtiyacım var."Gri gözleri önce yoğun bir gümüşi ışıkla parladı sonra aklına başka bir şey gelmiş gibi gölgelendi. Karanlık tarafından yutuldu.
Ancak yine de hiçbir şey demeden yatağa yattı.Üzerimdeki havluyu itekleyip bedenimi bedenine yaslayarak yüzümü kokusunu en yoğun aldığı boynuna gömdüm. O da çenesini saçlarıma yaslayarak kollarını bana doladı.
Uyku beni esir alırken artık cennette olduğumu fark ettim.Bir kömür gibiydi hayat sizi acılarla kavurduktan sonra o pis karmaşadan göz kamaştırıcı bir elmas yaratıyordu. Sabredebilirseniz.***
Korku.
Soğuk.
Hızla yere düşme hissi.
Gözlerim hızla açıldı ve asit gibi yakan güneş ışığıyla kamaşarak tekrar kapandı. Bir tür kabus görmüş olmalıydım. Ama çok yoğun bir şey olmamalıydı. Kaslarım ağrıyordu aslında yine de hala yatağımdaydım ve vücudumda çizik y-
Çıplak mıydım?
Hayır.
Hayır, hayır, hayır...
Jett'in beni yıkadığı ve yanımda yatması için yalvardığım anlar soluk bir şekilde gözümün önüne gelirken sağ tarafıma cesaretimi toplayarak bakış attım.
Ezilmiş yastık. Kırışık çarşaflar...
Doğru olamazdı. Hepsi fazla ayrıntılı rüyalardı. Tekrar yatağın kırışık kısmına baktım. Şey, belki de uyurken fazla hareket etmiştim...
Neden olmasın?
Yuvarlanarak yatağın öbür tarafına gidip yastığa kafamı gömdüm ve zengin erkeksi kokuyu içime çektim.
Çok güzel k-
Kahretsin! Kahretsin!
KENDİNE GEL KIZIM!
Rezil olmuştum.
Beni en deli halimle görmüştü ve artık ne derece hasta olduğumun farkındaydı. Hala kendimi akıl hastanesinde bulmadığıma dua etmeliydim.
Doğrulup suratımı yüzümü ellerimle kapatarak utançla yanan tenimin soğumasını bekledim.
İşin kötüsü memnundum. Bir şekilde oldukça mutluydum.
Ve daha fenası tekrar zihnimdeki iplerin komasını ve beni karanlık tarafa savurmasını istiyordum. Böylece tekrar beni kurtarabilirdi.
Daha ne kadar gururunu parçalayabilirsin acaba Ann?
İçimde çıldırmış bir taraf deli gibi beni tutsa da kalkıp sandalyenin üzerinde duran havluyu alıp üzerime sardım.
Onu görmek istiyordum. Çok geç olmadan biraz daha merhametine ihtiyacım vardı. Çok geç olup geçmişi hatırlamadan...
Henüz öfkesi geri dönmeden...
Kıyafetlerimi aramaya zahmet etmeden odadan çıktım. Onları nereye koyduğunu sormalıydım değil mi?
Belki de sübliminal mesajla sana iyi davranmasını istiyorsundur.
Şey belki...
Dönüştüğüm kişiye şaşırarak ama gizli bir zevk duyarak harekete geçtim. Dudağımı dişlerimin arasına sıkıştırarak parmak ucunda kapıdan çıktım. İçerden sesler geliyordu. Hışırdama ve tıslamalar. Kahvenin kokusu yürüdükçe artarak içimi ısıtıyordu. Kahvaltı mı hazırlıyordu?
Onu daha önce hiç mutfakta görmemiştim. Natalie'nin evinde uyuşturucu yapmaya çalıştığı zaman haricinde. İçim ufak bir acıyla burkulurken buruk bir şekilde gülümsedim.
Yemek yaptığını düşünmek seksiydi. Bu düşüncem Natalie'yi de gülümsetirdi.
Koridoru geçip mutfakla birleşen salona girdiğim anda dona kaldım. Kelimenin tam anlamıyla tepemden aşağıya kaynar sular dökülmüştü.
Öyle sıcaktı ki soğuk gibi hissettiriyordu.
"Bu korkunç bir şey Jett!" Siyah saçlar dökülen zarif bedeni kıkırtıyla sarsılırken, ocağın önündeki beyaz-sarı saçlı adamdan yoğun ve cezbedici bir kahkaha yükseliyordu. Güçlü kaslarla kaplı sırtı her bir karıştırma hareketiyle hareket ediyordu.
Kahkahası umursamaz ve gençti.İçim nedensiz bir öfkeyle dolarken koşarak uzaklaşmak istiyordum. Onu en son ne zaman gülerken görmüştüm?
Cevabı düşünmek istemeyeceğim kadar sarsıcıydı.
Onu mutlu ediyordu. Hep bir şekilde ilişkilerine inanmamıştım. Kelly kimseyi mutlu edemezdi. Ne saçmalıktı.
Tam kendimi toplayıp uzuvlarımı geri gitmeye programlamışken Kelly arkasını dönüm bana baktı. Yüzü hala tebessüm halindeydi. Has siktir, gülümsemesini tırnaklarımla parçalamak istiyordum.
"Scarlett seni görmek ne güzel. Günümü aydınlattın!"
"Sen burada mı kaldın?" Diye yapıştırdım kendimi tutamayarak. Neden bunu sormuştum ki? Cevabını duymak istemediğin soruları sormazdın. Bu kadar basit bir kuraldı.
"Evet, her zaman olduğu gibi..." Her zaman olduğu gibi. Bunu o kadar doğal bir şekilde söylemişti ki mideme bir yumruk gibi inmişti.
Ardından gözleri büyüyerek kafasını iki yana salladı."Tanrım, Scarlett, yirmi birinci yüz yıldayız ve bu adamla nişanlıyım. Lütfen namus şoku yaşamadığını söyler misin? Ne bekliyorsun ki?"
Hayal dünyasından gerçekliğe acı verici bir şekilde çakılırken inlememek için kendimi zor tuttum.
Cidden ne bekliyordum ki?
"Ben... Ben sadece... Odaların yerlerini karıştırdım. Çamaşırlığı arıyordum... Giysilerim için." Diye mırıldandım beceriksizce ve koşar adımlarla odama koştum. İnandırıcı olup olmamak umurumda değildi.
Bu sahne çok fazlaydı.
Çok fazla iyiydi.
Çok fazla doğaldı.
Çok fazla gerçekti.
Çıplak bir şekildeyken kaldırabileceğimden çok daha fazla.Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Ayrıca facebook grubumuzdaki sohbetlere katılabilirsiniz. (Facebook: Primrosiaa Hikayeleri) Görüşmek üzeren!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçak
AdventureKaçtığımı sanırken, aslında her adımım beni ona daha çok yaklaştırmıştı... Ve her bir adımı, yasak bir zevkle atmıştım...