Elimde pembe bir kart vardı.
Nerden geldiği belli değildi. Sabah spordan geldikten sonra posta kutusunu kontrol etmiş ve nerden geldiğini bilmediğim kartta ismim yazılı olduğunu görmüştüm.
Bir saattir odamda oturmuş kartın üstünde yazılı olan
-"Özür dilerim..." kelimesine anlam vermeye çalışıyordum. Aklımda tek bir isim vardı.
Shawn!
Ona bu konuyu sormak istiyordum.
Aramız iki gündür normaldi. Ne çok iyi ne kötü...
İlişkimizin iyi olmasını etkileyen lanet olası bir geçmişimiz vardı ve bu geçmiş bizim her şeyimizi engelliyordu. Öksürürken bir elimle kapatırken diğer elimle yataktan desek alarak kalktım. Aynadaki görüntüm son derece ruhsuzdu.
Sanki hayata karşı en ufak bir umudu kalmamış ve karanlık onun tek dostu olmuş benden tamamen bağımsız bir kişilik görüyordum. Tekrar öksürdüm. Ellerimi karnıma sardım. Yere çömelerek tekrar tekrar...
Masada duran sigaraya lanet okudum.
Bunu içmekten nefret ediyordum ama her içişimde sanki içimde hapsedilmiş olan ruhum özgürleşiyordu.
Yerden destek alarak kalktım ve tekrar öksürdüm. Banyonun kapısını iki elimle açtım. Sessizliğin içinde musluğu açtım. Suyun sesi odaya bir nebze olsun hareket katarken elimi soğuk suya değdirdim avcuma suyu doldurdum ve cansız bir şekilde yüzüme çarptım. Soğuk su beni az da olsa kendime getirmekte yardımcı olmuştu. Aynanın önünde duran tokayı aldım ve bileğime geçirdim.
Saçlarımı yandan balık kılçığı şeklinde ördüm ve tokayı iki kez bağladım. Sol omzuma bıraktım. Banyodan çıktım ve arkamdan sessizce kapattım. Sessizlik odaya uyum sağlarken dolabımın önünde dikildim. Gerinerek dolabın kapağını açtım. Üstüme kahverengi zeminli üzerinde rengarenk çiçekler olan bir elbise geçirdim. Fermuarını çekemiyordum. Bu oldukça zordu.
Tam o sırada Shawn odaya girdi.
-"Hey!"
-"Hey. Sen giyin ben çıkayım."dedi heyecanla arkasına dönerken.
Fısıldar bir şekilde
-"Geleceğinden haberim yoktu."
-"Evet. Biliyorum."dedi omuz silkerek.
Yorgunca tebessüm ederek sordum.
-"Bana yardım edebilir misin?"dedim bir yandan siyah üzerinde kuş simgesi olan yüzüğü elime almış diğer yandan fermuarı gösterirken.
Hızlı ve büyük adımlar atarak yanıma geldi. Fermuarı tek bir hareketle yukarı çekti.
-"Kolay oldu."dedim dudağımı büzerek ona bakarken.
-"Evet."dedi göz devirerek.
-"Hey bana oradaki krem rengi topuklularımı verir misin?"elimle işaret ettiğim yere başını çevirirken aynı zamanda hareket ederek eline aldı tam kafasını kaldıracakken öylece durdu.
-"Hey ne oldu acele et."
Eline makyaj masasının üzerinde duran sigara paketini alıp bana doğru salladı aynı zamanda kaşlarını çatmıştı.
-"Bu ne?"
-"Sigara."dedim alayla.
-"Saçmalamayı kesip bana cevap ver."
-"Dediğim gibi o sigara."
-"Sen kullanıyor-"
Yanına gidip sigarayı aldım ve göz devirerek konuşurken diğer yandan çöpe attım.
-"Hayır tabiki!O Samuelin."Sam üzgünüm diye geçirdim içimden.
Bir kaç kez öksürdüm.
Elindeki ayakkabıları ifadesiz bir şekilde bana uzattı. Elinden aldım ve giydim.
-"Çıkalım mı?"dedim masanın üzerindeki pembe zarfı yine masanın üzerinde açık olan defterin arasına koyup kitaplığa koyarken.
Başını aşağı yukarı salladı.
Odamdan ağır hareketlerle çıkarken.
Shawna söylediğim yalanın ortaya çıkmaması için tanrıya dua ettim.
Merdivenleri indik ve Mutfakta anneme baktım yoktu. Samuel ile birlikte gölde olabilirlerdi. Evden çıktık ve merakla bahçenin ortasında durup sordum.
-"Hey nereye gideceğiz?"
-"Bilmem arabanın götürdüğü yere..."dedi sesli bir şekilde nefes verirken.
Gülümseyerek
-"Peki gönlümün götürdüğü yere gitsek?"dedim ağzımı hafifçe yayarak sormuştum bunu. Bir an kendimden nefret etmiştim.
Tekrar öksürdüm...
Shawn bana aldırmıyordu.
İfadesizce sordu.
-"Gönlün nereye gitmek istiyormuş?"
dedi sesine biraz da alay katarak.
Dediğim gibi aramızda garip bir ilişki vardı. Arkadaştık ama bu kırık bir arkadaşlıktı. Her kelimede sanki ben sana kırgınım ama sensiz de yapamıyorum diyorduk. Gözlerimizden bir çok anlam geçiyordu ama dilimizden çıkmıyordu sanki kilitlenmişti ve bir yemin varmış gibi eskilere dönemiyorduk sadece sesimizde soğuk bir ton ve aklımızda bizi yiyip bitiren birçok düşünce vardı.
Elini gözümün önünde salladı.
Ani bir kararla elini sertçe ittirdim.
Gözlerimden ateş saçtığıma yemin edebilirdim. Shawnın tepkisi bozulmamıştı bunu bekliyor gibi bir tavrı vardı.
Çığlık attım ve saçımı çektim. Acı benimle bir bütündü acı benim dostumdu...
Acı benim tek varlığım ve beni anlatan tek şeydi!
Acı bendim... Acıyı hissetmek benim için bir onurdu. Bunu seviyordum. Canım acısı beni belkide hayata bağlayan tek şeydi.
Bu sefer dişlerimin arasından çığlık attım. Kollarımı bedenime sardım ve bahçenin duvarına yaslanarak yavaşça çömeldim. Son hamle olarak oturdum.Ağlıyordum...
Göz yaşlarım her zaman izlediği yolda sıcaklık bırakarak yüzümde zikzaklar çiziyordu. Ellerimi yüzümü kapatmak için kaldırdım ve hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Sesim boş sokakta olan tek fazlalıktı. Ya da ben dünya da olan tek fazlalıktım. Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. İlk defa böyle bir boşluğa düşmüştüm.
-"Yeteeeeeer!"diye çığlık attım ve başımı sert duvara geçirdim. Başında oluşan sızı tüm hücrelerimi ayaklandırmıştı. Arkamı ona dönerek alnımı duvara dayadım. Sesli bir nefes verdim. Canım yanıyordu ama bu hiçti kalbimdeki acı benim için katlanılmaz olan tek şeydi.
Nefesim buranın nemli havasından dolayı duvarda ıslaklık bırakıyordu.
Kalbimdeki ritim onun adını sayıklıyordu. Her iki düşüncemden biri onun ismi onunla geçirdiğimiz anılardı. Tırnaklarını elime geçirdim ve içimdeki duygu patlamasını bağırarak dışarı yansıttım.
-" Kalbimdeki acı bir an olsun dinmiyor oradaki boşluk hiç kapanmıyor. Ne bekliyorum bilmiyorum. Ne istediğimi bilmiyorum ve en acısı da ben her zaman ne istediğimi bilirdim. Ne yapacağımı... Biliyor musun küçükken bir çocuk vardı kum havuzunda sürekli ve sürekli beni rahatsız ederdi. Hiç pes etmezdim. Tekrar oyununa devam ederdim. İçten içe kızardım ama o benim tek arkadaşım olmuştu. Çünkü ben yalnızdım hep. Her zaman bu böyleydi. Hani her oyunun kuralı vardır ya benim kuralımda yalnız kalmaktı. Çünkü ne kadar kendi kendinin arkadaşı olursan biri sana çelme baktığında canın acımazdı. Gülümserdin ve bu hafifti derdin. Ben kendi canımı çok acıttım. Sen acıtsan ne olur?"sustum. Bunları neden anlattığımı bile bilmiyordum.
Tekrar bir çığlık attım ve duvara elimle tekrar tekrar geçirdim sertçe...
Elimin acısı beni kendime getirdi.
Sustum. Shawn en ufak bir şey dememişti. Yavaşça arkamı döndüm.
Bana acınası gözlere bakıyordu.
Bunu tahmin edebiliyordum.
-"Sana acıyorum."
-"Ben acınacak biri değilim."dedim omuz silkerek. Yaşlar akmaya devam ediyordu. Umursamadım. Elimin tersi ile sildim. Bir kaç kez öksürdüm.
Gözlerini kapattı ve bir kaç şey mırıldandı. Ne dediğini anlamasam da suratımı astım.
-"Sana acıyorum çünkü sen tam da düşündüğünün aksine acınacak birisin."dedi ve ekledi.
-"Biz bilmiyorum kaç yıldır tanışıyoruz ama eskiden sadece arkadaştık ve dediğin şeyleri sadece içime atıyordum. Çünkü kalbime yediğim darbeler canımı acıtacak boyutta değildi ama artık büyüdük ve güçlendik. Şimdi daha sert vuruyoruz ve tam istediğimiz yere. Tam kalbimizde birbirimize karşı beslediğimiz yere bağlarımıza.Her oluşturduğumuz o bağın üstüne yeni bir anı eklediğimizde tam da o noktaya vuruyoruz biz bunu defalarca tekrarladık. Tekrarladıkça yıkıldık. Canımızı acıttığımızı gördüğümüz halde bundan zevk alırcasına hiç durmadan kırmaya devam ettik ve bu hiç sona ermdi.
Kurdugumuz bağdan her bir anı yavaşça teker teker koptu. Her darbede bir tane koptu. Sonra çoğaldı darbeler acılar kırdığımız anlar ta ki bir şey kalmayana dek. Artık orası bomboş.
Artık oradaki her bir his ölü ve cansız.
Gittiğin gün oradaki tüm hisleri kendinle birlikte götürdün. Benim seninle ilgili olan her şeyim o gün seninle birlikte geldi ve bende hiçbir şey kalmadı. Bende artık sen diye biri yok. Bende artık sana ait en ufak bir şey yok ve en acısı da biz gözlerimizin önünde birbirimize darbe attıkça tükendiğimizi gözlerimizin en derinliklerinde gördük. Benim her hücrem seninle birlikte beni terk etti ve seninle birlikte içimde öldü. Şimdi sadece kocaman bir boşluk var evet belki hiçbir zaman doldurulamayacak bunu biliyorum ama ben yoruldum ve sen...seni tanımıyorum artık.
Evet aklımda seni sildim ama kalbimde kalıcı izler bıraktın."
Gözlerimden sıcak havada akan sıcak yaşlar belli olan yollarında akmaya devam ettiler titriyordum ve bu beni korkutuyordu. Konuşacak cesaretim yoktu ama kendimi bir kaç kelime için zorladım. Değmeyeceğini bile bile denedim.
-"Kalıcı izlerin üzerinden geçemez miyiz?"
-"Seni sevmiyorum..."
-"Öldün sen..."
-"Benim için sen yoksun."
-"O izlerde başka biri canlanacak ve senin bıraktığın her darbeyi kapatacak."
-"Dediğim gibi Alice senden nefret bile edecek gücüm kalmadı sen hiçbir zaman büyümeyecek bir çocuksun. Sana karşı en ufak bir duygu hissetmiyorum."
-"Nefret bile mi etmiyorsun?"dedim titreyen çeneme inat.
-"Senden nefret bile etmiyorum. Sen benim nefretime bile değecek ne yaptın ki?"dedi ve arkasını döndü arabasına bindi. Rüzgar esti ve saçlarımı dağıtırken onun gidişini bile göremedim. Yüzümü ellerimle kapattım. Başımı sessizliğe inat sertçe duvara yasladım. Kocaman bir boşluğun içinde düşmüştüm. Şimdi yalnızlığıma geri dönmüştüm. Ona karşı hissettiğim tüm duygular bir anda nefrete dönüşmüştü. O duyguyu bastırdım ve en eski tozlu olan kitabın arasına koyup bir rafa kaldırdım.
Artık bu mevsim bitmişti. Elimle tozlu olan betondan destek alarak kalktım ve üstüme sildim. Ayakkabılarımı çıkarmadan eve girdim. Merdivenleri nasıl çıktığımı hatırlamıyorum bile...
Odamın kapısını açtım. Pembe kartı aldım ve yırttım. Öfke bedenimi ele geçirmişti. Beni esir almıştı. Kalbimde saf sevgi yok olmuş ve uçmuştu.
Belki de hiçbir zaman saf değildi buna karar verecek durumda değildim.
Bavulu çıkardım ve tüm kıyafetlerimi çıkardım sertçe ve özensizce koydum.
Telefonumu cebime koydum ve elimi alnıma koyup bekledim. Sessizlik beni tutup bitirecek duruma gelene kadar.
Makyaj masasına gidip üzerinde olan herşeyi sertçe yere attım. Aynamın ortasına elime gelen parfüm şişesini fırlattım. Tuzla buz olmuştu. Sanki her şey ağır çekimde gibiydi. Gözlerimden yaşlar bir daha akmayacak şekilde aktı. Son kez...
Masada duran tüm kitapları gelişi güzel fırlattım. Bavulu aldım ve odadan çıktım. Kapıdanda çıkacakken annem ve Sam i bile takmadan bahçeden çıktım.Dağılmış bir haldeydim...
Nereye gideceğimi bile bilemez.
Sadece gözlerimi kapatıp içimden dilek dilemek geliyordu. Belki bir çocuk gibi saftım.
İnanıyordum bütün hikayelere...
Sevgi ya da aşk bu kadar mıydı?
Bi anda tüm hayallerim kaybolmuştu.
Yolumu bulamaz halde
Pusulam olmadan nereye giderdim?
Bu kadar çok ağrırken kalbim...
Bu acıyı dindirmenin bir yolu yok muydu?
Ya da duygularımı bastıracak herhangi birşey?
Her zaman ağlayacak mıydım böyle?
Kalbim her seferinde onun adını haykıracak mıydı?
Nefessiz kalana dek onun adını sayıklayacaktım!
Belki de sadece gitmek yetmiyordu.
Kalıpta savaşmak gerekiyordu.
Nefesimi tutacaktım ve her gece çocukken uyuyamadığım zamanlar yaptığım gibi kuzuları sayacaktım.
Ben bir çocuktum hayallerimin peşinden koşan. Uçurtmalara hayranlıkla bakan...
Yıldız kaydığında dilek dileyen ve ne zaman gerçekleşeceğini bekleyen...Elimdeki bavulu yere fırlattım. Kimseyi umursamadan deli gibi koşmaya başladım.
Her ne kadar uzakta olsa. Koştum. Kapının önüne nefessiz bir şekilde geldim ve zili çaldım. Ardı ardına. Hırsla sildim göz yaşlarımı olacakları bekledim. Gözlerimi yere diktim.
Açılan kapıdan içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sick// shawn mendes
FanfictionSessizliğin başladığı noktada fırtına gibi dönecek acı, Sonbaharda düşen sararmış yaprak gibi oradan oraya sürüklenecek aşk! Dünya dönmeye devam edecek sarsılmaz olduğunu sana ispatlamak için, Son kez esecek rüzgar seni bu şehirden uzaklaştıracak ka...