20.Bölüm

8 1 0
                                    

Karşımız da bana işkence yapan adam ve adamları vardı. Büyük ihtimalle beni almaya gelmişlerdi. Iyi de beni nasıl buldular ki?

"Emre bu bana işkence yapan adam." diye fısıldadım. Homurdanarak beni ve kızları arkasına dizdi.
"Kızlar bende, siz bunları halledin."
Emre daha cevap vermelerini beklemeden bizi Club'a geri sokup barmenden silahları çıkartmasını ve bizimkinlere vermesi gerektiğini söyleyip bizi yukarı kata çıkardı..
Serkan bazen burda kaldığı için onun burada bir odası vardı. Genelde kız atardı bu odaya ama neyse konu o değil..

Emre bizi odaya tıkayıp kapıyı üzerimize kitledi. Ve anahtarı kapının boşluğundan bize fırlattı. Ne gerek vardı, söyleseydi biz kitlerdik.
"Nazlı, Merve bizden olmayan birine kapıyı sakın açmayın. Halının altında bir kapak var, orayı açın ve orada kalın. Eğer kapıyı zorlar ve açarlarsa sesinizi çıkartmadan bekleyin. Telefonlarınız açık olsun. Ben gidiyorum, saklanın."

Sert adım sesleri gitgide uzaklaşırken biz sap gibi odanın ortasında kalmıştık. Halıya doğru ilerleyip, onu birazcık kenara kaydırdım. Orada kapak vardı, ama tahtadandı. Çengelinden tutup yavaşça kaldırdım. Kapağı tutan tahtalara dayalı ince parmaklıklı bir merdiven vardı. Kızlara bakıp gelmelerini işaret ettim ve merdivenden inmeye başladım. Benim ardımdan Nazlı, onun ardından Merve, sonra ise Cerem gelmiş ve kapağı kapatmıştı. Biraz karanlıktı ama nereden geldiğini bilmediğim çok hafif parlak bir ışık yüzlerimizi ve önümüzü görmemize yetiyordu.
"Hepsi benim yüzümden." diye fısıldadım. Merve kolunu omzuma atarak, "Senin suçun değil, bu olanlar o adamın suçu ve cezasını çekecek. Emrelerin onu kestirip atıcağını düşünmüyorum." diyerek beni karanlık düşüncelerimden ayırdı.
"Hem zaten, senin suçun olsaydı Emre sana kızardı. Kızmadığına göre..bir sorun yok."
Grup sarılması yaparak birbirimize destek olduk. Böyle arkadaşlara sahip olduğum için o kadar mutluydum ki, her durumum da yanımda onlar vardı. Arkamda, önümde, sağımda, solumda, çaprazımda...onlar her yerde benimle birliktelerdi.

"Burası çok sıcak olmadı mı ya?"
Cerem'in sorusuyla kendimize gelip ayrıldık. Hakikatten çok sıcak olmuştu. Bu soğuk havada, daracık yerde kazaklarla terlememek imkansızdı galiba.

"Burada hava alacak bir yerlerin olması gerek," diyerek elimi duvarlarda gezdirmeye başladım. "Biriniz telefonunu versin bakıyım."
Iphone 6s Pink'imi buralarda harap edemezdim.
Cerem telefonunu uzattığında elime alıp feneri yaktım. Etraf daha aydınlık olmuş, hatta herşey rengini bulmuştu. Burasıda normal bir odaya benziyordu. Masa, sandalye, dolap, yatak -tek kişilik-, ve odanın içinde bulunan küçük aynalı bir erkek tuvaleti. Erkek tuvaleti işine gözlerimi devirip odada hava alıcak yer aramaya başladım, yani Cerem, Nazlı ve Merve'de bana eşlik ediyordu. Tek değildim.

Bedenimin zor sığıyacağı bir delik bulmuştum sonunda. Penceresi vardı evet ama deliğe çok benziyordu.

"Ben buldum!"

*

Kapının zorlanma sesi kulaklarına dolduğunda telefonda ki feneri kapatıp sessiz olmaları için kızlara işret ettim. İşaret parmağımı dudaklarıma götürdüm.

Sert birşeyin parkelerde çıkardığı ses ve titreme bu odayıda doldururken o sesi duydum.

"Hadi ama, burada olmasan bu odayı kitlemezsin değil mi mazoşistlerin güzeli. Hadi çık ve işimi kolaylaştır."

Bu adam nasıl girdi Clubun içine? Emrelere...
Allah'ım ne olur onlara birşey olmasın. Ne olur..

"Seni neden öldürmek istediğimi hiç düşündün mü? Yada seni bu kadar iyi tanımamın sebebini.. Düğününe geldiğimi biliyor musun? Ya da nişanına.." dedikleri gözlerimin dolmasına ve kaşlarımın çatılmasına sebep olurken, hıçkırma olasığıma karşın kızlar ellerini ağzıma siper etmişlerdi.
"Peki ya, piercinglerini taktırdığında orada olduğumu, annen ve baban gözlerinin önünde ölürken orada sizi izlediğimi biliyor musun? Ya da...ımm.. her hastaneye gidişinizde  sizi takip ettiğimi.."
Dudaklarım titriyor, hıçkırmak için kendilerini zorluyorlardı. Kim bu adam? Kim?

"Hadi ama, dolabamı saklandın yoksa?.."

O kadar aptal değilim.

"Böö!..Kahretsin burda da değil!"

Gözlerimi yumup damlaların gözlerimden yanağıma, yanağımdan çeneme, çenemden boynuma gidişini hissettim. Kimdi bu adam? Emreler nerdeydi? Allah'ım sen onları koru, lütfen..

*

"Ananı sikiyim! Piç götürdü mü lan kızları?"
Bu, bu o! Benim şişe çevirmece oynadığım çocuk.
"Halının altında ki kapağın altındalar!"
Aniden gelen bu sese korktuğuna dair her iddaaya girebilirim.

"Kızlar, burda mısınız?"

Gözlerimi devirip kafamı salladım. Görmediği belliydi. Cerem, "Aç artık şu kapağı!" diye aniden çığırdığında ben bile yerimden sıçramıştım. Cerem'in böyle bir yerde, bu kadar uzun durması bile mucizeydi..
Küçük ve karanlık yerlerde duramazdı o.

Kapağın sesi ve odanın için aydınlığı bu odaya dolmuştu bile. Aniden gelen ışık yüzünden ellerimi gözlerime siper edip gözlerimin ışığa alışmasını bekledim.

*

O küçük yerden sonunda çıkmıştık. Tek sorun herkesin burda olmamasıydı. Emir, Serkan, Kaan'ın grubundan olan bir kaç erkek yoktu mesela. Emre her ne kadar Nazlı'ya ve bize sakin olmamızı söylese de...silahlı çatışmaya giren çocuklar şimdi yoktu. Neden? Vurulmuş olabilirler ya da kaçırılmış...

"Emir nerde Emre?!"
Nazlı Serkan için ve Emir için çok endişeleniyordu. Bizde öyle.
Emre hepimize çok sinirlenmişti ama öfkesini kontrol altına almış bizi sakinleştirmeye çalışıyordu.

Emre ellerini saçlarına daldırıp konuşmak için ağzını açtığında bu olay yaşanmadan önce dışarıya boxeri ile gitmek zorunda kalan çocuk, "Onlar Kaan'a haber vermeye gitti. Neden bu kadar endişeliniyorsunuz?" diyerek Emre'nin susmasına sebep oldu.
"Ah, kadınlar." diyerek de kafasını iki yana salladı ve güldü. Içten gülmediği o kadar belliydi ki. Beyaz, belli bir düzende olan dişleri, beyaz teni, sarı saçları..bu şey değil mi ya..ımm, Sametin kuzeni?
Neydi adı..

Bertrand.

Ha, evet. Bertrand..

***

Ertesi sabah Emre'nin telefonuna gelen arama ile uyandık. Toplantı bugünmüş-müş.. Sabahın altısında uyanılır mı be?

Emre duşunu alırken bende üzerimi giyiniyordum.
İş ile ilgili olduğu için; kısa, koyu mor  kışlık çan etek ve beyaz, bedenime bir beden büyük, tül gömlek tercih etmiştim.

Gömleğimi eteğimin içine sokup birazcık dışarıya çıkardım ve salaş bir görünüm elde ettim. Makyaj masamın önüne gelip puf koltuğuma oturdum ve  kapatıcı ile yüzümde ki sarımsı morumsu izleri kapattım hemen ardından pudra sürüp izleri yok ettim. Dudağıma koyu mor mat rujumu sürüp..gözlerimi eyeliner, göz kalemi ve maskarayla ön plana koydum.

Makyajım bittiğinde Emre banyodan çıktı ve saçlarını kuruladı. Kısa bir süre onu izledikten sonra saclarımı yapmak için harekete geçtim. Saçlarımı arkamdan balık sırt gibi salaş kılçık örüp hemen bozulmasın diye birazcık sprey sıktım. Aykabı dolabıma ilerleyip, mor, bilekten bağcıklı ince -yüksek- topuklu süet ayakkabılarımı ayağıma giydirip mor örgü hırkamı üzerime geçirdim.
Mor-beyaz takılıyordum bugün.

Emre üzerine giyinmediği için -saçlarını yapıyordu beyefendi-  ona dolabından beyaz dar gömlek ile siyah jeanını çıkartıp yatağın üzerine koydum. Emir hâlâ gelmemişti galiba ya da uyuyordu, bilemiyorum. Ama zaten o bizle toplantıya gelmiycekti.
"Emre, benim ne yapmam gerek peki?"

Emre'nin yapıcağı iş belliydi, şirket durumumuzu anlatıp şirketi övecek, tabiz verecek -yani parayı nasıl ödeyeceğimizi ve ne için aldığımızı- ve parayı alcaktı. Kıkırkayıp kapattığı saç kurutma makinesi ve fön ucunu yerine koydu ve, "Hiç birşey, bana yardım edecek ve para senetini imzalayacaksın, adamları hoş tutacaksın ve en önemli şey ise nazik biri ol, sert ve asi değil. Tamam?" dedi. Birde ben hiç birşey yapmayacaktım, işe bak ya!

"Peki," dedim sakince.

***

Selam, bölüm bitti. Yazım hataları olabilir. Bu işlerden pek anlamam yani şirket işlerini felan anlamam o yüzden babama danışarak yazdığım bir bölün oldu. Babamı çok seviyorum, tabii sizide ama babam bi' başka..
Neyse  iyi gceler... 😚😚

Papatya'MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin