Açelya
Emre sinirle odadan çıktıktan sonra Nazlı geldi yanıma. Elinde bir sürü yiyecek vardı. Sevindim ama sustum. Somurttum.
"Neyin var?"
"Emre! Galiba unutacağımı falan sandı ama bana fahişe demek istemesi hala aklımda."
"S..sen? Nasıl yani, hafızan gitmedi mi senin?"
Yüzü şekilden şekle tatlı hareketlerle girerken gülmek istedim bir an ama yüzümde ki kasılan yaralar izin vermedi.
"Güldüm farzet." diyerek geçiştirdim.
"Bizimkinler aşağıda. Çağırayım mı?"
"Bana doktoru ve annemle babamı çağır. Hasarımı öğrenmek istiyorum."
Emre'ye bilerek kekeledim, zor konuştum yani.
Ama aslında zor konuşmak gibi bir sorunum yoktu."Annenler gerçekten bir haftadır çok yoruldu. Evdeler ve dinlemeye ihtiyaçları var. Sade doktor?"
"Sade doktor."
Odadan çıktıktan sonra ağrıyan başımı soluma çevirip kolumu inceledim. Serum takılıydı ve hiç hoş durmuyordu. Serumu kolumdan çıkartıp koluma tekrar baktım.
Bandın izi kalmış olsa da böyle daha güzel.Sonra diğer koluma baktım. Parmağımda birşey vardı. O havalı duruyordu, çıkartmadım.
Kapının hafif gıcırtılı sesi sayesinde tüm dikkatimi kapıdan gelenlere verdim.
Yaşına göre tombiş, beyaz önlüklü bir adam ve biri erkek iki hemşire, ya da stajyer bilmiyorum, üç kişi içeriye girdi.
Erkek olanın dalgalı ve bal köpüğü saçları vardı. Ve onu daha da çekici gösteren yuvarlak görme gözlükleri.
Kız olanın elinde ajanda tarzı birşey vardı. O ise sarışın ve hafif çilliydi. Tatlı yani.
Biraz."Günaydın, uykucu hasta. Şimdi serumunu niye çıkarttığını söyler misin?"
Erkek serumu koluma takmaya çalışken cevap vermeden huysuzlaştım.
Kolumu kastım, çekmeye falan çalıştım."Kolum serumsuz daha güzel bay..?
"Gökdeniz."
"Kolum serumsuz daha güzel Bay Gökdeniz."
"O zaman Miray Hanım, azıcık uslu duralım ve bir an önce sizi taburcu edelim, öyle değil mi?"
"Buraya gelmeden önce neredeydin, hatırlıyor musun?" dedi kız.
"Arabadaydım, Emre ile birlikte. Sonra kendimi arabadan boşluğa bıraktım."
"Ama..a.ma.?"
"Bir dakika! Niye herkes buna şaşırıyor?"
Kız elinde ki ajandaya birşeyler not alırken kimse bana cevap vermedi.
"Yarın taburcu edebiliriz sizi." dedi doktor olduğundan şüpheli olduğim tombul adam.
"Nasıl yani? Hani kriz, nöbet geçirebilirdi? O yüzden refakatçı almadınız mı siz? Hiçbir açıklama yapma gereği duymadan dört kelimeyle çekip gidemezsiniz."
"Gökdeniz size gerekli açıklamayı yapacak." dedi ve odadan ayrıldı sinir bozucu doktor. Gözlerimi devirip, Gökdeniz'e diktim, diktik.
Derin bir nefes alıp verdi.
"Bak, kriz geçirebilirdin çünkü kafanı aniden sert zemine vurdun, beyin fonksiyonların durabilirdi veya en çok hasar gören beynin sol tarafı felç olabilirdi. Ama olmadı, ki bu iyi haber. Gelelim hafıza kaybına. Kafanı sert zemine vurdun ya hani. İşte bu iki örnek olumsuz sonuç verince geriye tek bir şık kalıyordu. 'Hafıza kaybı'. Ama oda olmadı. Yani gayet sağlıklısın. Yarın ailen gerekli imzaları attıktan sonra sana taburcu imzalarından ayrı imzalar attıracağım. Sonra da gidebilirsiniz. Yarın sabah erkenden burada olacağım ve alçın hakkında konuşacağız. Ha bu arada Yekta Bey falza agresiftir. Fazla fazla. Ha bu arada, refakatçı nerede? Onun olması gerekiyordu burada."
