Emre'nin kokusunu hâlâ daha iliklerime kadar hissedebiliyordum. Güneş doğmak üzereydi ve Göktuğ yanımda değil, koltukta yatıyordu.Bir hafta sonra düğünüm var, ne muhteşem değil mi? (!)
Tamam, belki son zamanlarda evliliği fazla abartmamış olabilirim ama artık farkına varıyorum.
Torun felan istemezler inşallah.
*
Yatakta oturur pozisyon alıp komidinin üzerinde ki telefonumu elime aldım ve saate baktım. Pekâla, hiç bu saatte uyanmamıştım, hadi ben uyanamadım...Göktuğ'a ne oluyor?
O neden bu saate kadar kalkmadı ki?Saat, 14.56....
***
"Göktuğ!" diye cıyakladım odada. "Nişanlığım nerede benim?"Üzerinde ki gömleğin düğmelerini iliklemeyi bırakıp işaret parmağıyla bekar evinde ki dolabı göstererek, "Hayatım, bak şu dolabı görüyorsun değil mi? Ha işe o dolapta, altta," dedi ve sanki aklına birşey gelmiş gibi işaret parmağınız havada sallamaya başladı.
"Sakın birinci kutuyu açma, ikincisi nişanlık!"
He he, dedim içimden. Açmam....
Dolaba ilerleyip kapaklarını açtım ve içinden üst üste konulmuş kutulardan ikinci ve ağır olanını alıp yere koydum ve diğer kutuyu düzeltip dolap kapaklarını kapattım.
Kutu gerçekten çok ağırdı ve ben aldığım elbisenin bu kadar ağır olduğunu hiç sanmıyordum.
"Ne var bunda? Neden bu kadar?" diyerek sorularımı Göktuğ'a yönelttim. Göktuğ'a baktığımda gömlekle sportif bir tarz yarattığını cümle âleme duyuruyordu sanki. Beyaz, dapdar bir gömlek ve siyah, darpaça jean.
Sadece bunları giyinmişti ama gerçekten çk cool'du.
Ben hâlâ geceliğimle duruyordum. Ve hava kararmak üzereydi. Tabiikisi eve gelen kuaförler sayesinde saç ve makyaj işi bitmişti. Saçımı salaş ve dağınık bir topuzla gösterirken, makyajımla gözlerimi öne seriyordum. Ha bu arada, saçlarım doğal rengine geri döndü, maalesef..Saçımda ortası sarı değil de gri olan papatyalar vardı. Taç gibiydi ama saçıma takılıydı. Papatya işini ben düşünmemiştim ama çok güzel bir fikir olmuştu.
"Şey," dedi yanıma gelirken. "Sanırım o elbiseyi nişanlık olarak sana giydireceğimi düşündün. Ama öyle değil.."
Kaşlarım çatık yapacağı hamleyi bekledim.
Kutunun kapağını yavaşça kaldırarak, "Merve, büstiyer-etek kombinine bayıldığı söyledi." dedi. Artık kutunun bir kapağı yoktu ve içinde -beyaz pamukların üzerinde- papatyalarla süslenmiş -elbisenin bir detayı değil, sadece üzerine papatya serpiştirmişler- , gri, parlak, dirsek kollu bir büstiyer vardı. Ve altında ise eteği...Allah'ım bu çok güzell..
Ama tabiikisi ona kızmalıydım. Beğenmiş numarası yaptığım elbiseyi değilde bunu almıştı.
"Teşekkürler." dedi bilinçaltım benden izinsiz. Dil ve çenem benden izinsiz çalışmıştı. Aynı Barış ile kavga ettiğimiz günkü gibi..
"Önemli değil." diyerek yanımdan ayrıldı.
Salak, dedim içimden.. Salak işte n'olcak?
***
"Hadi artık, geç kalıcağız! Bir giyemedin elbiseyi!"
Yanlıyordu, elbiseyi giymiştim. Ama yerimden kıpırdayamıyordum. Öyle güzel olmuştum ki..
*
