Üç gün sonra
Sonunda eve taşınmanın ve kız kıza yaşamanın verdiği mutlulukla kendimi banyoya atmış dikişlerimi sökmüş ve çaprazlama tekrar dikmiştim. Böyle daha havalı duruyordu.
"Miray, hadi canım..yemek yapıcağız. Hayvanlar aradı 'yemek getirin bize de kaan bey hasta oldu' dediler."
Sebastian'ın odaya dalmasıyla telaşlanıp bonyaya attım kendimi. Ya gelipde burada ki kanları görürse? Hem salak gibi yağmurun altında beni öpmeye kalkarsa hasta olur tabii. Salak şey.
Banyonun kapısı yavaşça tık tıklanınca boğazımı temizleyip dudaklarımı yaladım ve çeşmeyi açtım.
"Şey, kusura bakma. S..seni başka birisi sandım da. Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum ben, git istersen." Dedim arada mal mal gülümseyerek. Sanki beni görüyormuş gibi..
'Tamam' dediğini duyar gibi olmuştum ama o arada küvetin tıpasını açtığım için umursamamıştım. Banyoda ki kanlı su yavaşça azalırken elime peçete alıp yere damlayan kanları silmeye başladım. Tamamen yok olduğuna kânaat getirdikten sonra küveti sulayıp tertemiz ettim ve hızla lavabonun üzerinde ki iğneyi ve ipliği alıp minik metal çöp kovasına attım. Bir daha işime yaramazlardı zaten. Derin bir nefes verip ellemi yüzümü yıkadım ve havluya silerek banyodan çıktım. Kısa sürede koca banyoyu temizledim, aferim bana..
Üzerimde ki kan damlamış olan beyaz kazağı ve siyah eşortmanı çıkartıp kapısı açık olan banyoya fırlattım. Ama gene de içeriye atamamıştım, basket konusunda hep beceriksizdim zaten.
Dolaba ilerleyip gri 'V' yaka bol kazağımı ve siyah taytımı çıkartıp üzerime geçirdim. Ev botlarımı ayağıma geçirip odamdan çıktım ve kısa olan merdivenlerden inip salona girdim. Cerem ve Nazlı karşılıklı koltuklara uzanmış defile izlerken Merve ve Sebastian mutfakta birşeyler yapıyorlardı. Oldum olası defileleri sevmediğimden amerikan tarzı mutfağa geçip ellerimi yuvarlak sarı masaya yerleştirip boğazımı temizledim. Sebastian bir an tırssa da sonradan benim olduğumu gördü ve bıçakla domatesleri elime tutuşturdu.
"Ben yemek yapmasını bilmem ki, napıcağım bunları?" Dedi sitem edercesine. Kıkırdayıp beni tezgaha doğru iktirdi ve doğrama tahtasını önüme koydu.
"Güzelim sana yemek yap demiyorum ki; sen bunları küp küp doğrayıp çorbanın içine atacaksın."
Hadi ya, cidden mi?
*
Küp küp doğramaya çalıştığım domatesli, adını bilmediğim çorbayı, mantıyı patates kızartmasını üst üste koyup bilekten botlarımı ayağıma geçirdim ve evin kapısını çekerek karşımızda ki 'erkek evine' doğru yol aldım. Bugün hava karlı değildi, zaten havalar git gide ısınıyordu, ufak derecelerle artıyordu havanın sıcaklığı. Gökyüzünde sadece kara bulutlar vardı; yağmur bulutları.
*
-- Yağmur Bulutları kitabını okumanızı öneririm en sevdiğim wattpad yazarının ikinci kitabıdır o kitap. Mutlaka okuyun. --
*Çitten yapılmış bahçe kapısını ayağımla iktirdim ve bahçeden evin kapısına geçiş yaptım. Kapıyı çalmak için kafamı öne eğmiştim ki Serkan, çalamadan açtı kapıyı. Hemen ardından Emir Serkan'ı geriye iktirip düşmesini sağlarken, ağzım 'o' şeklini almışken Emir uzanıp elimde ki yemekleri bir hışımla aldı ve içeriye doğru koşturdu. Serkan'ın ayağa kalkınca kapıyı kapatmasını bekledim ama kan görmüş vampir gibi koşarak içeriye gitti. Çok değil belki beş belki on saniye sonra gürültülü ayak sesleri duydum, hemen sonra da Kaan'ın grubunda ki erkekler koşar şekilde kadrajıma girmişti.
Aç ayında doğdular sanki.. Aç gözlüler.
"Sağolun, afiyet olsun!" Dedim sanki 'ellerinize sağlık' demişler gibi. Baktım ses gelmiyor -ses geliyor tabii de içeride ki yemek kavgasının sesi geliyordu- bir iki adım öne geldim ve kapı tokmağından tutup kendime çektim. Sesli bir şekilde kapanan kapıya bir saniye bile bakmadan yemek yiyebilmek için eve doğru ilerledim.
