36. Bölüm

6 1 0
                                    

×××

"Hatırlıyorum Miray, annemi ve babamı.. annem kabarık ve kıvırcık, sarı saçlı bembeyaz yüzlü bir kadın. Babam da annemin tersine kömürcünün çocuğuymuş gibi; kara kaş, kara göz, kara..düz saçlı. Annem o kadar güzel birisiymiş ki Miray.." dedi, hayallere dalıp gitmiş gibi bir hali vardı.

"İlk neyi hatırladım, biliyor musun? Dövmemi. Yanımda birisi vardı, yüzünü tam çıkartamıyorum. Ama erkekti. Ve bu dövmeyi zorla yaptırmıştı bana. İşte ilk bunu hatırladım Miray. Iki gündür o çocuğu çıkartmaya çalışıyorum, ama..ama ben yapamıyorum Miray. Olmuyor. Kahretsin! Olmuyor işte!"

Ona sıkıca sarılıp elimi saçlarına götürdüm ve aşağı yukarıya elimi saçında oyaladım. Kimdi acaba o şahıs? Neden zorla yaptırtmıştı yada dövmeyi?

Hıçkırıkları artarken biraz daha sarıldım ona. Yaşadıkları zor şeylerdi. Onu yalnız bırakamazdım, empati kurmaya çalışıyordum. O gün tüm gece onun kollarımda uykuya dalıp gidişini ve yüzünü incelemiştim. Muhtemelen bizi yattı sanıyorlardı ama ben uyumamış, Sebastian'ı incelemiştim. Çok güzel bir kızdı. Sarı, kısa saçları terden ve göz yaşlarından yüzüne yapışmış, yanakları al al olmuştu. Ertesi gün sabah, dolaba yerleştirdiğim kıyafetlerden; kareleri kırmızı gömleğimi belime bağlamış, altına köpek parçalamış gibi gözüken yırtık salaş jeanımı ve beyaz spor ayakkabı geçirmiş, üstüne ise beyaz askılı tişörtümü giyinmiştim. Saçlarım zaten erkek saçı gibi olduğundan sadece tarayıp geçmiştim. Günlük makyajımı yapmakla yetinmeyip, uykusuz olduğumu belli eden göz altlarıma kapatıcı sürmüştüm.

Sebastian; sarı bir çan etek, beyaz omuzları düşük kısa tişört, beyaz convers giyinmiş saçlarını ise balık sırtı örmeye çalışmıştı. Pek benzemese de havalı duruyordu. Makyaj yapmak istemediğini söyleyince odadan çıkıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa gitmiş, elimizde ki malzemelerden kahvaltı hazırlamıştık. Tabii ki mutfakta çıkardığımız seslerden dolayı erkekler uyanmış ve masaya yerleşmişlerdi.

Güzelce kahvaltımı yapmaya başlamışken, "Miray bana dün birşeyler dedi Emre. Eğer siz olur derseniz biz sokakta şarkı söyleyip para kazanacağız." dedi Kaan. Bana dikmiş olduğu gözlerini çekip domates salatasına çatalını batırarak aldığı domatesle birlikte ağzına atıp çiğnemeye başladı. Gözlerimi Kaan'dan ayırıp Emre'ye çevirdiğimde gözlerini kısmış Kaan'ın dediklerini tartıyordu. Muhtemelen izin verecekti, şarkı söylemeyi sevdiğimi biliyordu çünkü. Merakımı ve heyecanımı belli ettiğini düşündüğüm lensleri gözlerimi Emre'den Emir'e, Emir'den Kaan'a, Kaan'dan Sebastian'a çevirdim.

"Pekâla, gitarımız yok. Ilk önce gitar alalım, siz sokakta hem eğlenir hem şarkı söylersiniz. Bizde Emir ile birlikte iş bulur ve orada çalışırız. Sebatian sen ne yapacaksın?"

Emre'in yüksek çıkan sesine Sebastian biraz şaşırsa da toparlamış ve, "Ben dans edebiliyorum. Miraygil şarkı söylerken bende dans ederim?" diye cevap verip tek kaşını havaya kaldırarak üzerimizde gezdirdi gözlerini. Gülümseyip kafamı aşağı yukarı salladım ve kahvaltımı yapmaya devam ettim. Bugün olmazsa yarın olur, ama olmazsa olmaz.

*

Kaan siyah gitarını alır almaz meydana sürüklemişti bizi. Sebastian'ı ve beni yani. Heyecanlı gözüküyordu, sürekli gülümsüyordu Kaan. Ama Sebastian için aynı şeyi söyleyemezdim. O bizim aksimize, dalgın ve solgun gözüküyordu. Gene gözlerini bir noktaya dikmiş, arada sırada kısırak birşeyler düşünüyordu. Ne geçiyordu acaba o an aklından? Ne düşünüyordu? Özlüyor muydu annesini ve babasını?

"Gökhan'ın 'Sen İstanbulsun' şarkısını söylesek?"

Kaan'ın sesiyle bakışlarımı yere bağdaş kuran ve gitarın telleriyle oynayan Kaan'a çevirdim. Ne kadar da çekici ve yakışıklı duruyordu o an öyle. Sarı saçları alnını tel tel örtmüş, dudakları ise içine doğru gitmişti.

Papatya'MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin