Kaçak birisi olarak, peruk ile tanınmama olasılığım sizce de % 0,9 gibi bir ihtimal değil mi?
Evet; bence de öyle. Anlamıyorum Sedat varken neden benimle alışveriş yapmak istiyor ki?
Kocaman AVM'nin önünde sap gibi dikilmiş insanlara bakıyorduk. Derin bir nefes alıp kolunu dürttüğümde bana bir bakış atıp yürümeye başladı. Kolunla kolumu birbirine mühürlediği için bende onun hızında gidiyordum; ağır ağır..
"Pekâla, estetik mi istersin yoksa ufak değişiklikler sayesinde bambaşka birisi olmak mı?" Dedi Sebastian kulağıma fısıldayarak.
Kafamı iki yana salladım; alayla.
"Ufak değişikliklerle bambaşka birisi olmak."Ufak bir kıkırdaşmanın ardından mağazanın birine girip reyonlardan elbise, kazak, pantalon, etek, çanta vs. vs..şeyler bakmaya başladık. Beğendiğim herşeyi eksiksiz almıştık. Tabii ki Sebastian'da almıştı kendine göre birşeyler.
Bir mağazadan çıkıp diğerine girmiştik. Arada sıra da Sebastian'ın telefonundan selfie yapmış, karnımızı doyurmak için abur cubur almıştık..
Büyük bir pasaja geldik şehirin içine girerek. Pasajın dışı polis kaynıyordu ama kimse çakmamıştı bizi. Şüpheli hareketlerde bulunmamaya özen göstermiştik.
Pasajdan çakma birkaç eşya aldıktan sonra optikçiye gidip buz mavisi mercek lens aldık, oradan da çıkıp evin yolu tuttuk. Arada sırada Sedat hakkında konuşuyorduk. Meselâ..Sedat Sebastian'ı bir trafik kazasında araba patlamadan önce kurtarmış ve hastaneye yetiştirmiş. O kazadan öncesini hatırlamıyormuş Sebastian. Elinde ki dövmeyi de o kazadan önce yaptırmış. Aslına bakarsanız kaza yaptıklarını bile hatırlamıyormuş ama ona da Sedat söylemiş.
Evin bir iki sokak aşağısında ki kuaföre para vererek onu susturduk ve saç rengimizi değiştirdik..birde kestirdik. Sebastian'ın saç rengi sarı tonlarında ve omuzlarındayken benim saç rengim kahve tonlarındaydı. Evet, kahveye boyatmış ve erkek saçı gibi kestirmiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse..sanki biraz yakışmıştı.
Kuaförden çıktıktan sonra etrafımızı kontrol edip eve gelmiştik. Hava çoktan kararmıştı, Sedat ise emniyetteymiş. Müvekkili kaçan avukatlar gibi endişeliydi; sahte bir endişe.. Üstelik gelirken kimlikleri de getirecekmiş.
"Birşey diyeyim mi?" Dedi Sebastian her an çığlık atabilirmiş gibi.
Gülümseyip omuz silktim, "Çok tatlı olduk!" Diyerek cırladı aniden. Onun gibi yaparak kahkaha attım. Birazdan kimliğim ve diğerlerinin kimlikleri elimde olur. Bu sayede onların da tipini öğrenmiş olacaktım.
"Sebastian," dedim. Neden dedim bilmiyorum ama aniden ağzımdan çıkıvermişti işte. Ne diyecektim?
"Hı.." dedi 'efendim' der gibi. Biraz durup düşündükten sonra aklıma gelen ilk soruyu sordum."Güzel oldum mu cidden?" Biliyorum, anlamsız bir soruydu. Üstelik ben kendimi güzel buluyorsam, diğerlerinin ne düşündüğü umrumda değildi. Omzuma sertçe avuç içiyle vurup anlayamadığım yabancı bir kelime söyledi. O kadar hızlı söylemişti ki ilk harfini bile duyamamıştım neredeyse.
Kaşlarımı çatıp bir yandan elimle omzumu ovarken bir yandan da vücudumu ona çevirip anlamaz bakışlar atıyordum."Latince bir küfürdü, boşver. Sedat gelir birazdan hadi yemekleri ayarlayalım." Dedi ayaklanarak. Bana küfür mü etmişti yani? Hem de o kadar hızlı bir şekilde.
Garipsememi belli etmemeye çalışarak ayağa kalktım ve mutfağa doğru onun peşinden gitmeye başladım.Sebastian; ela gözlü, sarı ile kahvenin arasında saç rengi olan -ki artık sarı saçlı- , biraz fazla piercingli, biraz fazla serseri, biraz fazla güzel, biraz fazla yaralı bir kızdı. Sanki özenle inşa edilmiş gibiydi fiziği. Tahminen 50-60 kilo arasıydı ama uzun boylu olduğundan kilosunu göstermiyordu. Dudaklarına hiç dikkatlice bakmamıştım ama narçiceği gibi duruyordu. Ya da o tonlarda işte.
