21. Bölüm

6 2 0
                                    

"Ve para senedi elimizde!" diye haykırdım babamın şirkette ki odasında.
Tam 1.500.000 TL kazanmıştık.

Toplantı çok güzel geçmişti ben hiç konuşmamıştım, hiçbir şey yapmamıştım bile.
Emre'nin durumu da benden farksız değildi. Sadece şirketimizi övüp, şirket hakkında taviz verdi. Bu bile yetmişti.

"Bunu kutlamak gerek," diye mırıldandım tekrardan. Elimi telefonuma götürüp babamı tuşladım ve telefonu kulağıma götürdüm. Ikinci çalıştı açılan telefona annem çıkmıştı.

"Alo, meleğim bir sorun mu var?" Dedi sesi biraz neşeli biraz yorgundu. Kesinlikle alışveriş yapmıştı. Bu her zaman böyleydi..

"Hayır anne, aksine çok güzel birşey oldu." Diyerek çığlık attım. "Tam tamına, eksiksiz 1.500.000 TL para seneti aldık, toplantı oldu ve biz bu parayı kazandık anne, tekrar zengin olucağız!"

Annemin biraz neşeli biraz yorgun sesi şimdi solmuştu. "Siz ne yaptınız? Biz o parayı sonra nasıl ödeyeceğiz? Durumu şimdilik kurtarmış olsanızda daha çok batırdınız! Böyle birşeyi bizden habersiz nasıl yaparsınız? Baban duyarsa kıyameti kopartır!" Diye bağıran annemin bana ilk kez bu denli sinir olduğuna kânaat getirdim.

Galiba haklıydı, bu para borç alınmıştı ve borç geri ödenen birşey, biz nasıl ödeyeceğiz?

Telefonu annemin yüzüne kapatıp elimde tuttuğum para senedi ile kafeteryaya birşeyler içmek için giden Emre ve taplantı yaptığımız dört insanın yanına gitmeye başladım. Biz bunu nasıl düşünememiştik ki? Nasıl bu kadar geri kafalı olabilmiştik?

*
Kafeteryaya girdiğimde gözlerim Emregili aradı. Cam kenarında bir masada oturduklarını gördüğümde hızlı adımlarla masaya ilerledim. Masanın önüne geldiğimde Emre ve adamlar bana bakmaya başlamışlardı.. Şimdi sert kız ol Miray..

Hiçde nazik olmayan bir şekilde boğazımı temizleyip, "Alın senedinizi müsait yerlerinize sokun lütfen. Biz senetinizi istemiyoruz. Bu paranın oranı çok ciddi bir rakam ve biz bu rakamı sonra ödeyemeyiz. Şimdi pılınızı pırtınızı toplayıp, kurura bakın ama, siktirin gidin! Dedim Emre ve adamlar bana şaşkın gözlerle bakıp gülmeye başladılar.
"Peki o zaman, görüşürüz Emre Bey, Miray Hanım.. bu borç değil bu arada." Dedi ve gülümseyerek uzaklaştılar.
Emre katıla katıla gülerken masada ki tatlılardan birini tabağıyla birlikte suratına yapıştırıp gülerek oradan uzaklaştım. Eminim bana sövüyordur.

*

Herkesi toplamıştık, Kaan'ın yanına gelmiş uyanmasını bekliyorduk. Emir ve Nazlı, Serkan ve biz bolca hasret gidermiştik bu süreçte. Ama her zaman ki gibi gene lanet olası mesafelerimi koruyordum. Sadece Emre'ye çok yakındım.

"Uyanıyor." Dedi Merve, neşeyle ellerini çırptı. Onun yüzünden ölecek diye çok korkmuştu Merve, kendisini sorumlu tutuyordu ki öyle de olması gerekti.
Yerimden kalkıp herkes gibi bende Kaan'ın başucunda yerimi aldım.
Gözlerini açmak istemeyen uykulu bir adamı hatırlattı şuan ki tipi bana.. Zorla açmıştı gözlerini, ben bide bu adamla tatil yapacaktım. Istemsizce gözlerimi devirdim.

O şuanda yatmak zorunda ve hasta, gerizekalı.

Off git başımdan be!

"Oo.." Dedi zorla Kaan. "Miray Hanım'da gelmiş.."

Sol elimi sağ dirseğime götürüp sağ dizimi birazcık kırdım ve derin bir of çektim, "Herhâlde gerizekalı, bugüne bugün doktorun sayılır!"
Sametin sözlerine ikimizde gözlerimizi pörtletmiştik. Ne demek 'bugüne bugün doktorun sayılır' ?

"Nasıl yani?"

"E, sen bu gerizekalı ile hafta sonunu geçireceksin, yani onu iyileştireceksin."

"Ya siz kafayı mı yediniz, ben bu mazoşistle bir saatimi bile geçirmem!"

Tabii ki bunu alay ederek söylemişti, ciddi anlamda söyleyemez zaten.

"Üzgünüm tatlım ama kusuruma bak, oyun oynadık ve ben bunu yapmak için bir nêvi söz verdim. Yoksa bende meraklı değilim seninle değerli vakitlerimi harcamaya," Dedim gözlerimi devirip orospular gibi konuşarak.

"Bak gördünüz mü? Ben size dedim; bu kız bu herifle vakit geçiremez." Kaan sert ama alaycı bakışlarını Serkan'ın üzerinde gezdirdi. Bende öyle.

Tabii ki vaktimi Kaan'la geçirebilirdim, beni rahatsız etmediği sürece sorun yoktu. Ama ilk o başlattı inatçılığı, bende devamını getiriyordum. O istedi yani..

"Ne inat çıktınız ha! Hadi birşeyler yapalım."

Bertrand'ın sözlerine sesli bir kahkaha attım. Kaan yatmak zorundaydı ve birşeyler yapamazdık. Yani en azından ben yapamam..

***

"Bak güzelim, burada benimle birlikte tıkılı kalmak zorunda değilsin, gitmek istersen seni anlarım."

Herkes yaklaşık bir saat önce gitmiş, ben Kaan'la kalmıştım. Ona alışsam iyi olabilirdi, değil mi?
Ama bana sadece Emre güzelim der; bu yüzden birazcık çektirecektim.

"Sak-"

Kapının pat diye -hayvanca- açılmasıyla sözümü tamamlayamış, karşımda ise Mertan'ı görmüştüm.
"Gel, lanet olsun çabuk!"

**

Gelmek istemediğim için beni zorla arabaya bindirmişti. Şimdi ise ecel terleri döküyor daha önce geçtiğim yolda beni o lanet eve götürüyordu. Nedenini sorduğumda hiçbirşey dememişti.

Ani frenle kafam öne doğru düştü fakat Mertan elini alnıma koyarak, kafamı cama çarpmamı engelledi. Emniyet kemerimi çıkartıp hızla arabadan inen Mertan'ın peşinden gittim. Aralık olan kapıyı eliyle iktirerek içeriye gitti. Aklıma gelen kötü düşünceleri elimle iktirip bense içeriye girdim.

Rengarek boyadığımız duvarlar kan olmuş, oyuntularla doluydu. Yerde de bir sürü cam kırıkları, bira şişeleri, kırılmış papatyalı ev eşyaları, kan vardı...

Holdan oturma odasına girdiğimizde saçları bile kan olup gruplaşmış Göktuğ'u gördüm.

İşte şimdi bu adamdan korkmaya başladım.

***

Selam, evet okuyucu sayım artıyor ama vote ve yorum yok, lütfen kitabıma girip çıkmadığınızı kanıtlamak için vote yapın...

Papatya'MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin