-FİNAL-

28 2 0
                                    

Birkaç ay sonra, fırtına öncesi sessizlikten alıyorum;

Ortam fazla sessizdi.

Kaan'ın arkadaşları Istanbul'a geri dönmüş, Nazlı iyileşmiş, bebeğini de düşürmüştü. Buna da korkuları sebep olmuştu, artık eskisinden daha fazla somurtandı. Emir hariç kimseyle konuşmuyordu, onunla konuştuğunda ise sadece Emir'in sorularına kısa cevaplar veriyordu. Mesela; 'aç mısın?' diye soruyorsa Emir, Nazlı, 'hayır' diyordu. Evet, hayır, sağol, istemiyorum, özledim gibi kısa kelimeler..

Emre hem amca hemde dayı olamamayı pek takmamıştı açıkcası, hatta 'bir tane daha yapın. Ölmezsiniz ya' demiş olayı dalgaya, kendisini ise içkiye ve sigaraya vurmuştu. Merve, Serkan ve Cerem'in durumunu anlatmama gerek var mıydı?

Ama onları da özet geçecek olursak fazla üzgünlerdi. Kaan ve Serkan sürekli benim yanımdalardı, evle Nazlı ile Emir ilgileniyor Cerem ve Merve ise minik bir kafede garsonluk yapıyorlardı, bizim için.
Bu arada, sürekli bayılmam kansızlıktan dolayı oluyormuş. Doktor ruh sağlığım ile ilgili rehabilitasyona bilgi verse de oradan da sıyrılmıştık. Kaan'ın beni oraya yatırası yoktu sanırım.

Bu iki veya üç ay boyunca genellikle beni yalnız bıraktıklarında karşılaştım Göktuğ ile. Bana sürekli 'sevgilim' diyor, gözlerimin içine bakmaya özen gösteriyordu. Sanki gözlerimde bir duygu aramaya çalışıyordu. Ama artık fazlasıyla soğuk mavi gözlerim duygularımı örtüyordu. Kaan birkaç kere daha Göktuğ'un peşinden gitmiş ama boş geri dönmüştü.

Belki de evlilik konusunu hafife alıp onu kendime bağlamasaydım olay buralara kadar gelmeyecekti. Ya da belki de ona 15. Yaş günümde gülümsemesem, ve Emre'de dahil diğerleriyle tanıştırmasam hiçbirşey böyle olmayacaktı.

Ya da hiç olmadı Miray olmasaydım bunlar başıma gelmeyecekti, değil mi?

O gün gene fazla gergin ve sessizdik. Akşam yemeğimi yiyip Merve ve Kaan ile birlikte kaldığımız odaya girdik. Artık pek fazla konuşmuyorduk, hatta mecbur kalmadıkça konuşmuyorduk desem daha doğru olurdu. Ertesi sabah farklı birşey oldu, Kaan beni lunaparka götürdü. Öğlene kadar orada eğlenip eve geri döndük. Artık öpüşmüyor, hatta daha ilerisine gitmiyorduk. Yani ben istemiyordum. Gene o gün akşam üstü Nazlı geldi yanıma. Havalar biraz serindi o mevsim. Bu yüzden sıcak çikolata içiyordum. Elimde ki sıcak bardağı alıp yüzüne doğru tuttu. Etine değmemesine rağmen acıyla yüzünü buruşturup ellerime geri tutuşturdu bardağı, "Sıcak birşeyle tenimin arasında 3 santim dahi olsa derim yanıyormuş gibi oluyor."

Şaşkınca ona baktım. Bebeğini kaybettikten sonra ilk defa bu kadar kelimeyi bir arada kullanmıştı. Parti felan mı verseydik, ne yapsaydık acaba?
Tamam, sustum.

"Miray, sana diyorum!"

"Ha, şey. Anladım. Iyileşecek sen dert etme." Dedim hem şaşkınca hemde gülümseyerek. Ilk defa gülümsedi o an.

"Miray, sevgilim! Gel de akşama yemek yapalım!"

"Gelmek ister misin?" Dedim Nazlı'ya, Kaan'ın sesini duyunca. Kafasını salladı hevesle. Nazlı, mutfakla uğraşmayı sevmesine rağmen pek mutfağa girmedi bu süreçte. Emir sokmadı desek daha doğru olurdu. Genellikle yemeği Kaan ve ben yapardık. Birazdan Merve ve Cerem'de gelirdi zaten. Emre gene nerelerdeydi hiç bilmiyordum. Beyaz kafa ve arkadaşları artık eskisi gibi gelmiyordu da ekru renginde ki clasik arabanın yanına. Neden bilmiyorum ama sanki yaşadıklarımız etrafımızda ki insanları etkiliyormuş gibi hissediyordum.
Hele ki benim yaşadıklarım..

Nazlı, Emre, Emir, Cerem, Merve hatta Kaan ve arkadaşları bile benim yüzümden o hâldelerdi. Umut.. onunla konuşma fırsatım olmuştu aslında. Hatta giderken sanki kırk yıllık arkadaşmışız gibi uzunca sarılıp vedalaşmıştık.

Papatya'MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin