Bu bölüm merak edilenlere cevap bulma noktasında etkili ve yoğun bir bölüm olacak. Keyifli okumalar!Bölüme bir ❄ bırakın!
9. BÖLÜM |EŞİKTEKİ CESETLER
Karşımda hayattan bıkmış biri duruyordu, elinden tutayım derken... aynaya çarptım...
Bu dünyada var olmanın adı varlık olmaktı.
Çocukluk denilen benim için çekişmeli geçen dönemden çıktığım andan beri, niye var olduğumu sorguluyordum. Dünyayı daha iyi bir yere çevirmiyordum ya da tersi düşünüldüğünde dünya beni daha iyi biri yapmıyordu. Kimseye faydam yoktu, kimsenin bana faydası olmadığı gibi.
Varlık olmanın acısı, ruhumun iskeletinden kan terletiyordu.
Edim sessizliğini koruduğu için yoldaki işaretlerden Ankara'nın Çukurambar semtinde olduğumuzu anlamıştım. Unutmamak adına, semtin adını birkaç kez daha aklımdan tekrar ettim. Göğe yükselen lüks yapıların ve tanıdık ünlü marka şubelerinin önünden geçerken nerden nereye gittiğimize dikkatli bakmaya çalışıyordum.
Edim, uzun saatlerden sonra benimle ilk defa konuşarak, "Nerde olduğunu mu anlamaya çalışıyorsun?" diye sordu. "Nerde olduğunu bilmek, seni benden kurtarır mı?"
Cevap vermedim, çünkü bu sorunun yanıtını zaman gösterecekti.
Yüksek binaları geçtik, bir patikadan geçtik ve sonunda araba, büyük bir malikane tipi üç katlı, gösterişli bir evin önünde durdu. İki kanatlı otomatik metal, ağır kapılar açıldı ve Edim arabasıyla evin avlusuna giriş yapıp taştan yapılma merdiven basamaklarının önünde yavaşça durdurdu arabasını.
O söylemeden kapıyı açıp dışarı çıktım ve nerde olduğumu anlamak adına etrafıma dikkatle göz gezdirdim. Evin çevresi, muntazam ve bakımlı görünüyordu, görebildiğim kadarıyla toprağın üzeri yeşil otla çoğaltılmıştı. Evin sınırlarını belirleyen duvarların yüksekliği neredeyse evle aynıydı. Başımı evin kapısına çevirdim, hemen sağ ve sol köşe duvarında kameralar konumlandırılmıştı. Bu sanki benim için açık bir mesajdı; izleneceksin, gözüm üzerinde.
Merdivenleri çıkan Edim'in arkasından yürürken, ne kadar dik, korkusuzca ve kendinden emin yürüdüğünü geceye çöken karanlığın parçası olduğunu bir kez daha gördüm. Evin kapısından adımladığım anda ruhumun buz kestiğini hissettim, burası bir evin sıcaklığını, bir evin duygusal atmosferini taşımıyordu. Evlerin sahipleriyle alakalı olduğunu düşünmüşümdür hep, belki bu nedenle ruhsuz hissettiriyordu.
Kendimi tedirgin ve savunmasız hissediyordum, kapının önünde öylece dikildim.
Edim, büyük salonun ardına kadar açık kapısının önünde duraksadı. "Orda dikilmeyi bırak, buraya gel," dedi, sesi beklediğimdem çok daha sertti.
Yutkundum. Ve öylece bakakaldım. Beni yerimde durduran gözleriydi, kara gözlerine ölüm çökmüştü. Bu eve girdiği anda bütün havası ansızın değişmişti. Ev ona mı aitti? Kendimi kastım, dışımdan etkilenmemiş gibi soğuk dursam da göğsüme baskı yapan duygu arazileri korkunun heyalanıyla kayıp gümbür gümbür birbirine karışıyor, hislerimi altında bırakıyordu.
Edim, öfkeyle yanıma gelip kolumdan yakaladı. "Sana gel dedim!" diye gürledi ve beni öne doğru savurdu.
Ama tek savrulan bedenim değildi, aynı zamanda ruhumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)
General Fiction♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuşturucuya mahkûm olan bir kız... Lavin Kutup. İkisi bir araya gelince, öfkeleri cehennem olacak. Tenl...