Bölüm Şarkısı : Evanescence • My Immortal
34. BÖLÜM | ÖLÜ AŞK
Lavin'e, çivi gibi batan kelimelerin her birinin bir ucunda karanlık, bir ucunda çığlık vardı. Kış gecesi gibi kara gözlerinde, başka bir yabancının hayaleti raksedercesine, beyazı sönmüş siyah bir parıltı dolanıyordu. O kara gözler, buz gibi donuk, kar gibi çökmüş, sonbaharda esen rüzgâr gibi soğuk...
Edim tekrarladı, sanki bir boşluğu doldurmak istercesine, "Söyle," diye ısrar etti. Sesinde acımasız bir tını vardı. Hatta öfke. Uzun zamandır onu böyle öfkeli görmediği nadir anlardan biriydi. "Bunu yapacak mısın?"
İçinde bir depremi başlatan bu sözler, kalbinde aynı depremden sebep kocaman bir göçük açtı; artık içi ölmüş ve ölmemişlerle doluydu.
Lavin, başını yere eğdi, bunu nasıl isterdi? Böyle bir isteği nasıl gitmesiyle orantılı bir şart haline getirirdi? Onun ne zaman değiştiğini düşünse, arkasından bu düşüncesine bir alaşım ve tezat işliyordu Edim. "Benimle...," diye duraksadı. Yürek çarpıntısı içinde gürültülü bir kaosa neden olurken, soluk kesici bu isteğe karşı nasıl yol izlemesi gerek emin değildi. Ruhsuz gözlerini Edim'e dikip, duygusuz bir sesle cümlesinin devamını getirdi. "...yatmak mı istiyorsun?"
Bu sözler ağzından çıkarken, içi dışı kadar ruhsuz ve duygusuz değildi; içinde fırtınalar koparken, bu karakter hırsızına karşı etkilenmemiş görünmek eziyetti. Gözleri şu an dolsa ve boşalsa, hayal kırıklığının parçaladığı duyguların kanı akardı. Anılarının üzerine inceden bir kar yağdı... Bu hayatta kendisinden istemeden alınabilecek bir tek o kalmıştı. Düşünüyordu da... Belki bu zamana kadar kendisiyle kalması bile bir mucizeydi. Neticede en kirli ortamların, en karanlık hayatların içinden uyuşmuş bir vücutla geçerken, buna ancak mucize denilebilirdi. Zamanında, Edim'in ve Tuncay'ın üzerindeki gizli gölgesi olmasaydı, insanların önemsiz bir zar parçası olarak gördükleri o şey de kendisiyle olmayacaktı.
Ama Edim'e bir şartın esiri olarak teslim olmak, yanlış ve gurur kırıcı geliyordu.
Ve korkutucu.
Edim, kulağına yaklaşıp, "Aslında...," diye bilinçli duraksama yaparken, hâlâ uğursuz alayın kara sisi vardı sesinde ve dudaklarında. Edim, şimdi de Lavin'in ince soluklarını hayatsız kalsın diye çekmek ister gibi dudaklarına yaklaşıp fısıldadı. "İstemiyorum. Senden, sana daha ağır gelecek bir şey istiyorum."
Başını kaldırdı, bakışları ve aklı karışıktı. Nereye bakacağını da bilmiyordu; onun alayla gerginleşen dudaklarına mı baksaydı, önüne sunulacak kelimler için, gözlerine mi baksaydı, içindeki iblisin gözlerinde hayat bulduğunu anlamak için? Yine de bakışlarının yüzünde olması gerektiğini düşünüp, gür ve kıvrımlı siyah kirpiklerine baktı. Sadece alay ediyordu yatmak isterken öyle mi?
Lavin, "Böyle bir durumda hâlâ benimle dalga geçebiliyor musun?" diye sordu, sesi sert, bakışları dalgalanan denizi tufana çevirecek kadar öfke doluydu.
Edim, doğrulup başını sağ omzuna doğru hafifçe indirdi. Sanki bu açıdan Lavin'i daha rahat görmek istiyor gibiydi. Sakin ama ifadesinde giz olan bir sesle, "Buna, dalga geçmek denilemez, evet dalga konusu olabilirdin, ama şu an durum bu değil," dedi, bugün birkaç defa daha yaptığı gibi ellerini ceplerine yerleştirirken. "Korkaklığın azı insana yarar sağladığı gibi, cesurluğun fazlası da insana zarardır." Lavin'in gözlerindeki öfke duruldu, anlamadığını belirtmek ister gibi bir ifade takınınca, devam etti Edim. "Sadece bu kadar cesur konuşma yapmaman gerektiğini vurgulamak istedim, sen karşındakinden masum istekler bekleyebilirsin ama unutma, muhatap olduğun kişi senin gibi düşünmeyebilir. Bu yüzden ne istersen yaparım demekten önce, söyleyeceğim şeyleri dinlemeyi tercih etmeliydin. Kim olursa olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)
General Fiction♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuşturucuya mahkûm olan bir kız... Lavin Kutup. İkisi bir araya gelince, öfkeleri cehennem olacak. Tenl...