≈ 4. Bölüm: Zombi Kız ≈

4.5K 343 7
                                    


Multimedya: Evanescence - My Immortal (Lindsey Stirling cover)


  Elim ağrıyordu. Yazmayı fazla abartıp kolumu ağrıtmıştım ve 3 saat sonra da iyice ağrıyı göstermişti. Sınıfın içinde en arka sırada oturuyordum. Cam kenarında. Zeynep benim üzgün olduğumu anlamış bana bir şey dememişti. Yine de çok sinirlerim bozulmuştu. Okula geldiğimde yüzümün asıklığını silmeyi unutup aptallık etmiştim. Ve bana acıyıp unutmamın cezasını vermişlerdi. Her ne kadar bu halimi fark edip acıyan sadece Zeynep ile Cemre olsa da onların yapması bile sinirlerimi bozuyordu. Acınmaktan nefret ediyordum. Yardım istemekten. Anneme benziyordum ki bu iyi bir şeydi. Bugünkü tek tesellim buydu zaten. Sabah otobüsü kaçırmış, bugünkü Kipa' da çıkan kitaplara bakamamıştım. Çünkü okula yetişip geç yazılmamam gerekiyordu. Bir buçuk saatlik yol gelince...

  Ardından o yetmezmiş gibi Sevim ile kavga etmiştim. Kavga sayılmaz da laf dalaşı yapıyorduk resmen. Ama ben kaybetmiştim. Günün en sinir bozucu tarafı buydu. Aslında laf dalaşından çok yumruklu kavgalar bana göreydi. Daha sonra sırtımdaki yara tekrar acıyıp beni yere sermişti. Çok kötü bir durumdu. Ve herkesin gözü üzerime kilitlenmişti. Merakla beraber acımada vardı maalesef. Aptallar.

  Bu yara beş yıl önce bir yangında olmuştu. Yangından kaçarken sırt üstü ateşin üzerine düşmüştüm. Sinirlerim çok bozulduğunda bu yara sızlıyordu. Psikolojikti sanırım. Yara bütün sırtımı kaplıyordu. Ama normalde hiç hissetmiyor, orada olduğunu bile unutuyordum.

  Sırada boş boş oturuyordum. Camdan dışarı bakıyor, rüzgârın ağaçları nasıl sallayıp onları üşütmelerini izliyordum. Buraya oturan Zeynep'e benziyordu sanırım. Sabahtan beri dışarı izlemekten başka hiçbir şey yapmamıştım. Kendime gelmek umuduyla bu soğuk havada –ki Haziran ayında bu çok saçma bir havaydı− camı açmaya karar verdim. Açtığımda fırtınaya dönüşen rüzgâr yüzüme tokat gibi çarpmıştı.

  Rüzgâr saçlarımı uçurup dünyayı canlı izlerken omzumu biri dürttü. Ve yanımdaki çantayı kaldırıp masanın üstüne koydu.

  "Hey bu soğuk havada ne yapıyorsun? Anladık seviyorsun ama ben senin gibi dayanıklı değilim." Şaka yapmaya çalışmıştı Ali, ama benim boş boş ona baktığımı fark edince susup yüzüne ciddi bir ifade yaydı. "Tamam, sabahtan beri Yürüyen Ölüler' den fırlayıp sınıfa gelmiş gibisin. Neler oluyor?" Başımı eğdim. Ona her şeyi anlatmak istedim. Ama sonra bana inanmayacağı, bana deli diyebileceğini fark ettim. Ona tekrar baktım. Ali beni hep anlamıştı. Aramızda iyi bir arkadaşlık bağı vardı. Abi kardeş gibiydik. O gün Serdar yoktu. Kızlar bu sırada aşağı inmişlerdi. Sınıfta yalnız kaldığımız için benimle rahat rahat konuşabiliyordu. Genellikle insan içinde konuşmamaya dikkat ediyorduk çünkü insanlar bunu sevgili muhabbetine bağlıyorlardı. Ondan hiçbir şey saklamamış ona dertlerimi anlatmıştım. Bu derdimi de nasıl anlatacağımı düşünerek başımı tekrar eğdim.

  "Elizya hadi ama biz arkadaşız biliyorsun. Bana her şeyini anlatabilirsin. Senin dert ortağınım ben. Biliyorsun değil mi?" diyerek çenemi yukarı kaldırarak kendisine bakmama zorladı.

  "Biliyorum ama deli olduğumu sanacaksın." Korkuyordum. Onun gibi bir arkadaşımı kaybetmekten çok korkuyordum.

  "Hayır, bunu da nerden çıkardın? Ben senin hiçbir zaman deli olduğunu düşünmedim. Düşünmeyeceğim de söz." Elini yavaşça çekti.

  "Boş ver ben iyim tama-"

  "Hayır, sen iyi değilsin. Benim bildiğim Elizya, böyle zombi gibi ortalıkta dolaşmaz. Sen bana neler olduğunu söylemeden buradan hiçbir yere gitmeyeceğim." diyerek yerine iyice kurulup kaşlarını çatmış bir şekilde bana baktı. Bende ona zombi bakışlarımla karşılık verdim.

Alevdeki Melek (Yasaklı Kanat Serisi-1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin