Keyifli okumalar...
Elimi saçlarıma attım. Gerçekten karışmıştı ve çok kirlilerdi. Elimle biraz taradım ama pek düzeldiğini söylemezdim. Oflayarak saçımı bıraktım ve dışarıya baktım. Güneş açtığı için Serhat uykusuna geri dönmüştü. Kıraç'ta yanımda oturuyordu. Onun yanında da Semih. Onlardan biraz uzaklaşarak duvarın diğer tarafında kendime sarılarak oturdum. Semih'e asla sadık kalmayacaktım. Hâlâ ne olduğunu bilmiyordum ve öğrenmek istemiyordum. Öğreneceğimde işlerin daha da arapsaçına dönecekti, bunu biliyordum. Ve zaten her şey karışıktı bir de onunla uğraşamazdım. Yere bakmaya başladım. Boş boş yere bakmak bana kolay mı geliyordu bilmem ama sanki beynimin içindeki bütün tuhaf şeyleri buraya dökmek istiyordum. Yani her şeyi. Ne kadar tuhaf, sıra dışı ve olağanüstü şey varsa bir çöpe atıp yoluma devam etmek istiyordum. Oysa bende biliyordum ki bu asla mümkün olmayacaktı. Asla bundan kaçamayacaktım. Ben bir yarı melektim ve kanatlarım vardı. İnsan yanım bunlardan kurtulmak istiyor, onlardan nefret ediyordu. Onları dışlıyor, olmamaları gerektiğini bağırıyordu. Melek yanım ise bunların çok büyük bir lütuf olduğunu söylüyordu. Olmam gerekenin bu olduğunu... İnsan olarak yaşamıma asla devam edemeyeceğimi, asla onların yanında olup onlarla aynı ortamda kalmamam gerektiğini bana fısıldayıp duruyordu. Onların ikisini de dinlemek o kadar baş ağrıtıcıydı ki...
Beni düşüncelerimden sıyırıp gerçek dünyanın aydınlanmasında yardımcı olan vampirime baktım. Benim yanıma gelmişti ve yanımda oturuyordu.
"Elizya o..." açıklamaya başladığı anda, "Ne olduğunu zerre merak etmiyorum bilesin." diye sertçe kestim sözünü. "Bu kadar kolay kabullenip, inandığına aklım almıyor. Sen nasıl bir lidersin böyle?" diye sitem ederek devam ettirdim sözlerimi "Önce ona güvenmedin, sonra onun bir casus olduğunu düşündün, ardından bir it olduğunu söyleyip durdun. En sonunda korkak olduğunu ona bas bas bağırarak söyledin ve şimdide onun önünde diz çöküyorsun! Sen ne dengesiz bir salaksın böyle. Niye birden değiştin? O kızgın, haykıran liderimize ne oldu böyle? Hani sen bizim liderimizdin... Ben ona itaat falan etmem. Öldürmediğimize dua etsin." dedim ve önüme bakmaya devam ettim.
"Sanki ben çok memnunum senin gibi biriyle aynı grupta olmaya!" dedi Semih, çaprazımda ayakta duruyordu. Sesi, Su Yeşili rengindeydi. Bütün tiksintiyle buruşmuş yüzümü bir hızla ona çevirdim.
"O zaman çekip gidersin Semih Bey. Seni burada tutan yok. Cehennemin dibine kadar yolun var. Ve melek olman Cehenneme ait olmadığını göstermez. İster melek ol, ister iblis, Senin sonun ateşlerin içindeki acılarla dolu sonsuzluk. Zamanın kaybettiği bir zamandaki işkence sana gereken." diyerek sabahki olayı tam tersine çevirdim ve ayağa kalktım. Ben onu korkutup yaklaşmaya başladım, "Burada istenmiyorsun Semih. Bir gün içerisinde kendinden nefret ettirmeyi başardın. Büyük bir başarı! Eğer çok istiyorsan git Lider'e saldır. Birkaç gün sonra kopmuş kanatlarından parçalar göreceğime bahse girerim. Özgürlükmüş. Hah!" diyerek hayretler içerisinde kollarımı açtım bir an. Geri geri yürüyordu ve bahçeye yaklaşmıştık. "Bizim gücümüzü istedikleri falan yok. Onların yeterince güçleri var. Ve kendini çok özel görüyorsan göster bana. Senin bir özelliğini görmek isterim. Senden başka bir Zera görmesem de bir özelliğin olmadığını çok iyi biliyorum. İnan bana içimden keşke o morgdan çıkamasaymışsın diyorum. Kendini ne zannediyorsun böyle. Kıraç haklıymış itin tekisin sen! İşte busun! Başka bir şey olmaz senden! Ancak bir hain olursun. HAİN!" Bunu derken yüzünde dünyanın en büyük öfkesi vardı. Beyaz teni kızarmıştı. Ve dişlerini sıkmış bir şekilde karşımdaki bahçede duruyordu.
"Benden korkmuyorsun yani?" dedi öfkesini korumak istermiş gibi bir haldeydi.
"Hayır. Senden korkacak hiçbir şeyin yok." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alevdeki Melek (Yasaklı Kanat Serisi-1)
FantasíaYasaklı Kanat Serisinin 1. Kitabıdır. Bir yarı Melek. Yani Zera. Kendinden nefret eden bir kızken, Kara Kanatlar'ın avı olan bir kızın hikâyesi. Vampir Tarikatından ayrılan asi bir Vampir. En yakın arkadaşından bile saklanmayı ba...