Multimedya: Apocalyptica - Broken Pieces ft. Lacey
Keyifli okumalar...
*********************************************
Koşuyordum. Öfkem bütün vücudumu ele geçirmişti. Koşmak bazen bana iyi gelse de ona ulaşamayacağımı bilmek beni daha da kötü yapıyordu. Serhat yoktu. Semih'e ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama meleğim kaçırılmıştı ve beni yakmaya çalışmışlardı. Bir şekilde yangın büyümeden kurtulmuştum. Ama geç kalmıştım. Elizya yoktu, onu benden çalmışlardı. Elizya benim yandığımı görmemişti. Kim bilir ona ne söylemişlerdi. Birden bir kokuya rastladım.
Kan.
Bir ağacın dibinden geliyordu. Bir söğüt ağacıydı. Tekrar baktığımda kanın siyah olduğunu gördüm. Elizya'm. Birden bacaklarım beni taşıyamadı. Dizlerimin üzerine çöktüm. Vücudumda büyük bir gedik açılmış gibiydi. Göğsümde çok şiddetli bir sıkışma vardı. Yine de ayağa kalkmaya çalıştım. Elizya ölmedi. Ama eğer onu yaralamışlarsa onları doğduğuna pişman ederim. Kokuyu takip etmek için tekrar kokladım. Doğu... Yine koşmaya başladım.
Ayaklarım yumuşacık otlara değmiyor gibiydi. Elizya birden hayatıma girmiş, kendini benim hayatımın merkezi yapmıştı. Kendimden çok onu düşünüyordum. Rüya görebilsem sanırım onu görürdüm. Etrafım bulanık olarak benden ayrılırken aklımda sadece bu kıza olan aşkım vardı.
Ani bir hareketle durdum. Ben bir kere özgürce koşamayacak mıydım? Karşımdaki kişinin kim olduğunu görünce şaşırmam birden sevince dönüştü Elizya beraber kurtarabilecektik.
"Semih? Bende Elizya'yı nasıl kurtaracağımı düşünüyordum iyi ki geld-" sözümü onun yüz ifadesi kesti. Yüzündeki ifade yorgunluğun görüntüye bürünmüş hali gözlerimin önündeydi. "Sen... İyi misin?" dedim tereddütle. Sesim gayet düzdü ama içim titremişti.
"Bilmiyorum. Sen?" dedi bir ağaca yaslanarak. "Değilim. Az önce Elizya'nın... kanını buldum." dediğimde gözleri sonuna kadar açıldı. "Kahretsin." dedi mırıldanarak.
"Buradan geçmişler. Sen bir şeyler bulabildin mi?" diye sordum. "Aslında evet. Sanırım." dediğinde büyük bir umutla ona baktım. Meraklı bir sesle, "Ne buldun Semih? Lütfen çabuk söyle." dedim.
"Gece uçarken bir ağacın yakınında durdum. Giden arabalar gördüm. On belki on bir taneydiler."
"Hepsi siyah, arkası kısa mıydı?" diye sordum. "Evet." dediğinde, "Lider!" diye tısladım. "Ne o arabalar, o muydu? Saldıran adamlar onlar mıydı?" dedi. Başımı onaylarcasına salladım. "Maalesef Semih." dedim. Biraz sessiz kaldıktan sonra, "Ne yapacağız şimdi?" dedi. Bende, "Sen uçmaya devam et, bende koşayım. Tuhaf bir şey varsa hemen bana haber ver. Ne tarafa doğru gittiler?"
"Sahil tarafındaki kara yolundan gittiler. Sonra onları kaybettim. İlk iki sapağa girmediler sonraki üçüncü sapağa girdiler. Viraja girişlerinden ne kadar hızlı olduğunu gördüm. Aceleleri vardı sanki." dediğinde korkuyla kalakaldım. Lider'e gidiyorlardı. "Sen beni takip et. İz falan aramaya gerek yok sadece takip et." dedim. O da onayladı. Ve o yukarı çıkıp uçmaya başladı. Bende hemen fırladım.
Neredeyse bir saat geçmişti. Birden durdum. Yolun taşlık bir kenarında bir sürü cam parçaları vardı. Semih benim durduğumu görünce yanıma geldi. Camların arasında siyah birkaç parça buldum. Bu bir vampirin parçasıydı. Bir tanesi ölmüştü. Gülmeye başladım. Niye âşık olduğumu gittikçe anlamaya başlıyorum. Bu kız güçlü. İşte benim Elizya'm. "Bu da ne?" dedi Semih. "Bir vampir öldüğünde kan akmaz, sadece boynunu kır ve boynunda siyah bir tabaka bul. O tabakadan biraz parça gör. İşte ondan geriye kalanlar."
"Peki ceset nerede?"
"Götürmüşlerdir elbet. Onlar bir iz bırakmaz. Bu cam parçalarını anlamadım ama. Yine de cam parçalarını, normal bir insan merak etmez."
Birden etraftan hafif tıkırtı sesi geldi. Anında o tarafa döndüm. Aynı tıkırtı başka yerden gelince sese yöneldim yeniden. Semih'te çok dikkatliydi. Hançerimi sessiz ve hızlı bir şekilde çıkardım ve etrafımı dikkatlice incelemeye başladım. Görünürde gayet sakin bir bölgeydi burası. Pikan cevizi ağaçlarıyla doluydu. Sırtımı döndüğüm yerden ses geldi bu sefer. Hemen sesli bir nefes savurarak döndüm.
Birden beynimde vızıltı duydum. Vızıltı büyüdü ve sağır edici bir noktaya ulaştı. Beynime birisi milyonlarca hoparlör koymuştu sanki. Acı bir ses çıkararak gözlerimi açmaya çalıştım. Birden kendimi çığlık çığlığa yerde kıvranırken buldum. Acıdan nefes alamamıştım. Başımı iki ellerimin arasına almış delirmiştim. Aklım patlamış gibiydi. Birden kollarım gözüme çarptı.
Bütün vücudum simsiyahtı. Nefes almak yoktu. Acıdan kıvranırken sesimi kesmek istiyordum. Beynimdeki acı tiz vızıltı yetiyordu sağır olmak için. Ama vücudum benden çıkmıştı. Ruhum onu yönetmek için çok zayıftı. Bedenim artık acı bir özgürlüğe kavuşmuştu. Göğsümde, tam kalbimin olduğu yerde başka bir acı yayıldı. Nehirde akan kızgın çağlayan gibiydim. Hırçın. Gözlerim birden önümde bir karartı gördü. Başım kendiliğinde kalktığında simsiyah ışık saçan gözler önümdeydi. Işık kör edici bir şekilde parıldıyordu. Karartının hafif boğuk gülmesini duydum. O anda bulanık görmeye başladım. Gözlerim bir kurşun fıçısı kadar ağır geldi. Yine de o fıçıları kaldırmaya çalıştığımda yüzüme başka bir siyah şekil geldi. Ve o kadar tiz sesin arasından yüzümde bir basınç hissettim. Gözlerimdeki kurşun fıçısı iki katına çıkmıştı. Yana düşen ellerimi gördüm. Vücudumu gördüm. Simsiyah olmuştum. Yukarı bakarken gökyüzü siyaha büründü.
Semih belki ölüydü. Serhat'ta ölmüştü belki de, Elizya'da ölmüştü. Son kelimelerin düşüncesi içime karanlık bir kasılma getirdi. Onlar gitmişti. Daha önce babamın ve annemin gittiği gibi. Şimdi de ben onların yanına gidiyordum.
Ölmüş olmalıydım. Bunu biliyordum. Bir şey hissetmiyordum. Aklımda sadece bir kelime fırıl fırıl dönüyordu. Öldüm,öldüm,öldüm,öldüm,öldüm...
Düşünce korkmama sebep olmalıydı. Ancak sadece hüsrana uğramıştım. Bu kadar şeyden sonra aptal bir vızıltıyla ölmüştüm. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir yaratık öldürmüştü beni. Bir melek, vampir, kurt adam, cadı falan değil, başka bir yaratıktı bu. Ne olduğunu bilmek istiyordum. Ne öldürmüştü beni? Nasıl öldürmüştü? Belki de bilmemeliydim. Bazı şeyleri bilmemek daha iyi derlerdi.
Sadece bir şey düşünmek istiyordum. Onları nasıl karşılayacaktım? Ölen annemle babama sıkıca sarılacaktım. Sonra? Ne diyecektim ki? Sonra kuzenimi görecektim belki de. N'aber kuzen? Deyip sarılacaktım ona. Elizya'm? Onu o kadar sıkı tutacaktım ki kanatlarını açıp uçmaya çalışsa bile kurtulamayacaktı benden. Bu dünyada ondan ayrı ölmüş olabilirdim, ama ondan ayrı devam edemezdim.
Sonra cehennemin dibinde gidecektim.
Şu an kendimi hemen öldürmüş gibi düşünmüştüm. Hemen kötü düşüncelere kapılmıştım. Bir kere kurtulmuştum bu ölümden. Belki yeniden kurtulurdum. Belki de Elizya, Serhat ve Semih hâlâ yaşıyordu. Eğer yaşadıklarından emin olsaydım bende yaşamaya çalışırdım. Ama değildim.
Hayale kapılıyordum. Onlar ölmüştü. Şimdi ben ölüyordum. Son cümleyi düşündükten sonra beynimi bomboş bir kâğıda çevirdim.
Bekle beni aşkım. Eğer öldüysen cennette bekle beni meleğim.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bu arada bir haberim var... Final yaklaşıyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alevdeki Melek (Yasaklı Kanat Serisi-1)
FantasyYasaklı Kanat Serisinin 1. Kitabıdır. Bir yarı Melek. Yani Zera. Kendinden nefret eden bir kızken, Kara Kanatlar'ın avı olan bir kızın hikâyesi. Vampir Tarikatından ayrılan asi bir Vampir. En yakın arkadaşından bile saklanmayı ba...