Multimedya: Most Epic Music Ever: Hero Memories
Nutkum tutulmuş bir halde duruyordum. Ne yapmalıydım ki? En iyisi Elizya 'yı alıp buradan çıkmak. Tam elimi ona uzatacaktım ki beni merdivenlere hafifçe ittirdi. Birden kendime gelince "Sen?" dedim. Beni bırakmayı düşünmüyordu. Değil mi?
"Beni merak etme git hadi!" deyince onun delirdiğini düşündüm. Kim böyle bir yangının içinde kalmak isterdi? İtiraz etmeye çalışarak "Ama-" dediğim an sözümü "Git!" diye bağırarak kesti. Tereddüt ettim ama sonunda gittim. Elbette gelecekti. Yoksa gelmeyecek miydi? İçime bu şüphe düştüğü an arkama baktım.
Yoktu.
Birden ortadan kaybolmuştu.
"Elizya!" diye bağırdım fakat sesim kalabalığın ayak sesleri ve bağrışmaların arasında boğulup gitti. Bende kalabalık ile sürüklenerek aşağı iniyordum, yukarı çıkmaya çalıştığımda neredeyse bir kız tarafından yere kapaklanıyordum. Fakat duvara tutunarak dengemi korudum ve o şekilde gitmeye başladım. "Elizya... Elizya..." bağırmalarım ağladığım için sayıklamalara dönüşmüştü. Onu nasıl bırakabildiğimi çözememiştim. O istediği için mi yoksa korktuğum için mi bırakmıştım? Bu sorunun cevabını vermek istemiyordum.
Aşağı inerken sürekli arkama bakıyordum, belki Elizya gelir diye. Fakat kapıya ulaştığımda bile gelmiyordu. Endişelerim iyice bana karşı bayrak çekmiş gibiydi. Neredeydi bu kız? Onu niye bıraktım ki sanki. Ben evrendeki en kötü arkadaşım sanırım. Bir dakika, sanırım mı? Sanırım kısmını çıkarırsak hepsi doğru seni, hain. Kapıya ulaştığımda herkes kapıyı yumruklayarak açmaya çalışıyor, küçük çocuklar gibi panikleyerek kurtulmaya çalışıyorlardı. Panikleri, bir çocuğun paniğinden farksızdı. Duman burada daha çoktu. Duman ciğerlerimi yakmaya başlamıştı. Nefes almam gittikçe zorlaşıyordu. Sen yapman gerekeni yap. Arkadaşını kurtaramadın, bunu düşününce burnuma bir sızı geldi, bari bu insanları kurtar. Başım ağrımaya başlamıştı.
Sessizce besmele çekerek nöbetçi masasındaki koltuğun ayaklarını cama vurmak için insanları yararak kapıya ulaştım. İnsanlar beni gördüklerinde kendiliğinden yolu açıyorlardı zaten. Merdivenlere doğru son bir kez baktım yukarıda insanlar birikmişti. Bazıları aşağı merdivene, bodrum katına bakıyordu. Yani yangın çıkan yere. Niye olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Gözümdeki yaşlar aşağı dökülmeye başlamıştı.
Kapının yarıdan çoğu camdı fakat ikili camlardan yaptırdıkları için elbette yumrukla açılmazdı. Öğretmenlerin bile mi aklına gelmemişti yani. Zaten fırça atmaktan başka bir işe yaramazlardı ki. Kapıya, sandalyenin demiriyle vurdum. Önce cam çatladı. Bir daha vurdum, İç cam çatlayıp benim tarafımdaki cam kırıldı. Son bir kez daha vururken Elizya'nın yüzü aklıma geldi. Kimseyi aldırmadım ve yarı çığlık atarak yarı ağlayarak bütün camı kırdım. Elimi, dışarıdaki kilidi açmak için dışarı çıkardım. Açtığımda herkes kendini resmen yırtarak, rüzgâr gibi dışarı çıkmıştı. Bense durup onlara bakıyordum. Elizya'yı aradım. Yoktu. Karşıma birden iki kişi geldi ve beni merdivenlerden aşağı indirdiler.
"Cemre! Cemre! İyi misin? Cemre bir cevap ver. Cemre!" ses çok boğuktu sanki denizin altından geliyordu. Ancak Zeynep olduğunu tahmin ettim. Başka kim bu kadar endişelenebilirdi ki benim için. Sanırım beni sallıyordu. Sersemlemiştim. Başımın ağrısı bütün vücudumu kaplamıştı. Hiçbir şey düşünecek halde değildim. Ya da söyleyecek. Sözcükler boğazıma takılı kalmıştı. Cümle kurmayı yeni öğrenen bebektim sanki. Sadece ağladım. Gözlerim her şeyi denizin içinde gibi görüyordu. Ama yine de gözlerim O kızıl-kahve saçları aradı. Denizde boğulmuş olmalıydı. Sanki önümdeydi. Aklım bana oyun oynuyor, yarama tuz basıyordu. Onun yüzünü dalgalı görüyordum. Dalgalar ve kızıl-kahve saçlar, bir süre sonra kaybolmaya başladı sonra yeniden geldiler. Sahile vuran balık gibi hissediyordum kendimi: Halsiz ve ölü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alevdeki Melek (Yasaklı Kanat Serisi-1)
FantasíaYasaklı Kanat Serisinin 1. Kitabıdır. Bir yarı Melek. Yani Zera. Kendinden nefret eden bir kızken, Kara Kanatlar'ın avı olan bir kızın hikâyesi. Vampir Tarikatından ayrılan asi bir Vampir. En yakın arkadaşından bile saklanmayı ba...