26. Bölüm :İyileşen Vampir Ve Yaralı Leras

1.6K 127 3
                                    

Keyifli okumalar dostlarım...

..............................................................................................................

    Yanık kolumun iyileşeceğini söylesem de iyileştirmekte ısrar ediyordu. Bu kıza adı yanlış takmıştım. Keçi değil, resmen katır kadar inatçıydı. Cemre kolumu iyileştirmek için biraz daha merhem yapacağını söyledi. Bende evin içinde mal gibi bekliyordum.

     Kaçarken yangının farklı yerlerindeydik üçümüzde. Ben yangının çıktığı yerde, evin arka kısmındaydım. Semih yan tarafındaydı. Kıraç'sa ön bahçede Elizya'yı kaldırmaya çalışıyordu. Onlara bakarken arkamda bir şeyler hissetmiştim. Tam döndüğüm sırada Yekta ile yüz yüze gelmiştim. Ona vurmaya çalıştığımda hızlı davranıp arkama geçmişti. Bende ayağına çelme takıp onu düşürmeye çalışmıştım. Kalkıp dengesini bulduğunda zaman kaybetmişti ve onun pis suratına bir tekme savurabilmiştim. Yere düşerken beni de çektiğinde yangının ortasına düşmüştük. O önce düştüğü için toparlanmıştı. Ama ben yarı yanık vücutla sıyrılmıştım ancak.

    Hem göğsümün sağ tarafı hem de sağ kolum yanmıştı. Yine de Cemre'nin evine kadar yürüyebilmiştim. Saatler sürmüştü. Göğsümün birazı geçmişti. Ama kolum ve omzumun etrafı hâlâ duruyordu. Ve Cemre'nin annesinin işi olduğu için bu keçiyi çekmek zorunda kalmıştım.

    Tamam, güzel kızdı ama benlik değildi. Biraz gıcıktı. O yüzden onunla evde yalnız kaldığımızda sıkkınlıkla oflamıştım.

    Buraya gece gelmiştim. Annesi beni görünce hemen evine almıştı. Aynaya bakamıyordum ama camdaki yansımama bakılırsa resmen sokak köpeklerinden farksızdım. Yansımama iç çekerek bakmaya devam ettim. Neden beni eve aldığı anlaşıldı. Gece göğsümün geri kalanını iyileştirmek için bir otla merhem yaptı. Otun adını hatırlayamıyordum. Onu kaynatmış, daha sonra da süt ve daha önce yaptığını söylediği merhemle karıştırmıştı. Ortaya solgun yeşil renkte, vıcık vıcık bir şey çıkmıştı.

    "Onun yarayı iyileştireceğine emin misiniz?" diye sormuştum yüzümü buruşturarak. "Eğer," demişti ince kaşlarını çatarak, "İyileşmek istemiyorsan konuşmaya devam et. Zira işime karışılmasını sevmem." demişti sert sesle. Bende "istiyorum." demiştim. Başka şansım yoktu. Ne kadar çabuk iyileşirsem Elizya, Kıraç ve Semih'i o kadar çabuk bulurdum.

     Gelirken yemin etmiştim. Onları bulacak ve ait oldukları yerlerde olmalarını sağlayacaktım. Ve hiç birini dövüp suçlamayacaktım. Onları bulacaktım. Ölü veya diri.

    Şimdi ise Cemre'yi bekliyordum. Annesinin yaptığı merhemi yeniden yapacaktı. Nasıl iğrenç koktuğunu hatırlayınca kendiliğinden buruşan yüzümün yansımasına baktım camda. Sonra volta atmaya başladım. Saate bakıp duruyordum. On dakika, yirmi, otuz... Bir merhemi yapmak kaç saat sürer ki? Diyerek evde kızı aramaya başladım. Koridorda masmavi bir oda ile karşılaştım. Odaya biraz bakınca Cemre'nin odası olduğunu anladım. Mavilerle dolu dediysem de abartmayalım. Duvar açık maviydi. Yatağı da koyu mavi. Lacivert mi neyse işte ondan. Renklerle aram iyi değildir. Kahverengi bir çalışma masası, üstünde de masaüstü bir bilgisayar. Kitaplığına baktım. Telema. Bu da neydi böyle. Mavi kitabı elime aldım ve bir roman olduğunu fark ettim. Kapağında tüylerle kaplı şu halkalardan vardı. Yan tarafında da birinci kitap yazıyordu. Kapağını açtım. Ve mavi renkte, sarı sayfanın üzerine yazılmış yazıyı okudum.

     En yakın arkadaşın olarak şunu biliyorum ki, bir yıl geçmeden sen bu kitabı bitiremezsin. Ama belki fantastik dikkatini çeker. Umut var işte. Neyse. Umarım hediyeni beğenmişsindir. Güle güle oku. Ya da kitaplığında tozlansın kalsın... Sadece buna bakınca beni hatırlaman yeter.

Alevdeki Melek (Yasaklı Kanat Serisi-1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin