Multimedya: Lindsey Stirling- Shadows
Ona aşağıdan sırıtarak baktım ve "Hoşça kal!" dedim. Ben bunu derken yüzüme şaşkın ve korkmuş bir şekilde bakıyordu. Benim için endişelenmişti. Bu düşünce karnımın ağrımasına ve dizlerimin titremesine neden oldu. Hatta sanki bunu daha da belirtmek istermiş gibi "Ben bu yaşta kalpten giden ilk yarı melek olmadan, git buradan!" diye beni azarladı. Ve onu daha fazla delirtmek istemedim çünkü annesi ortaya çıkarsa ona nasıl açıklayacağımı düşünmek istemiyordum. Ayrıca kadıncağızın canını yakarsam yukardaki endişeli Zera beni asla, asla ama asla affetmezdi.
Koşarken nerede uyuyacağımı düşündüm. Ama hiçbir yer bulamıyordum. En sonunda şuna karar verdim: O eski eve yine gitmek zorundaydım.
Dün gece avlandıktan sonra, insanken yaşadığım evde uyumuştum. Bu ev ahşap bir kulübeydi. Kulübede bir küçük, açık renkli bir oda vardı, odada yayları cozulmuş bir yatak, çürük, koyu kahve bir dolap ve tozlu bir ayna vardı. Oturma odasında iki maviden eser kalmamış kanepe, küçük beyaz bir sehpa vardı. Mutfak kısmında da siyah, mermer bir tezgâh ve grileşmiş bir buzdolabı vardı. Buzdolabının buzluk yerinin arkasında bir tanede gizli bölmesi bulunuyordu, içinde de birkaç kan torbası. Bir de küçük tuvalet. Ev, Elizya'nın evinden iki yüz metre uzaktaydı sadece.
Eve vardığımda kapının kenarındaki bir saksıda, fesleğen vardı. Çok fazla zarar görmemişti. Elimi toprağın içine soktum. Toprak düşündüğümden daha soğuk ve ıslaktı. İçinden anahtarı çekip aldım ve kapıyı açıp içeri girdim. Ardından gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Durumu anlatmanın tek yolu; Her şey her yerdeydi. Çatal bıçaklar yere düşmüş, koltukların altına bile gitmişti. Eskiden bardak ve tabak olan parçalar yere, çam ağacının yaprakları gibi dağılmış, salonun yarısını kaplamıştı. Koltuklar yamuk duruyor, minderleri yere düşmüş bir şekilde, sehpanın altında duruyordu. Sehpada yan olarak devrilmiş durumdaydı. Dün üstünde kan içtiğimde bıraktığım büyük bir kupa duruyordu, fakat şimdi parçalanmış siyah parçalardan başka bir şey değildi. Buzdolabının tam kapatılmadığını fark ettim. "Hayır, hayır, hayır, hayır!" dedim keder ve ümitsizlikle. Ama yine de içimde küçük umut olsa da, bu umudun yalan olduğunu biliyordum. İçine baktığımda gizli bölme açıktı.
Kanların hiç biri yoktu.
Elbette kanları alacaklardı. Hazır insan kanı varken bunu hiç ziyan ederler miydi? İçindeki hayvan kanlarını da insan içine çıkıp araştırma yaptıklarında kullanacaklardı. Bunun onlar için en pratik iki güzelliği vardı: Bir, beni yavaş yavaş ve işkenceyle öldürmeyi kolaylaştırmışlardı. Çünkü burada fazla kan kaynağı yoktu. Hayvan bulmam neredeyse imkânsızdı ve bir önceki gece sadece şanslıydım. İki, onlara resmen daha fazla güçlenme şansı vermiştim. Harika!
Kendi kendime hırlayıp sertçe dolabın kapağını kapattım. Dolap ileri geri sallandı sallandı sonra bir güç tükenmesi sesi duydum, sanırım bozmuştum. Bunu kimin yaptığını iyi biliyordum.
Lider.
Odaya resmen köpürerek girdim. Eğer bir çizgi film karakteri olsaydım, sanırım kıpkırmızı bir rengim olurdu ve bastığım yerler yanık izleriyle dolu olurdu. Odaya girdiğimde çarşaflar yere doğru sarkıyordu. Dolabım açıktı ve kıyafetlerim yerlerde sürünüyordu. Odam resmen bekâr bir egenin odası gibi görünüyordu. Aynamın mikroplara ayrılmış olduğunu saymazsak elbette.
Hayır, şunu anlamadım aynamdan ne istediniz ulan. Ne yaptı size şerefsizliğinizi mi gösterdi yoksa?
Kendi kendime hüzünlü bir şekilde gülümsedim. Kıyafetlerime dokunmamışlardı. Benimle resmen dalga geçiyorlardı! Tekrar hırladım. Sonra yatağımın –yatağımdan geriye ne kaldıysa– üzerinde bir kâğıt gördüm. Kâğıdı alıp okudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alevdeki Melek (Yasaklı Kanat Serisi-1)
FantasíaYasaklı Kanat Serisinin 1. Kitabıdır. Bir yarı Melek. Yani Zera. Kendinden nefret eden bir kızken, Kara Kanatlar'ın avı olan bir kızın hikâyesi. Vampir Tarikatından ayrılan asi bir Vampir. En yakın arkadaşından bile saklanmayı ba...