Multimedia: Güven Bana'nın ilk kitabı :)
Sondaki açıklamayı okumadan geçmeyin lütfen :) Keyifli okumalar^^
Serenler Koleji, kalan son bir yılımı geçireceğim yeni okulumdu. Bense yeni bir ortaklığın simgesi olan kızdım. Bu okula gitmek isteyecek binlerce kişi olduğuna emindim. Herkesin rüyalarını süsleyecek güç ve gösterişte olan bir kolejdi burası ama nasıl bir şans ya da şanssızlıksa, isteyen onca kişiye rağmen o kapıdan içeri ben girecektim. Tıpkı onunla olmak isteyen yüzlerce kız olmasına rağmen, onu istemeyen beni seçmesi gibi... Diğer kolejler gibi yakışıklı ve bakımlı erkek öğrencileriyle ünlü bir okula gidiyordum ama bana her şey yasaktı. Sevmek de sevilmek de... Kaldı ki bunu zaten ben de istemiyordum. Arkadaş bile edinmek istemeyen ve elbette bundan aciz biri, sevmeyi neden isteyecekti ki? İstediğim şeyler basitti benim. Hep de böyleydim. Gözüm yükseklerde değildi hiçbir zaman yada isteklerim kimseyi zorlamazdı. Altımızdaki arabalar, cebimdeki paranın çokluğu ya da oturduğumuz evin güzelliği hiç umurumda olmadı. Bir gecekondu mahallesinde beni seven anne ve babamla hayatımı geçirebilirdim mesela. Tabii eğer seçme şansım olsaydı...Oysa şimdi gecekondunun varlığından bile bihaber olan bir semtte ve bu semtin gösterişine yakışan bir villada oturuyordum. Emrimde çalışan hizmetçiler ve bir tane de şoför vardı. Alışkındım böyle şeylere. Garipsemiyor ya da bu güç gösterisinde kaybolup gitmiyordum. Birilerine emir vermek, isteklerimin bir çırpıda gerçekleşiyor olması beni olduğundan daha mutlu bir insan haline getirmiyordu ama her ne kadar gözü tok Armin Soner olarak yetiştirilip buna alışsam da şimdi istediğim her şeyi önüme serecek birinin yanında kalıyordum ve onun yüzünden Armin Atay olmama çok az kalmıştı. Sonunda nefret ettiğim şoförle birlikte yeni okuluma vardık ve o yine en nefret ettiğim şeyi yapıp benden önce davranarak kapımı açtı. Bunu sevmiyor, dahası anlam veremiyordum. Bazen karşı çıkıp, sakinliğimi bir kenara bırakıp, bağırıp çağırmak istiyordum ama bu ailemin gözünde, neredeyse on sekiz yaşına yaklaşmış olan genç bir bayanın yapmaması gereken şeyler listesinin en başında geliyordu.
"Çantanızı içeri kadar taşıyayım isterseniz Armin Hanım. Size de eşlik etmiş olurum," dedi şoför. Adını bile bilmiyordum. O adamın dâhil olduğu hiçbir şeyi merak da etmiyordum. Üstelik şoförün içeri neden girmek istediğini de biliyordum: Rapor verecekti.
"Hayır istemiyorum. Ver," dediğimde huysuz kız imajı çiziyordum.Doğuştan zengin ve genç yaşında bu kadar para ile tanıştığı için şımarmış bir kız çocuğu... Ama aslında, zannedilenin aksine kötü biri değildim. Benden maddi olarak aşağıda olan insanları da küçümsemezdim ama böyle davranmak zorundaydım. Şımarık ve daha çocuksu kaprisleri olan aklı bir karış havada bir çocuk gibi... Olgun ve her şeye mantık çerçevesinde yaklaşan biri olursam amacıma ulaşamazdım. Kötü kız olup saygısız rolü oynamak zorundaydım. En çok korktuğum şey ise, bu rolün karakterime yavaş yavaş yapışmasıydı.
"Peki efendim. Buyurun." dedi şoför hemen emrimi yerine getirerek. Ona söylenen buydu, biliyordum. Daha fazla yanında kalıp sinirlenmek istemediğim için hemen çantamı alıp yeni okuluma doğru hızla yürümeye başladım. Şu an teneffüste olduklarını bahçedeki öğrencilerden anlayabiliyordum. İster istemez etrafı incelemeye başladım. Bu bana çocukluğumdan kalan bir alışkanlıktı. "Sus Armin,", "Elleme Armin,", "Terbiyesizlik yapma Armin..." Hep bu laflarla büyümüştüm. Kimi zaman katılaşan kimi zaman da çevremdeki ailelere göre beni daha özgür yetiştirmeye çalışan bir ailem vardı. Arayı genelde bulamazlardı ve ben de bu yüzden susup incelemeyi seçerdim. Sadece arkadaşlarımın yanında konuşurdum hatta o kadar çok konuşurdum ki artık onlar da sus demeye başlardı ama ben buydum işte. Tıpkı ailem gibi arayı bulamayan biriydim. Gri yoktu benim için, tıpkı onlar gibi. Kimi zaman beyaz olurdum kimi zaman gecenin ta kendisi.
Bana dönen meraklı bakışları yok sayarak adımlarımı daha da hızlandırdım. Bahçenin bir kısmında üstü kapalı oturma yerleri, diğer kısmında ise banklar vardı ve binanın girişine geldiğimde de tüm ihtişamıyla Serenler Koleji yazıyordu. "Merhaba," diye mırıldandım kendi kendime okul binasına bakarken. Birçok kişinin nefret ettiği ama benim için bir sığınaktan farksız olan bir yerdi okul. Nefes almamı sağlayacak, koruyup kollayacak... Severdim ben okulu. Çoğu kişi gibi arkadaşlarımla geçen zamanı ya da teneffüsleri değil, her şeyiyle severdim. En çok da kütüphanesiyle. Sessiz ve genelde lise öğrencilerinin uğramadığı bir yerdi kütüphane. Orada tek başıma kitaplarımla istediğim kadar vakit geçirirdim. Zaten benim arkadaşım olmazdı. Birilerinin varlığını yanımda hissetmeyeli epey olmuştu. Ben de roman karakterleriyle arkadaş olurdum. Hatta onlara âşık olurdum çünkü on yedi yaşındaki bu yalnız kıza âşık olmak da diğer her şey gibi yasaktı. Ne kadar da acınasıydı hayatım. Soner Holding'in tek vârisi ve yakında koskoca Atay Holding'in de sahibi olacak Armin Soner yalnız ve mutsuzdu. Güçsüz ve korku dolu... Adımlarımı mümkün olduğunca yavaşlattım. Binanın içine girdiğimden beri etrafıma tiksinti dolu bakışlar atıyor ve hissettiğim korkuyu saklamaya çalışıyordum. Bu bendim. Yani dışarıdan görünen bendim. Soğuk, kibirli ve sert... Müdürün odasını aramak için sağ tarafa doğru dönmüştüm ki adımın söylendiğini duydum. Hayır diye geçirdim içimden. Aptal şoför sonunda bir bahane bulup okulun içine girmişti işte! Ona verilen emri layıkıyla yerine getiriyordu.
"Armin Hanım?" diye sesleniyordu koşarak yanıma gelirken. Hızla arkamı dönerek kızgın bakışlarımı orta yaşlı şoföre çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2
Teen FictionAsla kimseye güvenme sözleriyle büyümüş genç bir kız ve ne olursa olsun pes etmeyen genç bir adam... İliklerine kadar hissettiği tanıdıklık hissiyle kavrulan genç bir çocuk. Aşk ve nefret birbirine karıştırılırsa ne olur ya da masum duygular tutkuyl...