1.bölüm/2~Seni Beklerken

112K 2.2K 135
                                    

Multimedia: İkinci kitabımız^^ 

Keyifli okumalar :)

 Hayatım boyunca azınlıkta da olsa kötü olaylarla karşılaştım. Yani en azından son birkaç yıla kadar öyleydi. Ama o kadar sert bir şekilde kendilerini belli etmeye başladılar ki kimi zaman kendimi felaketler arasında kalmış savunmasız, küçük bir fidan gibi hissediyordum.Sanki fırtınanın etkisiyle zarar görmüş ve daha sonra da son darbeyi oluşan selden bekleyen çelimsiz bir fidan gibi... 

Önce rüzgâr esmeye başlardı ve cılız fidan soğuktan titreyip bilinçsiz hareketler ederdi. Sonra rüzgâr yerini şiddetli fırtınaya bırakırdı ve rüzgârın sersemliğindeki fidan acıyı kabullenip kopmayı, huzura ermeyi beklerdi. Ama farkında olmadan öyle sıkı tutunmuştur ki toprağa, bir türlü bırakıp savrulamazdı. Tüm acısına,zorluğa rağmen fırtınanın da dinmesini beklerdi. 

Fırtına dinerdi. Dinerdi ama peki ya fırtınanın getirdiği yağmur? Fırtına kadar anlayışlı mıdır? Çekip gidebilecek midir? 

Yağmur kalırdı. Gökyüzüne ağır gelen her şeyi bulutların yardımıyla zarar görmüş fidanın üzerine ince ince akıtırdı. Her bir damlasında onu incitir ve yeri asla doldurulamaz yaralar açardı.Peşinden yeni bir felaketin geleceğinden emin olduğunda ise acılarını,tuttuğu öfkesini, kinini fidana işlemekten vazgeçip, susardı.Bu cılız fidan şanslıysa o bir daha ki ılık ve kendini sanki zararsızmış gibi gösteren rüzgâra kadar rahattır. Ama değilse... Yağmurlar bir oyun daha oynar ona. Sularını yeryüzüne indirdiğinde bir nefret de öyle kusar. İşte bu da sondur. Küçük fidan ya o gelen kuvvetli sulara da dayanıp tüm acıya göğüs gerecek, her şeyin bitmesini bekleyecek ya da köklerini bırakıp savrulmayı tercih edecek...Bekleyebilir miydi peki o güçsüz fidan? Savaşmayı seçip her acıya katlanabilir miydi? 

Ya ben? Dayanabilir miydim? Bir fidan misali önce gelen rüzgârla titredim ve şimdi de savruluyordum. Köklerimi sıkı sıkı bağlayabileceğim bir toprağım bile yoktu bu hayatta. Böylesine titrerken ve bir sonraki darbenin ağırlığını bile kestiremeyecek kadar üşürken nasıl dayanırdım? 

Hem de yalnız başıma...Bu kocaman evde yalnız başıma yine bana kocaman gelen ve kendimi küçük hissettiren odamda otururken dayanamayacağıma emindim. Saatlerdir boş boş oturuyor ve duvarı izliyordum. En son yarım saat önce kelimeler dökülmüştü kuruyan dudaklarımdan."Bir haber var mı?" diye sormuştum Mert'e beklentiyle. Ufacık bir habere bile razıydım. Ve işte o zaman yine bir saat önceki aynı cevabı işitmişti kulaklarım: Hayır.Saat gece on bire gelirken bu kadar saattir ne yaptığımı, dahası nasıl böyle sakin durabildiğimi düşünüyordum. Öğlen eve dönmeden önce kafenin önünde Mert'e yalvarmamdan bu yana saatler geçmişti. Yağız ile konuştuktan sonra telefonu kapattığımda ilk başta hiçbir şey hissedememiştim. Hayır, aslında hissettiğim şeyler vardı. Ama o kadar garip ve yabancıydı ki ne olduğunu anlayamamamdan dolayı yok saymayı tercih ettim. Gözlerimin dolmasına neyin sebep olduğunu bilmediğimden ağlamamak için kendimi zorladım. Şu anda da yaptığım gibi. Gözlerim doluyordu ve canımı acıtacak kadar da yanıyorlardı ama bir şey ağlamama engel oluyordu. O asi gözyaşlarım en olmadık zamanda gözlerimden süzülürken şimdi oldukları yere kazık çakmış gibi bekliyorlardı. Ne kaybolup biraz olsun beni rahatlatıyorlardı ne de akıp içimdeki garip hissi atmama yardımcı oluyorlardı. Öç alır gibiydiler. Alışık olduğum o his boğazıma doğru yayılırken ve nefesimi keserken bir de bulanıklaşan görüntüyle uğraşıyordum. Ve bu sefer yalnızdım. Beni kurtaracak ve geçti diyecek, yanımda olduğunu hissettirecek bir oksijen yoktu. Tek başımaydım ve bu hisse karşı koymaya çalışıyordum.Acılar içinde kıvranmanın sırası değildi. Bu sefer bekleyendim. Zaten hissedebildiğim kesin bir acı da yoktu. Daha çok boşluk hissi gibiydi. Ne düşünmem gerektiğini karar veremememden dolayı duygularım da garipti. Belki ufacık da olsa bir haber alsam... İyi gelirdi işte. 

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin