13.bölüm/2

112K 2.3K 485
                                    

Bu bölümün ithafı ceydameral1907'ye gelsin ^-^ 

Keyifli okumalar :)

Her insana seçme şansı verilse sanırım herkes başka biri olarak doğmak isterdi. Zengin biri daha az paraya sahip olup daha fazla sevgi hissetmek isterdi ya da fakir biri daha fazla parayla daha fazla güç. Küçük bir çocuk ona yılların neler kazandıracağını bilmeden hemen büyümek ister, belki de annesi ve babası kadar güçlü olmak... Çünkü hayatta insanlara bilmediği şeyler o kadar cazip gelir ki sanki o bilinmeyen bizim için en iyisi en güzeliymiş gibi düşünürüz. Oysa çoğu zaman öyle değildir. Ben de bunları fark etmeme, düşünmeme rağmen Armin olarak doğmak istemezdim. Soyadım Soner olmasın ve ailemden kopmayayım isterdim. Beni bırakıp gitmiş bir abi yerine, yanımda olan ve saatlerce kavga ettiğim bir ağabeyim olsun isterdim. Ölümlerle, kayıplarla uğraşmak yerine birkaç ay sonra gireceğim sınavı düşünmek isterdim. Ailemle birlikte sınav heyecanı yaşayıp, yeterince çalışmadığım için kavga etmek isterdim. Çok şey isterdim. İstemediğim tek şey Armin Soner olmaktı. Ama Armin olarak doğmuştum ve bunun geri dönüşü yoktu. Elimde yarım bir aile, öldürülmüş bir abi ve geri gelip gelemeyeceğinden bile emin olamadığım müstakbel bir eş vardı. Bir de yanımda oturan, onu tanıyacağıma söz verdiğim bir arkadaş.

Ege'ye sırf arkadaş demek çok yavan geliyordu bana. Gözlerimi kapattığımda arkadaş kavramı benim için Bursa'da bıraktıklarımdı, iyisiyle kötüsüyle. Ya da şimdi edindiğim ve beni yargılamadığına emin olduğum Nehir'di. Ama Ege... Ege arkadaş değildi. Ona arkadaş demek kendimle barışık olmak, kendimi sevmek gibi olurdu. Çünkü o kadar benziyorduk ki gözlerimi kapatıp hayatlarımızı düşündüğümde rolleri bile değiştirebileceğimizi görüyordum. Çevresinde onu seven kişilere rağmen yalnızdı mesela. Buğra ona öz kardeşiymiş gibi değer veriyordu ama yanında değildi. Zaten kimse onu suçlayamazdı da. Ya da Nehir... Seçme şansı olsa direkt Ege der miydi? Dese bile kalbinin yarısı da Buğra ile kalmaz mıydı? Bu yüzden Nehir de yoktu yanında. Ege'nin yanında olabilecek tek kişi ailesiydi. Onlara ihtiyacı vardı en çok. Ama yoklardı. Tıpkı benimkiler gibi. İşte bu yüzden onunla benziyorduk. Birilerine ihtiyaç duyuyor ama o ihtiyacı bir türlü kapatamıyorduk. Yalnız ve güçsüzdük.

Nehir büyük ihtimalle şu an mutluluktan sarhoş olmuş ve gülümseyerek geçirdiği günü düşünüyordu. Ege'den izini koparır koparmaz Alp'i davet etmişti ve bütün gün beraberlerdi. Sıkılmamdan ya da tekrar ağlama nöbetine girmemden korktuğu için sürekli bizi yanlarına çağırıyor ya da ortak bir şeyler yapmamız gerektiğini söylüyordu ama Ege ve Alp'i bir araya getirmek dünyanın en saçma şeyi olurdu. Bu yüzden de ben Ege ile kalmıştım o da Alp ile normal ve güzel bir gün geçirmişti. Belki sarılarak film izlemişlerdir ya da Alp Nehir'in kulağına sevgi sözcükleri fısıldamıştır. Peki ya, öpüşmüşler midir?

"Odaya çıksam iyi olacak, kendimi iyi hissetmiyorum," diyerek ayağa kalktığımda Ege de koluma girmek için adım attı. "Gerek yok artık üzerine basabiliyorum."

"Bu gece burada mı kalacaksın?" diye sorduğumda başını salladı.

"Hakan amcadan kesin emir." diyerek güldüğünde ben de gülümsedim. Babasıyla konuştuktan sonra bir daha o konuyu açmamıştık. İkimiz de anlaşma yapmış gibi davranıyor, olayı unutmuş gibi yapıyorduk. Oysa ben unutmamıştım. Hâlâ içimden geri dönebilmeleri için dua ediyordum ve Ege'nin de unutmadığına emindim. Rahatlığından anladığım kadarıyla babasının hayatı risk altında değildi ama yine de tedirgin olmalıydı. Yağız ve Baran'ın yanı sıra babamın da orada olduğunu hayal bile edemezdim.

"İyi geceler." diyerek sessizce merdivenlere doğru yöneldim. Saat en fazla on falan olmalıydı ama sanki gecenin bir yarısıymış gibi uykum vardı. Ama uyumayacaktım. Yağız gelmeliydi ve ben öyle dalmalıydım uykuma.

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin