16.bölüm/2

104K 2.3K 525
                                    

Multimedia: Kahvesiyle uzaklara dalıp giden bir temsili Yağız Atay diyelim...

Keyifli okumalar :)

Benim gibi kaç kişi vardır bu hayatta? Kim, daha küçücük bir çocukken ağabeyinden koparılır, yıllar sonra ölümüne tanıklık eder? Ya da ailesinin zorla yanına yolladığını düşündüğü adamın yıllar öncesinde ağabeyini bataklığa çektiğini öğrenir? Üstelik o adam ailesini tehdit ederek onu kopardıysa... Ve en acısı... Kim kendisini seven adama bir şeyler hissettiğini düşünüp dile getirecekken bunca şeyi öğrenir? Sanırım ben hayatta hep acı çekmesi gereken kişilerden biriydim. Güldüğüm yıllar olmamış değildi tabii. Şimdi bile kendimi mutlu hissettiğim zamanlar yok muydu sanki? Vardı elbette ama neden hiçbir mutluluğum daimi olmuyordu da her gülümsemenin ardından gözyaşı döküyordum? Şans ile ilgiliydi belki de bu. Bir türlü parlayamayan yıldızım hep böyle sönük kalacaktı ve beni günden güne yok edecekti.

Kendimi olduğundan daha fazla bunalıma sokmamak için elimle gözyaşlarımı silerek ayağa kalktım. Saat kaçtı, Yağız ne yapıyordu bunları da bilmiyordum. Odama kapandıktan bir iki saat sonra gelmiş ve kapıyı açmam için yalvarmıştı neredeyse. Bense hiç sesimi çıkarmadan o gidene kadar sessizce ağlamıştım. O gittikten sonra ise zorla da olsa kendimi susturmuş ve uyuyamayacağımı bile bile gözlerimi kapatmıştım. Sonra Baran gelmişti. O da kapıyı açıp konuşmam için beni ikna etmeye çalışmış ama başarılı olamayacağını anladığında vazgeçmişti. Ellerimi boynuma götürüp odaya göz attığımda ofladım. Gerçekten sıkılmış ve daralmıştım. Fikrimden caymamak için hemen kapıya doğru ilerleyip kilidi açtım ve sanki yeni bir dünyaya geçiş yapıyormuş gibi endişeli gözlerle etrafa bakındım. Görünürlerde kimse yoktu. Evde olmama ihtimalleri de oldukça yüksekti zaten.

Sessizce merdivenleri inerken aklımda sadece saçma sapan bir televizyon programı açıp kafamı dağıtmak vardı ama karşılaştığım sahne bunu yapamayacağımı gösteriyordu. Yağız bacaklarını kendine doğru çekerek üçlü koltuğa uzanmış, bir elini yastığın altına diğer elini bacaklarının arasına koymuş yatıyordu. Dağılmış kumral saç ve sakalları yine dikkatimi dağıtırken farkında olmadan ona doğru yürümeye başlamıştım bile. Yanına yaklaştıkça çatılmış kaşlarını fark ettim. Rahatsız bir yerde uyuduğunda ya da huzursuz olduğunda kaşları çatılıyordu. Yastığın altındaki elini biraz daha kendi doğru çektiğinde üşüdüğünü anladım ve yaptığım şeyin saçmalığını düşünmemek için hemen ayağa kalktım. Onu uyandırmamak için sessizce merdivenlerden çıkıp odamdan battaniye alarak tekrar aynı sessizlikte yanına geri indim. Yavaşça üzerini örttüğümde uyanacağı korkusuyla umursamaz bakışlar atarken o sanki bunu bekliyormuş gibi battaniyeyi üzerine çekip uykusuna devam etti. Kaşları biraz olsun eski haline dönerken yine de eskisi gibi değildi. Huzursuzdu o da. Olmalıydı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde başında beklerken aklıma ilk gelen fikirle hemen yanına yere oturarak sırtımı sehpaya yasladım. Şu an onu oldukça yakından izliyordum. Elimi uzatsam yüzüne dokunabilecek kadar...

"Ona kızgın mısın, kırgın mı?" diye soran Baran'ın sesini duyunca irkildim. Bakışlarım hemen Yağız'ı bulunca uyanmadığı için rahatladım. "İlaç alıp yattı, uyanmaz."

Derin bir nefes alıp oturduğum yerden kalktıktan sonra kollarımı birleştirerek Baran'a doğru döndüm.

"Neden kendin için sormuyorsun?" diye sordum alaycı bir gülümseme eşliğinde. Yine de ses tonuma dikkat ediyordum, Yağız'ın uyanması en son istediğim şey olurdu. "Bana anlattığı her şeyi sen de biliyordun, beraber yaşadınız ve beni buraya beraber sürüklediniz. Eymen'i ölüme sürüklediğiniz gibi..."

"Bunun doğru olmadığını sen de biliyorsun." dediğinde içimden evet diye bağırdım. Doğru olmadığını biliyorum ama elimden daha fazlası gelmiyor.

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin