23.bölüm/2

120K 2.8K 628
                                    

Keyifli okumalar :)

(Final değildir! Dediğim gibi... Bizde bu Armin varken daha yolumuz var :D ^-^ )

Üç yıl sonra...

Aşk... Üç harften oluşan bir sözcük. Tüm görünen bundan ibaret. Anlamı ise... Yüzyılları aşmış bir değeri, insanın zaman zaman canını yakan, şanslıysa da içini ısıtan bir gücü var. İyi yüzünü gösterdiğinde bulutlara taşıyan, acı tarafıyla karşılaşıldığında cehennemi tattıran... Mucize değil de nedir bu ilahi şey?

Derler ki, dünyada her şeyin bir ritmi vardır. Esen rüzgâr kendince bir melodi oluşturur, birbirine karışan yaprakların hışırtısı bile bir şeyler fısıldar. Bence haklılar. İnsanın kalbi de böyle. Sadece belli nedenler dışında hep aynı atmaz mı? Ve en büyük değişikliği, iki nedenden dolayı olmaz mı? Âşık olduğunda ve ölürken... Birbirinden bu kadar uzak ama bir o kadar yakın iki olay değiştirir kalbimizin ritmini. İkisi de bizi sonsuzluğa çeker ve hapseder. Biri belki yaşayan bir ölüye çevirecektir ve nefes alırken öldürecektir her an, biri de daha fazla acı vermeden nefesimizi kesecektir. Böylesine de zıttırlar birbirlerine ama bir o kadar da iç içe geçmişlerdir.

Mesela tarihteki birçok aşkın sonu, ölümle bitmemiş midir? Bizim gülümseyerek, iç çekerek hatta zaman zaman imrenerek dinlediğimiz o destansı aşklar... Ama bazen bu aşklar bile yetmemiştir mutlu olmaya. Cleopatra'nın aşkıyla birlikte yaşadığı bir hayattan kendi isteğiyle, bir yılana kendini sunarak intihar ettiği rivayeti vardır. Bundan daha acısı ise hemen ardından büyük aşkı Anthony'nin kendini bıçaklayarak öldürmesidir ama. Üstelik sadece onlar bile değildir aşkın acısını yaşamış ya da sadece o yıllar değildir buna şahit olmuş. Herkesin bildiği, dilden dile dolaşan Leyla ile Mecnun aşkı farklı mıdır onlardan? Hatta belki de daha acıdır. Kays, hiç kavuşamamıştır Leyla'sına ama onun mezarı başında beni de al diye dua edecek kadar da çok sevmiştir.

Ölüm bizi şimdi bu kadar korkuturken, içimizi buz gibi soğuturken, aşkından al canımı diye dua edip gözlerini Yuman nam-ı diğer Mecnun'un durumu neden romantik gelir ki?

Aynadaki aksime bakarken gözlerimi kapattım. Büyük bir aşkla başlayıp sonu ölümle biten aşkları düşünüyordum hep. Bir de madalyonun öbür yüzü vardı. Aşklarından vazgeçenler... Napolyon mesela. Âşık olduğu hatta adını sevmediği için sevdiği kadını Josephine yapan, bu kadın uğruna ordusunu seferber edip mektup taşıttıran, aşkına karşılık bulan bu adam, sevdiği kadının çocuğu olmadığı için ayrılmamış mıdır ondan? O şartlarda, o konumda ne kadar da doğrudur, ama şimdi bir vazgeçişten başka bir şey değildir. Üstelik Rose ölene kadar Josephine ismini kullanırken... Aklıma gelenler, kalbimin olduğu yerlerde bir şeyleri acıtıyordu. Çünkü kalp nasıl acırdı ki? Üstelik böyle mutlu bir günde. Beyazlar içinde, boy aynasının önünde dikiliyordum. Dakikalardır yaptığım tek şey buydu. Mutlu olmalıydım. Sadece saf bir mutluluk olmalıydı içimi kaplayan ama biraz da hüzün vardı nedenini anlayamadığım.

"Armin!" diye çığlık attı içeri giren İpek. "Makyajın bozulmuş, şu haline bak."

Beni tekrar makyaj masasının önüne çekerek makyajımı düzeltmeye başladı. Bu halleri beni ister istemez gülümsetiyordu. Yağız ile evlenme kararı aldığımız andan itibaren sanırım benden daha çok heyecanlanmış ve daha çok uğraşmıştı. Onunla gerçek anlamda tanışacağım akşam nasıl da korkuyordum kötü bir şeyler olursa diye. Oysa ne kadar yersizmiş bu korkularım. Ben o gece yeni bir arkadaş edinmiştim aslında. Gerçek bir dost. Benim dışımda ağabeyim yerine koyduğum Baran'ı da etkilemişti üstelik.

İpek, gerçekten umut dağıtıyordu çevresine. Biraz da neşe...

"Şu dudaklarını yemekten vazgeç." dedi sinirle. "Ayrıca şu gözlerine söyle..."

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin