Gözlerimden süzülen kristaller

857 74 20
                                    


Ağzımı kapatan herkimse beni kendine çevirip diğer eliyle 'Sus' işareti yaptı. Dikkatimi karşımdaki adama verdim. Giray. Giray neden bunu yapıyor? Neden gizlice yaklaşıp ağzımı kapattı? Manyak herif. "Giray ne yapıyorsun?"

"Seninle konuşmam lazım." Benimle konuşman lazım ve hırsız gibi arkadan yaklaşıyorsun. Başımı dinliyorum anlamında hafif salladım. "Masal... Şey... Ben..." Evet sen. Çabuk söyle be adam heyecandan öleceğim şimdi. "Masal... Ben... Seni seviyorum." Teşekkürler Giray bende seni seviyorum. Ne beni seviyor mu? Giray mı? Beni mi? Şaka yapıyorsa bu sefer ben onu heyecandan öldürürüm. "Nasıl?"

"Masal seni seviyorum. İlk günden beri senden gözlerimi alamıyorum. Önce sadece hoşlandığımı sandım. Ama şimdi eminim seni sevdiğime."

Girayın her sözü, her kelimesi beni eskilere götürüyor. Sanki bu kelimeleri Giray değil Poyraz söylüyor. Ve şuan sanki Poyraz karşımdaymış gibi. Daha fazla dayanamayarak gözyaşlarım yanağımdan süzülmeye başladı. Bu sözlere pek alışık değilim. Sadece bu sözleri Poyrazdan duymuştum. Ama artık Giraydan da duydum.

Artık Girayı duymuyordum. Sözleri kalbime dank ediyordu. Gerçek dünyadan çıkmış kimsenin olmadığı başka dünyaya gelmiştim. Her yer huzurla doluydu. Tüm üzüntüler gitmiş yerine mutluluk, sevinç, heyecan gelmişti.

Gözlerimden süzülen her gözyaşı yere düştükten sonra bir kristale dönüşüyordu mutluluktan. O kristallerin yere düşünden sonra çıkardığı sesler kulağıma aşk sözleri gibi geliyor. Ama o kristallerin kalbime hançer gibi saplanmasından korkuyorum. Her şey güzel oluyor derken daha kötüye gidiyor. O kristaller benden düşen bir parçaydı. Ama beni yaralamaya yetecek güçteydi.

"Giray ben... Şey... Daha yeni bir ilişkiden parçalanarak çıktım. Ve şuan başka bir ilişkiye hazır değilim. Yine yara almaktan korkuyorum. Parçalanan kalbimin daha fazla parçalanmasına dayanamam."

Giraya söylediğim kelimeler beni daha da parçaladı. Acıyan yaralarımın üstüne yeni yaraların gelmesini kaldıramam.

Giray gözlerimin içine bakıyordu. Gözyaşlarımın yanağımdan nasıl süzüldüğünü izliyordu. Onunda gözleri dolmuştu. Beni anlamasını bekliyorum. O sözlerden sonra Girayın ağzından tek kelime çıkmamıştı. Sadece beni izliyordu. Bir süre sessizce yüzüme baktıktan sonra hiçbir şey demeden çekip gitti. Girayda, Poyraz gibi beni bırakıp gitmez değil mi? Yapmaz. Giray, Poyraz gibi değil. Kafası sıkışınca kaçıp gitmez.

Girayın arkasında bakakalmıştım. Sadece gidişini izledim. Beni bu halde bırakıp gidişini izledim. Sanki Girayda başka dünyayı gidiyordu. Bensiz.


Daha fazla beklemeden yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Hem yorgundum hem üzgün. Hayatta küsmeli miyim? Yoksa devam mı etmeliyim? Hiçbir şeyin cevabını bilmiyorum.

Gözlerimi açtığımda ıssız bir ormanın içindeydim. Ormanlardan korkmazdım, ama şuan ödüm kopuyor. Korkunun da bir sınırı var. Ama ben o sınırı geçtiğime inanıyorum. Bir insanın gece vakti ormanda ne işi vardı. Onu da geçtim bir insan neden ormanda gecelikle dolaşsın ki? Aptal mı? Ne diyorum ben? Kendime aptal dedim. Korkum bedenimi sararken hemen buradan çıkmam gerektiğini anladım. Hızlı adımlarla ayağımdaki terliklerle hareket ettim. Bu yolun nereye çıktığını bilmiyorum ama ölmekten daha iyi. Ya kurtlar önüme çıkarsa. Hayatta dayanamam. Onlar beni yemeden ben zaten ölürüm. Onlarda daha rahat bir şekilde mideye indirirler.

Adımlarımı daha fazla hızlandırdım. Korkum en üst tepeye çıktı. Her an ağaçların arkasından bir şey çıkacak ve üzerime atlayacaktı sanki.

Karanlığın içinde gördüğüm ışıkla hemen o yöne yönlendim. Belki orada bana yardım edebilecek birileri vardır. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle oraya doğru koştum. Heyecanlanmaya başladım.

Her adımda kurtarıcıma yaklaşıyorum. Korkumu yenip beyaz ışığın olduğu yere geldim. Burası haddinden fazla aydınlık... Şüpheli bir aydınlık, korkutucu bir aydınlık...

Daha fazla dayanamayıp "Kimse var mı?" diye bağırdım. Ama ses yoktu. Bu güzel aydınlık yerde kimse yaşamıyor muydu? Ben yaşamak isterdim. Tek başıma. Sinan olmadan, Giray olmadan, Murat olmadan ve en önemlisi Poyraz olmadan...

Arkamdan gelen sesle düşüncelerimden kurtulmaya fırsat olmadan olduğum yerden sıçradım. "Poyraz." Evet bu Poyrazdı. Hani gitmişti. Beni bırakıp gitmişti. Doğrusu nerede olduğumu bile bilmiyorum.

"Konuşsana be adam." Susuyordu. Hiçbir şey olmamış gibi ifadesiz bir şekilde yüzüme bakıyordu. O sinir bozucu suratının ortasına yumruk atmak istiyordum. Ama sakin olmalıyım.

"Neden Poyraz? Neden beni bıraktın?"

"Ne yapmamı bekliyordun. Durmadan benim yüzümden üzülmene izin mi verseydim? Benim yüzümden hayallerinden mi vazgeçmene izin verseydim? Hiçbirini yapamadım. Sen mutlu olmayı hak ediyorsun. Ama durmadan üzülüyorsun, kırılıyorsun."

Haklıydı. Söylediği her kelimesinde haklıydı. Durmadan beni üzüyor, kırıyordu.

Hayat bir yolculuk, insanlar ise yolcu. Poyrazda o yolculardan biriydi. Zamanı bitti artık gitmesi gerekiyor.

"Ayrılık mektubun dün gece geçti elime. Ağlamak istedim istemsizce. Sana cevap vermek isterdim ama yoktun. Mektup bana ulaştığında çoktan gitmiştin. Ne kadar üzülme desende üzülmemek elde değil. Ama haklısın aşk bazen güldürür bazen ağlatır. Bu defa beni ağlattı. Hem de çok ağlattı. Birini sevmemi istemişsin. Kimi sevebilirim ki gönlüm avuçlarının içindeyken."

Konuşmakta bile zorlanıyordum. Adeta Poyraz hayatımı ele geçirmişti. Artık vücudumdaki titremeyi durduramıyordum. Neden titrediğimi bilmiyorum.

Gözlerimi açtığımda her şeyin bir rüya olduğunu anladım. Aslında o kadar sözü Poyraza değil rüyamdaki Poyraza söyledim. Daha fazla oyalanmadan kalkıp banyodaki işlerimi halletmek için banyoya girdim. Aynanın karşısına geçtiğimde gözlerimin altının çöktüğünü gördüm. Ben Masal Akay bu hallere düşecek bir insan mıydım?

Banyodan çıktığımda odaya gidip üzerime fazla özen göstermeden giyindim. Saate baktığımda dersin başlamasına az kaldığını gördüm. Hızlıca çantamı alarak "Ben çıkıyorum." Dedim. Evin kapısını açtığımda korkudan yerimden sıçradım.


Rüya || Tamamlandı ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin