Tahmin ettiğimden daha sakindim.
Ortalığı dağıtmamıştım, kimseye bağırmamıştım, kendi saçlarımı çekiştirmemiştim ve ağlamamıştım.
Oysa hayatın bana en büyük darbelerden birini vurduğunu düşünüyordum.
Yun Jong Yong.
Kore'ye geldiğim an bana idol olma teklifi eden adam.
Hayatım boyunca sahip olduğum en mükemmel insanlarla aile yapan adam.
Ona baba dememe izin veren adam.
Pekala, bir babam vardı fakat aramız idol olma meselesi yüzünden çok da iyi değildi. Gerçi ondan önce de iyi değildi, umursamıyordum kısacası.
İlk başta kabul etmek istememiştim teklifini, sesime de görünüşüme de güvenmiyordum çünkü. Estetik olmaksa isteyeceğim son şeydi. Böyle yaratıldıysam; beğenmesem bile devam etmem gerektiğine inanıyordum ben.
Dans ediyordum sadece. Benim tek hobimdi. Küçükken, çeşit çeşit şarkılar açar, onların danslarını yapardım. Eğitimim olmadığından ona da çok güvenmiyordum fakat tahmin ettiğimden daha iyi iş çıkarmıştım. Dansım sayesinde şirkete girebilmiştim.
Benden önce Seulgi, Wendy, Nayeon ve Jisoo vardı. Dördü o kadar iyi anlaşıyordu ki kendimi 'sonradan gelme' gibi hissetmekten alıkoyamamıştım. Ben kendi kendimi dışlamaya devam ederken, bıçak kemiğe dayandı olsa gerek Nayeon öyle bir kızmıştı ki, tüm gün ağlamıştım.
Söylediği şeyler kötü şeyler değildi elbet; eğer bana kızılıyorsa, ağlıyordum. Böyle saçma bir huyum vardı işte.
Jennie ve Irene ise birkaç gün arayla şirkete girmişti. Pekala, hiç umudumuz yoktu. Daha önce adını bile duymadığım ve bizden başka stajyeri olmayan bir şirkette çıkış yapacaktık. Özellikle kız gruplarının hayatta kalması çok zordu. Ya seksi konseptti ya da seksi konseptti.
Bundan nefret ettiğimi çok sonra farketmiştim. Farkeder etmez de şirketten ayrılmak istemiştim fakat ablalarım beni engellemişlerdi.
Seulgi, aramızda en uzun stajyerlik yapan üyeydi ve bize başkanın 'o tarzda' konsept yaptırmayacağından emin olduğunu söylemişti.
Tabii ki ona güvenmiştik, kısa zamanda o kadar yakınlaşmıştık ki bir yerden sonra bunu sorgulamayı bırakıp akışına bırakmaya karar vermiştik.
Şarkımız bize ilk verildiğinde o kadar heyecanlıydık ki, beğenip beğenmemek o an umrumuzda dahi olmamıştı.
Heyecandan titreyen sesimiz yüzünden zibilyon kere kayıt yapmıştık fakat en çekilmez olanı kesinlikle benimkiydi.
Telafuzum yeterince garipti fakat hem heyecandan hem de tam bitiremediğim vokal eğitimim yüzünden oldukça sinir bozucu saatler geçirmiştik.
Jisoo, yarım saat ara vermemiz gerektiğini yoksa çıldıracağını söylediğinde başımı olağanca gücümle aşağı-yukarı sallamış ve kayıt odasından çıkmıştım.
Neyse ki sağ salim bitirebilmiştik.
Koreografiyi öğrenme kısmı benim için daha kolay ve keyifliydi. Dans etmeyi sevdiğimden ve çoğunlukla merkezde duran ben olduğumdan zorlanmamıştım.
Nayeon, Jisoo ve Wendy için aynı şeyi söyleyemezdim elbet.
Koreografide olmayan hareketleri yapıp durmuşlardı ve yorgunluktan ölen kendileri değilmiş gibi yerlere yatıp kıpkırmızı olana kadar kahkaha atmışlardı.
Daha sonra ben Jisoo'yu dövmüştüm.
Jisoo'yu dövdüm diye de Nayeon beni dövmüştü.
Nayeon beni dövdü diye Seulgi de onu dövmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...