"Ne?"
Hafıza kaybı mı yaşadım?
Başka yalan bulamadılar mı?
Bu imkansızdı be.
"İnanamıyorum size."
Bakışları masanın üstünde gezen Jungkook, söylenerek ayağa kalkmamla bana baktı ve ağzını açtı.
"Söyleyecek başka yalan mı yoktu?"
"Yalan değil, Haru."
Ağzımdan çıkan 'hah' sesini engellemeye gerek duymadan masayla sandalyenin arasından çıktım ve sert adımlarla yürümeye başladım.
"Haru!"
Arkamdan bağıran Jungkook'la birlikte adımlarım hızlanırken kafede bulunanların çoğunluğu bize bakıyordu.
Hepsine vurmak istiyordum.
Ne bok vardı da bakıyorlardı yani?
Sıcak ve büyük bir el bileğimi sertçe kavradığında arkamı döndüm ve kızgın bakışlarımı Jungkook'un üzerinde gezdirmeye başladım.
"Sadece dinle, tamam mı? Anlatacağım."
Bileğimi çekmeye çalıştığımda bana izin vermedi ve daha da yaklaşarak fısıldadı.
"Sadece dinle, güzelim. İyiliğin için yapıyorum her şeyi."
Çatık kaşlarımı ciddi ifadesinde gezdirdim ve pes etmişçesine hızlı bir nefes verdim. Yüzüne çarpan nefesimle gözlerini birkaç saniyeliğine yumdu ve hafif çatık duran kaşlarını düzeltti. Bileğimi kurtarmak için tekrar çekiştirdim. Bu sefer bana izin verdiğinde önden yürüyüp çıkışa ulaştım.
Eve gidip uyumak istiyordum fakat onun söyleyeceklerini de merak ediyordum.
Yüzde doksan sekiz ihtimalle yaşadığım hafıza kaybı durumunda, gerilerde bir yerde o da vardı.
Her ne kadar inanmak istemesem de böyle bir konuda bana yalan söyleyeceklerini düşünmüyordum. Beni tanıyorlarsa yalandan nefret ettiğimi de bilirlerdi, değil mi?
Ayrıca kendim bile söylemiştim, bir şeyleri unuttuğumu, anlam veremediğimi ve boşluk hissini.
Çabuk teslim olan bir yapıya sahiptim fakat çok da üstünde durmaya gerek yoktu.
Belki de bu Jungkook'a duyduğum güvenle alakalıydı, olabilirdi yani.
Kalabalıklaşan caddeye adım attığımda Jungkook, hala arkamdan gelmeye devam ediyordu. Nereye gideceğimizi bilmediğimden yavaşça arkamı döndüm ve onunla göz göze geldim.
"Yürümeye devam et."
Pekala, ben söylemeden ya da belli etmeden bir şeyleri anlaması beni ürkütmüyor değildi.
Önüme dönerek adımlarımı hızlandırdığımda bu sefer yanımdan yürümeye başladı. Caddenin sonuna doğru elini önüme koyup sol tarafı işaret ettiğinde diğer elinde tuttuğu ve varlığını unuttuğum poşetimi gördüm.
Eğer orada kalsaydı hiç hoş olmazdı, hayranlarımın hediyesiydi sonuçta.
Caddeye göre çok daha tenha olan sokakta ilerlerken omzuma dokunup Ajumma'nın restoranını işaret ettiğinde gerildiğimi hissettim.
Dudaklarımı birbirine bastırıp içeriye girdiğimizde sol tarafta kalan masada düzenli olarak gelen bir grup oturuyordu. Başımızla selam verip arka tarafa yürüdüğümüzde Ajumma mutfaktan çıktı ve şaşkınca bize baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...